Mevlana Celaleddin-i Rumî’nin Türk kültür hayatına etkisi, adına izafe ileyaygınlaşan Mevlevîlik tarikatı ile sınırlı değildir. Bize bıraktığı en önemli mirası olanMesnevî, okunarak, yazılı ve sözlü şerh edilerek toplumda geniş ve derinliklibir etki alanı inşa etmiştir. Mesnevî’yi ruhuna uygun olarak okutan, zaman zamanşerhlerle açıklayan kimselere mesnevîhan, Mevlevîhane dışında okutulan mekânlara ise mesnevîhane veya darülmesnevî denilmiştir. İstanbul’da bu adla accedil;ılan mekânlara daha çok XIX. yüzyılda rastlanmaktadır.
İstanbul’da Mesnevî’nin okunduğu mekânlar başta Mevlevîhaneler olmak üzere selatin camileri, darülmesnevîler ve padişah sarayı olmuştur. Bunun yanında Mesnevî; Nakşî, Halvetî, Kadirî gibi benzeri tarikatlara ait mekânlarda veya özel gruplar içerisinde de okunagelmiştir. Mesnevîhan, haftanın belirli günlerinde, Mesnevî şerh ederek Mevlana’nın gönül, fikir ve sanat dünyasını insanların istifadesine sunmuş, böylece onun etrafında zarif ve ince bir kişiliğe sahip arif ve aydınlar grubu oluşmuştur.
İstanbul Mevlevîhanelerinde her devirde Mesnevî okunmuş, çok sayıda mesnevîhan yetişmiştir. Mesela Galata Mevlevîhanesi’nde İsmail Ankaravî ve Şeyh Galib Dede, Yenikapı Mevlevîhane’sinde Osman Selahaddin Dede, Mehmed Celaleddin Efendi (ö. 1908) ve Şeyh Abdülbaki Efendi bunların bazılarıdır. Mesnevî’nin farklı irfan muhitlerine mensup mesnevîhanlar vasıtasıyla şerh edilmesi, Mevlana’nın ferdin iç âlemine ait tanımlama, tercih, çatışma ve izahlarının, tehlikelere karşı kurtuluş reçetelerinin hemen bütün halka mal olmasını sağlamıştır. Bu durum onlara kendilerine yönelik bir dinginlik ile birlikte enerji katmıştır. Bu nedenle Yahya Kemal Türklerin Viyana kapılarına nasıl gittiğine dair bir soruya “Türkler Viyana kapılarına kılıçla mı gitti zannediyorsunuz? Hayır, Osmanlı Viyana kapılarına bulgur pilavı yiyerek ve Mesnevî okuyarak gitmiştir.” cevabını vermiştir. Bu cevap onların mütevazılığına ve irfan kaynaklarına işaret etmektedir.
İstanbul’da XVIII. yüzyılın önemli Nakşibendî-Müceddidî sufîlerinden Mehmed Emin-i Tokadî (ö. 1745), eserlerinde sık sık Mesnevî’den beyitler iktibas etmiş ve özellikle bir beyti müstakil risale hâlinde şerh etmiştir. Yine Tokadî’nin halifesi Müstakimzade Süleyman Sadeddin Efendi (ö. 1788), Mesnevî’den bazı beyitleri şerh etmiştir. İstanbul’da Nakşî-Mesnevîhan olarak dikkatlerimizi çeken en önemli şahsiyet Neccarzade Mustafa Rıza Efendi’dir (ö. 1746). Neccarzade’nin muhitiyle Nakşî çevrelerde Mesnevî’ye olan ilgi daha belirgin hâle gelmiştir. Neccarzade, 1712’de Beşiktaş’ta kendi adına tanzim ettirdiği Sinan Paşa Tekkesi’nde postnişin olmuş, bu dönemde Beşiktaş Mevlevîhanesi postnişini Mesnevîhan Mehmed Memiş Efendi’den (ö. 1723) Mesnevî okuyarak icazet almıştır. Dergâhta Nakşî-Müceddidî adabına uygun olarak Hatm-i Hâcegân, Celvetî usulüne göre cehrî zikir icra ederken halka açık Mesnevî dersleri yapmıştır. Tekkesi her meşrepten ulema ve urefanın sohbet mekânı olmuştur.
