MESNEVÎ -2-
Z. Özlem ABAY
«AYRILIK DERDİ»
K’ez neyistan tâ-merâ bübrîde end,
Ez-nefîrem merd u zen nâlîde end.
“Beni kamışlıktan kestiklerinden beri, feryâdımdan erkek ve kadın müteessir olmakta ve inlemektedir.”
Beyitte geçen «neyistan» kelimesi vatan anlamında olup; ney için kamışlık, insan için «âlem-i ervah» vatandır. Neyin özlemi kamışlığa, insanın özlemi de âlem-i ervâhadır. Ney yeterince kuruyunca, iki ucundan keserler. Göğsüne kızgın demirle 7 delik açarlar. Başına başpâre, ayağına parazvana takarlar. Boğumlarına tel sarıp üflemeye başlarlar. Bu sese âşinâ olanlar, bu ses ile müteessir olurlar.
Mevlânâ Hazretleri; ilk beyitte kendi bedenini neye benzetmiş, âlem-i ervahtan ayrılışa olan ızdırâbını dile getirmişti. Hazret-i Pîr’in bu feryâdından kadın ve erkek herkes -nasibince- ızdırap duymaktadır.
Allah, insanı ahsen-i takvîm üzere yaratmıştır. İnsan, Allâh’ın bütün sıfatlarından istîdâdı nisbetinde nasip almıştır. Varlıkların en şereflisidir. Güzel özellikleri ile beraber menfî özellikleri de vardır. Bu hayat macerasında Allâh’ın koyduğu hükümlere uyarak istikamet üzere yaşaması ise, en büyük kahramanlığıdır. İstikamet üzere, kendini koruyarak yaşayanların müşterek adı; «insân-ı kâmil»dir. Yaratılış sırrı onda tecellî etmiştir. Vücudundan, Hakk’ın istediği fiiller zâhir olur. Kalbi mârifetullah hazinesidir. Molla Câmî’nin söylediği gibi;
“Gönül celîl olan Allâh’ın nazargâhıdır.”
Kâmil olan insanın sözlerinde hikmet, amellerinde Rabbinin rızâsı vardır. Çünkü Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in kalb-i pâkinden feyz almış, Allâh’ın her mertebedeki tecellîlerine mazhar olmuştur. Gerçek mânâda; Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ile O’nun vârisi olan insân-ı kâmillerin (Allâh’ın ahlâkı ile ahlâklanmış olması bakımından) kemal bulan bir ahlâkları vardır. Şerîat, tarîkat, hakikat ve mârifet itibarıyla tam kemal bulmuşlardır. Sözleri doğru, ahlâkları güzel, işleri rızâ doğrultusunda, mârifet sahibidirler. Esasen seyr-i sülûkün maksadı da, bu dört hususta kemal sahibi insan yetiştirmektir. Kâmil insanın bu yüzden en büyük derdi;
“Allah’tan (âlem-i ervahtan) ayrılış derdi”dir.
İnsân-ı kâmil, Hak ile halk arasında bir nevî köprüdür. Halka bu anlamda yaptığı her öğüt Allâh’ı hatırlatır, her fiili Allâh’ı anlatır. Konuşması ve feryâdı; halkı Hakk’a kulluğa çağırmak içindir. En büyük arzusu; halka Rabbi anlatmak ve O’nun yoluna gelmelerini istemektir. Bütün gayreti;
“İnsanların cehennem azâbından korunması ve Allâh’a kul olarak yaşamaları içindir.”
