KEMAL AHMED DEDE

KEMAL AHMED DEDE

BETÜL SİNAN NİZAM
933’te (1527) Akşehir’de doğdu. Kaynaklarda hayatıyla ilgili farklı bilgiler mevcuttur; bunlardan sadece Sahih Ahmed Dede tarih verir. Mevlevî bir aileden gelmekte olup İzzeddin Dede veya Cemâleddin Akşehrî’nin oğludur. İlk eğitimini Akşehir’de aldı. 961 (1554) yılında dersiâm oldu. 964’te (1557) Konya’ya giderek Çelebi Hüsrev Efendi’ye, onun ölümünün (ö. 969/1561) ardından oğlu Ferruh Mehmed Çelebi’ye intisap etti. Bu arada Konevî Derviş Mahmud Dede ile birlikte iki yıl Abdülkerim Dede’den ve sekiz yıl kardeşi Abdüllatif Dede’den Mes̱nevî okudu. 1 Muharrem 974’te (19 Temmuz 1566) icâzet aldıktan sonra yolculuğa çıktı ve 999 (1591) yılında İstanbul’a gitti. Bazı kaynaklarda (Esrâr Dede, s. 442; İhtifalci Mehmed Ziyâ, s. 72) sefere çıkma zamanı olarak Ferruh Çelebi’nin şeyhlikten alınması (fetret devri) tarihine işaret edilir.

İstanbul’da Yenikapı dışındaki boş bir arazide bir suffe üzerinde, diğer bir rivayete göre ise bir çınar ağacının kovuğunda yedi sene yaşadı. Bu esnada azledilmiş bir yeniçeri kâtibi olan Malkoç Mehmed Efendi ziyaretine geldi ve ona bağlandı. Mehmed Efendi, Yenikapı Mevlevîhânesi’ni yaptırınca Kemal Ahmed Dede buranın ilk postnişini oldu. Kaynaklarda mevlevîhânenin inşasına dair Kemal Dede’nin kerametine de işaret eden çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Mevlevîhâne “Bâb-ı Şeyh Kemal” ibaresinin karşılığı olan 1006 (1598) yılında, ilk kaynakların kaydettiğine göre receb veya şâban ayında kuruldu. Kemal Dede, burada ikinci çilesini tamamladıktan sonra 1012’de (1603) İstanbul’a gelen I. Bostan Çelebi’den hilâfet aldı. Mütevazi bir kişiliğe sahip olan Kemal Dede çevresindekilerin uyarılarına rağmen kılık kıyafetine hiç önem vermemesiyle tanındı. Dervişlerden farklı giyinmeyi istemediğinden şeyh olduğunu belli etmek üzere külâhına sarması için hediye edilen destarları kullanmayarak Bostan Çelebi’ye gönderdi. Bostan Çelebi de 1015’te (1607) kendi destarlarından birini ona yollayıp başına sarmasını istedi. Kemal Dede, yalnız mukabele ve zikir günlerinde kullandığı tek sarığının ölümünden sonra türbesine konmasını vasiyet etti. Gölpınarlı, bundan dolayı Yenikapı şeyhlerinin destarlarını diğer mevlevîhânelerden farklı olarak çelebiler gibi sardıklarını belirtir (Mevlevî Âdâb ve Erkânı, s. 137). Bir halefi bulunmadığından çevresindekilerin evlenmesini teklif etmeleri üzerine Kemal Ahmed Dede kendisinden sonra Ahmed isimli altı kişinin daha şeyh olacağını ve onların mânevî evlâtları sayıldığını belirtmiş, bu da onun bir kerameti olarak kaynaklarda zikredilmiştir. Nitekim Doğanî, Sabûhî, Câmî, Kârî, Nâci ve Pendârî Ahmed dedeler onun ardından Yenikapı Mevlevîhânesi’nde şeyhlik yapmıştır. Ancak Pendârî Ahmed’in Nâci Dede’nin vekili olması sebebiyle yedinci şeyhin kim olduğu konusunda kaynaklar ihtilâflıdır.