Neccarzade’nin vesilesiyle irfana uyanan Mehmed Âgâh (ö. 1770), bu neşveyi devam ettirerek bu yolda büyük bir yer açan, daha sonra Bursa’daki Eminiyye Tekkesi’ni kuracak olan Mehmed Emin Kerkükî’yi (ö. 1813) yetiştirmiş, vefatında Galata Mevlevîhanesi’nin haziresine defnedilmiştir. Kerküklü Emin Efendi’nin hepsi de mesnevîhan olan İstanbul’daki halifeleri arasında Hoca Neş’et Efendi (ö. 1807), Hatuniye Tekkesi Şeyhi Hoca Selim Efendi (ö. 1812), Selimiye Tekkesi Şeyhi Ali Behçet Efendi (ö. 1822) Hoca Hüsameddin Efendi, Mustafa Vahyî Efendi (ö. 1868) ve Keşfî Efendi gibi kimseler bulunmaktadır. Bunların Mesnevî’ye özel önem vermeleri, ömür boyu Mesnevî okutmaları, Nakşî ve Mevlevî ögelerden oluşan özel bir yol tutmaları bunları diğer Nakşîlerden ayırıcı unsurlar olmalıdır. Burada hemen şunu da belirtmek gerekir ki bu Nakşîler Mevlevîleşmemiş, belki Mevlanalaşmışlardır, yani Mevlevî adap ve erkânını uygulamamış, ama Mevlana’nın eseri olan Mesnevî’den feyz almışlardır. Üsküdar’da Ali Behçet Efendi, uzunca bir süre Selimiye Tekkesi’nde irşat hizmetlerini ifa etmiş ve burayı âdeta bir mesnevîhaneye dönüştürmüş, Üsküdar’ın irfan hayatına ışık olmuştur. Kendisinden sonra Üsküdar’daki Mesnevî okuma geleneği, çok sayıdaki halifesi tarafından devam ettirilmiştir. Mesela, halifelerinden olan ve aynı zamanda o devrin Meclis-i Meşayih reisliğini yapan Hafız Feyzullah Efendi (ö. 1867) aynı zamanda kendi tekkesinde (Mesnevîhane Tekkesi) mesnevîhanlık yapmıştır. Ali Behcet Efendi’ye intisap eden çok sayıda devlet adamı olmakla birlikte kadın mesnevîhanlardan Şerife Hanım (ö. 1908) da onun yetiştirdiği kişiler arasında dikkat çeker.
Avrupa yakasında ise zikredilmesi gereken iki önemli isim ve iki önemli mekân vardır: Bunlardan ilki Murad Molla Dergâhı Şeyhi Mehmed Murad Efendi’dir (ö. 1848). Murad Efendi, Fatih Çarşamba’da 1844’te tekkesinin yanında darülmesnevîyi kurmuş, darülmesnevînin açılışında devrin padişahı Sultan Abdülmecid hazır bulunmuştur. Açılış merasiminde birçok talebe ile birlikte Mehmed Murad Efendi’den Mesnevî dersleri alan Cevdet Paşa’ya mesnevîhanlık icazeti verilmiştir.
Avrupa yakasında ikinci mesnevîhane, Hüsameddin Efendi’nin (ö. 1864) 1813’ten itibaren Eyüp Hatuniye Dergâhı’nda (Hatuniye, Hatunî, Karılar Tekkesi) Mesnevî okutmasıyla oluşmuştur. Hoca Hüsameddin Efendi, 1863 senesinde hastalığı iyice ilerlemiş olmasına rağmen dersleri bırakmayarak üçüncü Mesnevî hatminin sonunda, doksan üç yıllık bir hayat, binlerce muhibban bırakarak ebedî âleme intikal etmiştir. Bu nedenle haklı olarak “mesnevîhan-ı şehîr” namıyla ünlenmiştir. Ondan Midhat Paşa ve Cevdet Paşa gibi çok sayıda devlet adamı istifade etmiştir. Hüsameddin Efendi’den sonra Mesnevî derslerini ve tarikat zikirlerini halifesi ve manevi evladı Mustafa Vahyî Efendi (ö. 1878) aynı minval üzere devam ettirmiştir.