Ruhlar âleminden varlık âlemine gelen bütün kadın ve erkeklerde, âlem-i ervâha olan bir iştiyak vardır. Hepsi ruhlar âleminde, Allah ile olan birlikteliği özler. Ruhlar âlemi; Cenâb-ı Hakk’ın vuslatından ve muhabbetinden dem alarak mest olduğumuz, ruhlarımızın yaratıldığı âlemdir. Rabbü’l-Alemîn; daha sonrasında bizleri bu dünya sahnesine, kulluğumuzu imtihan için göndermiştir. Âyet-i kerîmede buyurulduğu üzere;
“Ben cinleri ve insanları, ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım.” (ez-Zâriyât, 56)
Tasavvufî mahiyette, ilk yaratılan ruh; «Rûh-i Muhammed»dir. Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;
“Âdem ceset ve ruh arasında iken ben nebî idim.” (Tirmizî, Menâkıb, 2) buyurmuştur. Yaratma Rabbimiz’e aittir. Yaratılma sebebimiz «kulluk»tur. Bunun için önce kalben îmân edeceğiz. Rabbimiz’i isim ve sıfatları ile tanıyacağız. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e tam ittibâ edeceğiz. Yoksa âyet-i kerîmede buyurulduğu üzere;
“…sonra farkında olmadan amelleriniz boşa gider.” (el-Hucurât, 2)
Allâh’ın nûru, sıfatları ile perdelenmiştir. Yaklaşmak istiyoruz. Öyle ise nefis perdelerini aralamak gerekiyor. Bir kalpte birden fazla sevgiye yer yoktur. Arzuların isteği olan; mal, mülk, makam, mevki gibi gelgeç sevgilerin aslı yine «nefis»tir. Birden fazla gibi görünen bu muhabbet parçalarının aslî kaynağı tektir. Nefis dünyayı, ruh Allâh’ı ister. Nefse uyarsak dünyaya dalarız. Rûhun isteğini verirsek, Allâh’a yaklaşacak yollar ararız. Nefse olan bu muhabbet yok olmadan, Allâh’ı tam olarak bilmek mümkün değildir. İmâm-ı Rabbânî Hazretleri’nin de söylediği gibi;
“Kul ile Rabbi arasındaki perde, kulun nefsidir.” (Mektûbât-ı Rabbânî, 24. Mektup)
İnsan rûhâniyet âleminden geldiği için de aslî vatanının özlemindedir, devamlı bu hicran ile tutuşur. Bu hicrânı ise herkes farklı farklı dindirir. Kimi dünya ile, kimi Allâh’a itaat ile… Kâinatta tesadüfe yer yoktur. Hayat boşluk kabul etmez. Bu yüzden Allâh’a inanmayanlar ve şüphe ehlinin kâinat kitabını okumaları, ibret levhalarını seyretmeleri ve tefekkür etmeleri yoktur. Nefis, içindeki gelgeç sevdalardan temizlenmedikçe; Allâh’a vâsıl olmak mümkün olmaz. Kulun kendi nefis perdesini yırtması ise, tam bir ihlâs ile Hakk’a yöneldiğinde mümkün olur. Sübhân olan Mevlâ; kişinin kalbine en büyük devlet olarak, o zaman taht kurar.
Bu beyitte de erkekten murad; nefsi dünya hazlarına mağlûp olmayan kâmil kişi, ârif şahıslardır. Kadından murad ise, nefsine mağlûp olan câhil kişilerdir. Asıl erlik, rûhânî olarak tekâmül etmektir. Nemrut ve Firavun; sûrette erkek bile olsa, nâkıs ve câhildir. Hazret-i Rabia kadın sûretinde bile olsa; rûhânî olarak tekâmül ettiği için ârif, kâmil kişidir.
İnilti ve feryatlar (nâleler); insân-ı kâmilin hakikatleri anlatmasından diğer kadın ve erkeklerin de kendince etkilenmesidir. Lâkin bu derece derecedir. Mesnevî-i şerif baştan sona bu feryatlarla doludur. Hazret-i Pîr’in sözlerini dinleyen herkes; bu yüksek hakikatlerden istîdâdınca pay alır, müteessir olur. Hazret-i Pîr; Fîhi Mâ Fîh 24. fasılda şöyle buyurur:
“Bir gün bir cemaat arasında söz söylüyor idim, onların arasında kâfirlerden dahî bir tâife var idi. Esnâ-yı kelâmda ağladılar. Ve zevk hâsıl ettiler.”
Bu beyitte Mevlânâ Hazretleri, âlem-i ervahtan (vuslat hâlinden) ayrılığı yana yakıla anlatır. Hazret-i Pîr’in feryâdından kadın da erkek de bu ayrılığı hatırlar ve ağlar. «Neyistan»dan bahsederek insanın başlangıcına ve yine dönüp gideceği âhiret hayatına vurgu yapar, âyet-i kerîmede buyurulduğu üzere;
“Biz Allâh’a aidiz ve sonunda O’na döneceğiz.” (el-Bakara, 156)
Rabbim; dünya hayatımızı yüz akı ile tamamlayabilmeyi, huzûra çıkabilmeyi ve her dâim huzurda kalabilmeyi nasip etsin.
Âmîn…
#Z. Özlem ABAY