Sâkıb Dede, Kemal Ahmed Dede’nin ölümünü Sefîne’sinde ayrıntılı biçimde anlatır; burada tarih verilmeden onun doksan bir yaşında vefat ettiği söylenirken Sahih Ahmed Dede on sekiz yıl şeyhlik yaptıktan sonra 1 Safer 1024 (2 Mart 1615) tarihinde öldüğünü belirtir. Süleymaniye Kütüphanesi’ndeki bir mecmuada Sahih Ahmed Dede’nin aktardığı bilgilerin yanı sıra (İstanbul Mevlevî Şeyhleri, vr. 2b), “Sahn-ı gülşene serdi Kemal Dede seccâdeyi” şeklinde bir tarih vardır (Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhlerinin, vr. 30a). Ayrıca Kemal Dede’ye ait eserin tek nüshasının başındaki kısa hal tercümesinde de 1024 yılı kayıtlıdır. Şeyhin hayatının hiçbir safhasına dair tarih vermeyen Esrâr Dede ise onun dört yıl şeyhlik yaptıktan sonra 1010 (1601-1602) yılında vefat ettiğini kaydeder ki tâli kaynaklarda genellikle bu tarih kabul görmüştür. Yenikapı Mevlevîhânesi semâhânesindeki türbede medfun olan Kemal Dede’nin sandukası 9 Eylül 1961’de çıkan yangında türbe ve içindeki sandukalarla birlikte yanmıştır. Daha sonra üzerinde hattat Hamit Aytaç tarafından yazılmış Şeyh Galib’in bir beytiyle 1006-1010 yıllarında şeyh olduğuna dair bir ibare bulunan mermer mezar taşı yaptırılmıştır. Mevlevîhânede 2005-2010 yıllarında gerçekleştirilen restorasyonda tekrar inşa edilen türbedeki mezarların üstüne en büyüğü Kemal Ahmed Dede’ninki olmak üzere sandukalar yeniden yerleştirilmiştir.

Mesnevisindeki bazı beyitlerden “Kemal” mahlasını kullandığı anlaşılan Kemal Ahmed Dede’nin bugüne ulaşan tek eseri Tercüme-i Menâkıb-ı Mevlânâ’dır (Tercüme-i Menâkıb-ı Sultânü’l-ulemâ ve Mevlânâ Celâleddin Muhammed ve Hulefâ-[y]i Îşân). Eserin eldeki tek nüshasında kayıtlı bu isimlerin yanında eser kaynaklarda Kitâbü Menâkıbi’l-ârifîn ve meârifi’l-kâşifîn (Sahih Ahmed Dede, s. 289), Menâkıb-ı Celâleddîn er-Rûmî (Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 152) gibi adlarla da anılır. Kataloglarda ise Tercüme-i Menâkıb-ı Mevlânâ ismi kullanılmıştır. Eserin 158 varaktan oluşan nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (Hâlet Efendi Mülhakı, nr. 82). Ahmed Eflâkî’nin Menâḳıbü’l-ʿârifîn’inin muhtasar manzum çevirisi olan eser mesnevi nazım şekliyle kaleme alınmış olup kaynak metinden aktarılan Farsça ve Arapça beyitler dahil toplam 4755 beyittir ve Menâḳıbü’l-ʿârifîn gibi on bölümden meydana gelmiştir. Mesnevi üzerine Betül Sinan Nizam tarafından bir doktora tezi hazırlanmış, bu çalışma daha sonra yayımlanmıştır (bk. bibl.). Kemal Ahmed Dede’nin Mîrhând tarihini tercüme ettiği kaydedilirse de eser mevcut değildir. Ayrıca Osmanlı Müellifleri’nde ve İstanbul Kütüphaneleri Tarih-Coğrafya Yazmaları Katalogu’nda (TCYK, s. 450) Kemal Ahmed’in Mehmed b. Şâfî’nin (ö. 776/1374-75) Menâkıbü’l-ahbâb ve merâtibü üli’l-elbâb adlı eserini Tuhfetü’l-müştâkîn ilâ-menâkıbi’s-sahâbe ve’t-tâbiîn adıyla tercüme ettiği belirtilir, ancak bu eser XVI. yüzyılda yaşamış Ahmed b. Dervîş el-Akşehrî adlı başka bir kişiye aittir.

