KANAATKÂRLIK EN BÜYÜK ZENGİNLİKTİR!

KANAATKÂRLIK EN BÜYÜK ZENGİNLİKTİR!

Keban Barajı yapılırken, Elazığ’da meyhane ve gazino sayısı birden anormal fırlamış. Neredeyse her köşebaşında bir eğlence yeri… Sosyologlar bu mesele üzerinde durdular mı bilmiyorum? Bana göre böyle bir eğilimi besleyen tek sebep emeksiz elde edilen paradır. Baraj için çok geniş alanlar istimlak edildi ve insanların cebine beklemedikleri değil, hayal bile edemedikleri paralar girdi. Bunu yatırıma dönüştürmek yerine bu tür batakhanelerde tüketip gittiler. Elazığ yine Keban öncesi Elazığ’ı seviyesinde kaldı.

Kayseri öyle mi? Elbette ki değil. bakınız, Yamula barajı için de ciddi istimlakler yapıldı. Çevrenin insanına büyük paralar ödendi. Bunla, burada böyle bir hareketlenmeye zemin hazırlamadı. Parasını alan, ihtiyacına kullandı.
Kayserililerin başarı sırlarını araştıranların gözardı ettikleri bir husus vardır: Bu insanların yaşama biçimi!..

Hayata, “Kazan ve ye” mantığıyla bakanlar, Kayserililerin zenginliğinin sırlarını anlayamazlar. Bunu öğrenebilmek için bakın nelere bakmamız gerekiyor:

Kayserili işine erken başlar. İş hayatını düzenli sürdürür. Hile yapmaz, kendi kendiyle rekabet halinde olur. Kanaatkarlığı elden bırakmaz. Eğlenceye, lüks tüketime para harcamaz. Bugün İstikbal Grubunun doğmasına zemin hazırlayan, okutulmamış, meslek eğitimi alamamış, sıradan bir insan olan Sami Boydak’ı bakınız oğlu Hacı Boydak nasıl anlatıyor:

“Babam sabah namazını camide kılar ve işe giderdi. İyi bir esnaftı. Ticaretine dikkat eder, işini düzgün ve temiz yapardı. Bize hep, ‘İki kişinin ayıplayacağı işe yanaşmayın’, derdi. Yaptığımız mala sahip çıkmamızı isterdi. Borcumuz sadık olmamızı isterdi. Çalıştırdığımız işçiyi çıkarmamamızı söylerdi. Ölürken de vasiyet etti. Bunun için de biz işçi çıkarmıyor işçi alıyoruz. Babam hayır işlerine sürekli önem vermemizi isterdi. Yıl sonunda yaptığımız karı değil, yaptırdığımız hayır işlerini sorardı!”

İşte Kayserili işadamı profili…Üç aşağı, beş yukarı hemen bütün iş adamlarının tavır ve dünyaları böyledir. Babadan bu terbiye ve telkinleri almış olacaklar ki, İstikbal Grubu da hayır işlerinde öncü kuruluş durumuna geldi. Her yıl çeşitli alanlarda ihtiyacı olan yerlere birkaç hizmet binası yapmayı ihmal etmiyorlar.

Kayserili işadamı, üretip kazanırken; “komşum, arkadaşım, iş ortağım, benim alanımda iş yapan diğer kuruluş sahipleri bir hayır yaptıysa, ben ondan geride kalmamalıyım”, diye düşünür. Bu anlayış hayır yatırımları için yönlendirici olur. Bu işleri yapabilmek için de eğlencesinden, lüks harcamasından kısar, buradaki tasarruflarını öğrenci okutmalarına, bina yapımlarına, fakirlerin ihtiyaçlarının karşılanmasına harcar… Aslında bu harcama tasarrufu cimrilik değil tutumluluktur. Azla yetinmenin arka planında kanaatkarlık vardır. Kazancını başkalarıyla paylaşmanın zenginliğini besleyen kanaatkarlıktır. Lükse kaçmadan, sade ama ihtiyaca yetecek şeyleri alırlar. Sık sık mobilya, araba ve ev değiştirmeyi kanaatsizlik olarak yorumlarlar…

Hemen hemen kurumlaşmış Kayserili sanayici ve işadamlarının mutlaka bir sosyal hizmet ünitesi vardır. Birçoğu bunu vakıf şeklinde gerçekleştirmiştir. Bu hayır işlerinde beyleri hanımlarının özellikle motive ettiklerinin de altını çizelim. Kadınlardaki rekabet duygusunun, bunda büyük payı vardır. Bir iş sahibi, kendi dengi bir iş sahibinin yaptığından geri kalamaz, kalırsa, hanımı ona rahat vermez. “Kefenin cebi yoktur, kazandığımızı mezara mı götüreceğiz. Fakir fukarayı gözetmezsek, bu kazancın bereketi olur mu?” diye sormaktan kendilerini alamazlar…

Burada, bir etkili örnekten daha söz etmek istiyorum:

Sakıp Sabancı ve onun hayat tarzı. `Hayatta doyamadığım bir şey varsa, o da para değil, çalışmaktır`, diyen Sakıp Sabancı, ‘eğer terazide sevap kefesi ağır basıyorsa, ne mutlu bana` cümlesiyle kişiliğini, daha doğrusu ideallerini özetlemiş oluyor. “Sevap kefesi” paylaşmayı anlatan ifadedir. Burada doyumsuzluk, az gözlülük yok, cömertlik, insanlara el uzatma erdemi bulunmaktadır. Sabancı’nın da vakıf yoluyla yaptığı yardım ve yatırımları iç ferahlatacak boyuttadır.

Bir içerden, bir dışardan verdiğimiz bu iki örneğe Kayserili İşadamlarının hemen tamamına yakınını oturtabilirsiniz. Zaten onlar, bunu de ortaya koydukları eserleriyle göstermiyorlar mı?..

Belki yeni nesilde bu alanda bazı kırılmalar olacaktır… İleride bu daha da açılabilir mi? Tartışılması gereken bir meseledir. Yeni nesil babalarından aldıklarını devam ettirirken belki daha düzenli ve daha seviyeli şeyler yapmayı düşüneceklerdir. Nitekim, Hacı Boydak babasının bu geleneğini sürdüreceklerini, kendi kardeşleri ve ortaklarıyla bu konuda hemfikir olduklarını söylemektedir.

Kayserilinin portresi bu. Tutumludur ama cimri değildir. Cömerttir ama israfı sevmez. Böyle olunca da kazançlarının bereketi oluyor ve paylaşıyorlar. Onların en büyük zenginliği kanaatleri derken hatalı bir değerlendirme yapmamış oluyoruz sanırım…