KÜTAHYA’DA MEVLEVÎ SEMPOZYUMU
23-25 Ekim 2014 târihlerinde Kütahya’da bir güzel kültür faaliyeti oldu: Ergun Çelebi ve Kütahya Mevlevîliği Sempozyumu.
Sempozyuma adını veren Celâleddin Ergun Çelebi kimdir? Hz. Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled (ö. 1312) teşkilâtçı biriydi, çeşitli yerlerde Mevlevîhâneler açılmasına önayak oldu. Sultan Veled’in insan ilişkileri iyiydi. Genel kabule göre kızı Mutahhare Hatun’u Germiyanoğlu Süleyman Paşa ile evlendirdi. Bu evlilikten doğan Celaleddin Ergun, Sultan Veled’in torunu olarak “çelebi” ünvanı aldı.
Ergun Çelebi (v. 1373) hakkında en geniş malûmat Sefîne-i Nefîse-i Mevlevîyan adlı kitapta bulunur. Müellifi Mustafa Sâkıp Dede (v. 1148/1735), 46 yıl Kütahya Mevlevîhânesi şeyhliğinde bulunmuş âlim bir zattır. Yazdığı üç ciltlik Sefîne 1283/1878 Kahire baskılı olup, yeni harflerle neşredilmeyi beklemektedir.
*
Kütahya 1074’te Türklerin eline geçti. Anadolu beyliklerinin en güçlülerinden biri olan Germiyanlılar’a başkentlik etti. O günlerden kalma birçok târihî hâtıraya sâhiptir. 1429’dan sonra Osmanlı’ya bağlandı, 1451’de Anadolu Eyâleti’nin merkezi oldu.
Kütahya nurlu bir şehir, Sultan Veled öyle diyor: “Bu şehir/ Kütahya mum gibi iç hâlini tamamen yüzüne yansıtmıştır, nûru hiçbir zaman kesilmez. Letâfetiyle cennete benzer.” Ve bu şehre dua etmiş: “Yarabbi, ona asla cevr ü cefâ gösterme, onu sıkıntıya sokma.”
Kütahya kadim kültürümüzün önemli merkezlerinden biridir. Germiyan-oğulları’na başkentlik etmiş. Osmanlı zamânında şehzâde Beyazıt ve Selim burada sancakbeyi olarak görev yapmıştır. İdârî bakımdan olduğu kadar, bir irfan ve kültür merkezi olarak da dikkati çeker. Kütahya’da birçok şâir ve sanatkâr yetişti. Ahmedî, Şeyhî ve Sun’ullah Gaybi Kütahyalıdır. Bu çizgi günümüzde de devam etmektedir. Bugün 94 yaşında olan ressam ve neyzen Ahmet Yakuboğlu, sadece Kütahya’nın değil, bütün Türkiye’nin değerli bir sanat adamıdır.
*
Kütahya’da Dumlupınar Üniversitesi Şehrin târih ve kültür değerlerine sâhip çıkmaktadır. Henüz iki yıllık bir geçmişi olan İlâhiyat Fakültesi, bu konuda ciddî hamlelere ön ayak olmaktadır. Dekan Prof. Bilal Kemikli “Şehir Değerlerini Tanıyor” sloganıyla işe başlamış, başarılı hizmetlere imza atmaktadır.
Kütahya’da Mevlevîliği ilk kuran Celâleddin Ergun Çelebi’dir. Erguniye Dergâhı diye anılan Kütahya Mevlevîhânesi onun zamanından kalmadır. Konya ve Karahisar (Afyon) Mevlevîhânelerinden sonra Mevlevîliğin üçüncü önemli merkezidir. Burası mekân olarak kısmen şanslı bir yerdir. 1925’te tekkeler kapanınca, semâhane kısmı câmi olarak kullanılmaya başladığı için harap olup yıkılmaktan kurtulmuştur. Günümüzde “Dönenler Camii” ismiyle ibâdet yeri olarak hizmet vermektedir.