Kemal Ahmed Dede’nin Yenikapı Mevlevîhânesi’nin türbesi içindeki sandukası (ortada)

BİBLİYOGRAFYA :

Kemâl Ahmed Dede’s Verse Narrative: Tercüme-i Menâkıb-ı Mevlânâ (A Verse Version in the Menâkıbü’l-Ârifîn Tradition) = Kemâl Ahmed Dede’nin Tercüme-i Menâkıb-ı Mevlânâ Adlı Mesnevisi (Menâkıbü’l-Ârifîn Silsilesinin Manzum Halkası) (haz. Betül Sinan Nizam), Cambridge 2010, I-II; Selânikî, Târîh (İpşirli), II, 730; Sâkıb Dede, Sefîne, II, 64-66; Hüseyin Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘: İstanbul Câmileri ve Diğer Dînî-Sivil-Mi‘mârî Yapılar (haz. Ahmed Nezih Galitekin), İstanbul 2001, s. 305-306; Esrâr Dede, Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye (haz. İlhan Genç), Ankara 2000, s. 411-412, 441-444; Sahih Ahmed Dede, Mevlevîlerin Tarihi: Mecmûatü’t-tevârîhi’l-Mevleviyye (haz. Cem Zorlu), İstanbul 2003, s. 261-291, 320-323; Ali Enver, Semâhâne-i Edeb, İstanbul 1309, s. 202-204; İstanbul Mevlevî Şeyhleri, Süleymaniye Ktp., Galata Mevlevîhânesi, nr. 9, vr. 2bYenikapı Mevlevîhânesi Şeyhlerinin Bazılarının Vefatlarına Ebcedle Düşürülmüş Tarihler, Süleymaniye Ktp., Galata Mevlevîhânesi, nr. 9, vr. 30a; İhtifalci Mehmed Ziyâ, Yenikapı Mevlevîhânesi (haz. Murat A. Karavelioğlu), İstanbul 2005, s. 48-50, 71-76; Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ (haz. Mehmet Akkuş – Ali Yılmaz), İstanbul 2006, V, 230-231; Osmanlı Müellifleri, III, 83; TCYK, s. 450; Hediyyetü’l-ʿârifîn, I, 152; Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlevî Âdâb ve Erkânı, İstanbul 1963, s. 137; Aksel Tibet v.dğr., “StalẒ TurcicẒ VIII Yenikapı Mevlevîhânesi Haziresi”, Cimetières et traditions funéraires dans le monde islamique: İslâm Dünyasında Mezarlıklar ve Defin Gelenekleri (haz. J. L. Bacqué-Grammont – Aksel Tibet), Ankara 1996, I, 249-259; Mehmet Nâil Tuman, Tuhfe-i Nâilî (haz. Cemal Kurnaz – Mustafa Tatcı), Ankara 2001, II, 861; Betül Sinan Nizam “Menâkıbü’l-Ârifîn ile Manzum Tercümesi Tercüme-i Menâkıb-ı Mevlânâ’nın Dil, Üslûp ve Çeviri Özellikleri Açısından Mukayesesi”, 2. Uluslararası Türk Dili ve Edebiyatı Sempozyumu (Dil ve Üslûp İncelemeleri) 19-21 Ekim 2011, Bildirileri (ed. Vedat Kartalcık – Kâmile Çetin), Isparta 2012, s. 989-996.