İstanbul’da Mesnevî okutulması vakfiyelerde de yer almıştır. Damat İbrahim Paşa, yaptırdığı medresede tasavvuf ilminin ve Mesnevî’nin okutulmasını da vakıf şartları arasında zikretmiş, bu şekilde Mesnevî tekkelerden sonra medreseye de girmiştir.
XIX. yüzyılın sonlarından itibaren mesnevîhanlık camilere taşınınca Mesnevî dersleri halka yönelik vaazlar hâlini almıştır. Nitekim Ahmed Avni Konuk daha çok Mesnevî şerhi ile ön plana çıkarken Üsküdar’ın son mesnevîhanlarından Ahmed Remzi Dede (ö. 1944) Beyazıt, Sultan Mustafa ve Üsküdar Yeni camilerinde Mesnevî dersleri okutmuştur. Fatih Camii’nde ise Mehmed Esad Dede’den (ö. 1911) sonra Karahisarlı Ahmed Efendi, onun ölümünün ardından Tahirülmevlevî (ö. 1951) haftada bir gün Mesnevî okutmuştur. Mehmed Akif Ersoy, yarım asra yakın Fatih Camii’nde Mesnevî okutan Selanikli Esad Dede’nin derslerine katılanlardandır. Mesnevîhanlık geleneğini Tahirülmevlevî’den sonra onun öğrencilerinden Şefik Can (ö. 2005) İstanbul’da devam ettirmiştir. Hâlen cami, medrese ve tekkelerde olmasa da bazı özel muhitlerde Mesnevî okutma geleneği sürdürülmektedir.
KAYNAKLAR
Ceyhan, Semih, “Tahirü’l-Mevlevi’nin Mahfil Dergisindeki Hatıratı Işığında Mesnevihan Selanikli Mehmed Esad Dede”, Tasavvuf, 2010, sy. 26, s. 25-70.
Gölpınarlı, Abdülbâki, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İstanbul 1983, s. 321-322.
Güngör, Zülfikar, “Son Mesnevîhânlardan Tahirü’l-Mevlevî ve Mevlevîlik Hakkındaki Bazı Görüşleri”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 2009, yıl 9, sy. 3, s. 173-186 (www.dinbilimleri.com).
Kemikli, Bilal, “Mesnevi ve Türk İrfanı: Mesnevihanlık Geleneği”, Uludağ Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Dergisi, 2007, yıl 16, sy. 2, s. 1-20.
Kemikli, Bilal, “Mesnevi ve Türk İrfanı: Mesnevîhanlık Geleneği Üzerine Bazı Değerlendirmeler”, Uluslararası Mevlânâ Sempozyumu Bildirileri, İstanbul 2010, c. 2, s. 609-620.
Kemikli, Bilal, “Üsküdar’da Bir Mesnevihan: Ali Behçet Efendi ve Muhiti”, Uluslararası Üsküdar Sempozyumu V: 1-5 Kasım 2007: Bildiriler, ed. Coşkun Yılmaz, İstanbul 2008, c. 2, s. 231-238.
Öcalan, Hasan Basri, “Bursada Bir Mesnevihan: Mehmed Emin Kerkûki”, I. Uluslarası Mevlâna, Mesnevi ve Mevlevihâneler Sempozyumu Bildirileri (19-21 Aralık 2001-Manisa), Manisa 2002, s. 147-160.
Şimşek, Halil İbrahim, “Mesnevîhân Bir Müceddidiyye Şeyhi: Neccâr-Zâde Mustafa Rıza’nın Hayatı ve Tasavvufî Görüşleri”, Tasavvuf, Mevlânâ özel sayısı, 2005, yıl 6, sy. 14, s. 159-178. “Yaşayan Son Mesnevîhan Şefik Can, Mevlânâ, Mesnevi ve Mevlevilik/ Şefik Can ile Mülakat”, Tasavvuf, Mevlânâ özel sayısı, 2005, yıl 6, sy. 14, s. 823-861.
Yücer, Hür Mahmut, “Eyüp’te Hâtûniye Tekkesi ve Tenşîtü’l-Muhibbîn bi Menâkıb-ı Hâce Hüsâmeddin”, Tasavvuf, 2003, sy. 10, s. 219-251.
https://istanbultarihi.ist/169-istanbulda-mesnevihanlik-gelenegi-ve-mesnevihaneler