“Mesnevî”de insan…

“Mesnevî”de insan…

Yarın gece “şeb-i arûs“… Yani Hz. Mevlânâ’nın vefatının 747. yıldönümü. Dolayısıyla bugünkü sohbetimizde Hz. Pîr’in en önemli eseri olan Mesnevî‘den “insan“la ilgili birkaç beyit meali sunmak istiyorum sizlere…

Bilindiği üzere insan eşref-i mahlûkattır. En güzel şekilde yaratılmıştır. Kâinatın gözbebeğidir. Şeyh Galip (ö. 1799) ne güzel ifade etmiş:

“Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen/Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.”

Bu kadar üstün meziyetlere sahip olmasına rağmen maalesef her insan bir olmuyor. Şairin ifadesiyle bazılarına kıymet yetmez, bazılarını da toprak kabul etmez:

İnsan çeşit çeşit, iyisine kıymet yetmez//Kötüsünü ise gömsen toprak kabul etmez.”

Mevlânâ da insana bu gözle bakar. İyi insan vardır, kötü insan vardır.

Hz. Pîr bir beytinde şöyle der:

İnsan Musa’nın asasına benzer. İnsan İsa’nın efsûnu gibidir.”

Burada Hz. İsa’nın ölüleri diriltmesi yahut Hz. Musa’nın asasını vurarak denizde yol açması gibi mucizelere telmih vardır. İnsanoğlunun da böyle mucizevî işler başarma güç ve kabiliyetine sahip olduğu vurgulanmaktadır.

Beyit:

“Bakın neler yaptı İsa’nın nefesi, Musa’nın asası//İnsanın da mucizeler yaratmak olmalı tek tasası.”

Maddî-manevî büyük işler başarma gücüne sahip olmalarına rağmen insanların çoğunlukla birbirlerini yemekle ömür tükettikleri de ayrı bir gerçek. Bu durumu Mevlânâ şöyle dile getiriyor:

İnsanların çoğu insan yiyicidir. Onların selam vermelerine fazla güvenme. Hepsinin de gönlü şeytan evidir. Şeytanlaşan insanın lafına pek kulak asma.”

Şeytanın insanı yoldan çıkarma çabası insanlık tarihiyle yaşıttır. Bu sebeple, Âdemoğlu her zaman tedbirli davranır, kendini kollar. Lakin bir de kuzu postuna bürünmüş kurt misali insan kılığına girmiş insan şeytanları vardır ki onlar şeytandan daha beterdir. Onların selam vermelerine, tatlı tatlı sözler söylemelerine aldanmamak gerekir.

Türkçede “İnsanın alacası (renk, huy) içinde, hayvanın alacası dışındadır” diye bir atasözü var. Mevlânâ bir beytinde bunu Farsça şöyle söylemiştir:

Gâv-râ reng ez-birûn u merd-râ//Ez-derûn çû reng-i surh u zerd-râ.” (Öküzün [hayvanın] rengini dışında, insanın rengini sarı, kırmızı her neyse içinde ara.)

Gerçekten de biz biliriz ki, merkep inattır, tilki kurnazdır, deve kindardır. Ama hayvanat nev’inin aksine, insanoğlu farklı farklı karaktere sahip. Kimin kurnaz, kimin bencil, kimin dalkavuk, kimin menfaatperest olduğunu ilk bakışta bilemeyiz. Binaenaleyh, her sakallıyı hoca, her sarıklıyı hacı sanmaktan kaçınmak gerekir.

Hz. Mevlânâ bir başka beyitte de şöyle der:

“Her insanın evveli surettir. Ondan sonra can gelir ki can, manevî güzellik, ahlâk güzelliğidir.”

Demek ki her insan önce sıradan bir canlıdır. Sonra terbiye yoluyla ahlâk ve fazilet kazanarak olgunlaşır, insan olur.

Bütün bu sözler de gösteriyor ki en mükemmel şekilde yaratılan insanlardan, yaratılış gayesine uygun olarak “sırât-ı müstakîm” çizgisinde yürüyenlerin yanında “esfel-i sâfilîn” çukuruna düşenler de oluyor. Keşke herkes insan olma şerefini koruyabilseydi. Heyhat ki Ahmed’in olduğu yerde Ebûcehil, Musa’nın bulunduğu yerde Firavun eksik olmuyor.

Vefatının 747. yıldönümünde Hz. Mevlânâ’yı rahmetle anıyoruz. Mekânı cennet olsun…

 

ACZİMİN GİRYESİ:

HAKKA TAPMAK

İnsanoğlu dosdoğru yolda yürümez, sapar.

Hak-hakikat dururken gider batıla tapar.

(Li-müellifihî)

Kaynak Yeniçağ: “Mesnevî”de insan… – Ahmet SEVGİ