KUR’AN’IN İNZALİNİN 1400. YILINDAYIZ!

KUR’AN’IN İNZALİNİN 1400. YILINDAYIZ!

Kur’an’ın ilk Ayetleri, Allah’ın Resulü’ne bundan tam 1400 yıl önce yani 610 yılının Ramazan (Ocak) ayında ve muhtemelen 27. geceden itibaren inmeye başladı. Bu ne demektir? Bu şu demektir: Bu yıl Kur’an’ın İnzali’nin 1400. yılıdır. Hatta, bunu daha geneliyle İslam’ın din olarak bizlere bahşedilişinin 1400. yılıdır. İnanan insan için bu tarihin özel bir önemi olmalı değil mi?

Aslında hayatını Kur’an’a göre tanzim eden insanlar için her yılın önemi vardır. Bu tür özel yıllar ise, toplumun duyarlılığını yönlendirmede bir yenilenme, bir dikkat noktası bulma, yeniden bir organizasyona gitmede uyarıcı görevleri üstlenirler. Meseleye bu yönüyle bakarsak, bu yıl, yeni bazı uygulamalar için bir hareket noktası olabilir. Mesela bir okuma seferberliği başlatılmalıdır. Kur’an’ı özellikle yorumlayacak tefsir bilgisine sahip olan yetkili hocaların “Kur’an Okumaları” başlatmalarında büyük faydalar vardır. Bugün inananı ve inanmayanıyla hemen hepimizin hayatında Kur’an’dan uzaklaşmanın, Kur’an’ın dışında olmanın getirdiği çok ciddi boşluklar vardır.

Çağımızın insanı kendi buhranını üretiyor ve onun köleliğine teslim oluyor. Konfor ve idealsizliğin doğurduğu manevi çöküş günümüzün en büyük kaosunu doğurmuş durumdadır. İnsanlar hırslı, insanlar boşlukta, insanlar tedirgin. İnsanlar giderek erdemini kaybediyor. Din’in yanlış tatbikatına karşı olmakla dine karşı olmayı ayıramayanlar, korkunç bir çözülmeye toplumu zorlamaya çalışıyor. Bütün bunlardan çıkış kapısı Kur’an’dadır. Kur’an, kendisine sığınanlardan daha çok kaçanlara ilaçtır. Çünkü bu kaçışın sonu yoktur, bu kaçış onları huzur ortamına götürmüyor. Eninde, sonunda dönüp Kur’an’ın işaret ettiği o son sığınağa gelecekler. Cenazelerinde, kabirlerinde onun ulvi sesiyle arınmaya talebinde bulunacaklar. Bu bakımdan, Kur’an’ı anlatma seferberliği başlatılmalıdır. Kur’an’ı yaşama daveti yapılmalıdır. “Öteki”nden kuşku duyan seküler kesim, araya kimseyi koymadan Kur’an’a davet edilmelidir. Nihayet bunlar da bizim insanımız… Reddetseler de ezan sesleri kulaklarında yankılanıyor, içerisine girmeseler de cami gölgeleri üzerlerine düşüyor. ‘Cenazemi camiye götürmeyin’ diye vasiyet etseler bile o kapıya getiriliyorlar. Bizim din adamımız, kendi insanına elinde Kur’an’la gitmelidir.

Dış güçler ülkemiz ve insanımız üzerine karanlık oyunlar peşindeyse, çaresi böyle bir sığınaktır. Çünkü inanan insan başkalarına kapılmaz.

Bir Amerikalı Hıristiyan bilim adamının Müslümanlığa giden macerasında belirleyici olan Kur’an için bakınız neler yapıyor:

“Amerika’nın saygın üniversitelerinden birisinde akademisyenim. Hıristiyan’dım, bu din beni tatmin etmedi, ateist oldum. Bu defa bir boşluğa düştüm, bunalıma sürüklendim. Arayıştaydım, bir dostum bana Kur’an’ı tavsiye etti. Aldım okumaya başladım. Okudukça sorularımın cevabını buluyordum. Bir yılbaşı gecesi saat 02 sıralarında elimdeki Kur’an’ı okuyup bitirdikten sonra, telefona sarıldım ve kardeşime ağlayarak ‘Aradığımı buldum!’ diye bağırdım. O bana piyangodan bir şey çıktığını sandı; izah ettim: ‘Kur’an’ı buldum. Onu okudum ve Müslümanım artık. Bundan daha büyük piyango olur mu?’ Sabah olur olmaz, bulabildiğim kadar Kur’an topladım çantama doldurdum ve bütün kapıları çalarak, ‘ilacınız budur’, diye uzattım. Şaşkınlıkla alanlardan, onu iade edenler olsa da yılmadım. Bütün tatil günlerimde bu davet işini sürdürüyorum. Çünkü Amerika’nın ve insanlığın kurtuluşu için başka rehber yoktur!..”

Peki bizim kurtuluşumuz için başka çare var mı?…