Mevlevîhâneler Mevlevî kültürünün öğretildiği ve yaşatıldığı mekânlar idi. Bin bir günlük Mevlevî çilesi çıkarılanlara âsitâne denirdi, Kütahya Mevlevîhânesi onlardan biri idi.
*
Açılış panelinde Prof. Süleyman Uludağ, tasavvuf târihinde bir gezinti yaptı, Irak ve Horasan sûfilerinden söz eti. Melâmet anlayışının Horasan kaynaklı olduğunu söyledi. Melâmette sun’îlik bulunmadığını, Mevlânâ’nın yaptığı semâda da tıpkı Melâmetteki gibi coşma ve vecde gelmenin doğal, kendiliğinden olduğunu belirtti. Irak sûfilerinde hırka, özel kıyâfetler vardır, melâmet ehlinde ise özel kıyâfet yoktur, sıradan insanlar gibi giyinirler, dedi. İki zümre arasındaki başka farklara da işâret etti. Sonraki devirlerde Melâmilerde de Mevlevîlik’te de yeni tezâhürler görüldüğünü söyledi.
Prof. Adnan Karaismailoğlu, “Kültür Coğrafyamız ve Mevlevîlik” başlığı altında, Belh ve çevresinde, yani Hz. Mevlânâ’nın doğduğu muhitte, ondan önce de tasavvuf kültürünün hâkim olduğunu belirtti. Oralarda ilim ve fikir önderlerinin Türk asıllı olduğunu söyledi, siyasi hâkimiyet de Türklerde idi. Meselâ Gazneli Mahmut ve çevresi bilgili ve kültürlü kimselerdi. Mevlânâ böyle zengin kültüre sâhip bir ortamda yetişti.
Kütahya eşrâfından Mustafa Kalyon Erguniye Mevlevîhânesinin 1925’ten sonraki mâcerâsını özetledi ve Kütahya’da Mevlevî kültürüne dâir yaşanmış hâtıralarını anlattı.
*
İkinci gün Ergun Çelebi’nin yaşadığı dönemdeki siyasi, sosyal ve ilmî ortam, hayatı, âile çevresi, Gençnâme adlı eseri üzerinde duruldu. Mustafa Erdoğan Kütahya Mevlevîhânesi’nde yetişen Ebu Bekir Dede ve onun soyundan gelen Mevlevî büyüklerini anlattı.
Abdullah Erdem’in “Osmanlı Arşiv Belgelerinde Kütahya Mevlevîhânesi” başlıklı tebliği dikkat çekiciydi. Hülya Küçük Mevlevîhâne’nin hanım şeyhlerinden söz etti.
İsmail Güleç Mesnevi hikâyelerinin çocuklar için yeniden yazılması meselesi üzerinde durdu. Bu konuda olumlu ve olumsuz örnekler gösterdi. Ümit Aktı “Mevlevîhâne Şehir ve Değer” adlı bildirisinde, Kütahya halkının ve öğrencilerin Ergun Çelebi’yi ne ölçüde tanıdıkları konusunda yapığı anket çalışmasından örnekler sundu.
Sonuç olarak Kütahya’nın Mevlevîlik, tasavvuf kültürü ve mûsiki faaliyetleri bakımından önemli bir potansiyele sâhip olduğunu söylemeliyiz. Bütün bu konuların geçmişi, hâlihazırdaki durumu ve geleceği bakımından ele alınıp incelenmesi önem arz eder. Ergun Çelebi Sempozyumu bir başlangıçtır. Dumlupınar Üniversitesi ve İlâhiyat Fakültesi’nin, benzeri çalışmalar yapacağı muhakkaktır. Üniversite, Vilâyet, Belediye ve sivil toplum kuruluşlarının ahenkli çalışması başarılı ve ümit vericidir.
#Mehmet DEMİRCİ