MEVLANA PERSPEKTİFİNDEN MOBBİNGLE MÜCADELE

MEVLANA PERSPEKTİFİNDEN MOBBİNGLE MÜCADELE

Doç. Dr. Ergin Ergül,

Ankara Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi

GİRİŞ

17 Aralık 2021 tarihinde 748. Vuslat Yıldönümünü idrak ettiğimiz Hz. Mevlana (1207- 1273), hiç kuşkusuz insan ve topluma dair konularda insanlığın en önemli çağlarüstü ve evrensel yol göstericileri ile ilham kaynaklarından, adeta sekiz asırdır çorak gönüllere akan coşkun bir bir bilgi, bilgelik ve umut pınarıdır. O, bireyin, toplumun ve insanlığın sorunlarını dikkatli şekilde gözlemlemiş ve eserlerinde bunların kaynağını kötü huy, adaletsizlik, ayrımcılık, baskı ve şiddet gibi olgularla açıklamıştır. Bugün de küresel düzeyde bir çok sorunun kaynağı olan bu olgulara karşı çözümü ise, hak, adalet, özgürlük, dayanışma, iyilik, eşitlik, sevgi, kardeşlik, birlik, insanlık onuruna saygı, hoşgörü vb. evrensel insanlık değerlerini benimsemekte ve içselleştirmekte görmüştür. Bu temeller üzerinde yükselen kadim medeniyetimiz asırlar boyu insanlığın maddi ve manevi dünyasını imar etmiştir. Küresel çağın insanının ve toplumlarının da asli ihtiyacı olan bu değerler, onun engin düşünce dünyasını modern hayatın her türlü sorununun çözümünde adres yapmaktadır. Bu nedenle, yazımızda bu medeniyet mimarımız ve evrensel değerimizin tazeliğini yitirmeyen eserlerinde dile getirdiği bazı görüşlerine, günümüz iş hayatının önde gelen sorunlarından olan mobbing (bezdiri) ile mücadele perspektifinden bakmayı deneyeceğiz.

MOBBİNG TERİMİ VE TANIMI

İngilizce “bezdiri” (mobbing) kavramının kökeni olan, “mob” sözcüğü, meşru olmayan biçimde şiddet uygulayan kalabalık veya “çete” manası taşır. Sözcük bir fiil olarak ise, psikolojik şiddet, kuşatma, topluca saldırma, rahatsız etme veya sıkıntı verme anlamına gelir. Bunu dilimizde “bezdiri” sözcüğüyle karşılayan TDK Türkçe Sözlüğe göre, kelime, “ iş yerlerinde, okullarda vb. topluluklar içinde belirli bir kişiyi hedef alıp, çalışmalarını sistemli bir biçimde engelleyip huzursuz olmasına yol açarak yıldırma, dışlama, gözden düşürme” anlamı taşır. Türkçe literatürde bezdiri yerine yıldırma sözcüğü de yaygın olarak kullanılmaktadır.

Çalışma hayatında mobbing, çalışanın saygısız ve zararlı bir davranışın hedefi olmasıyla başlayıp; işverenin ima ve alay ile karşısındakinin toplumsal itibarını düşürmeyi de içeren saldırgan bir ortam yaratarak onu işten ayrılmaya zorlaması şeklinde görülür. Bu açıdan kavram, sahip olunan yetki veya konumun kötüye kullanılarak; sistematik şekilde psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, aşağılama, tehdit gibi şekillerde somutlaşan duygusal bir saldırı olarak nitelendirilebilir.

Modern dünyada kavram, ilk kez 1984’de İsveç’de “İş Hayatında Güvenlik ve Sağlık” konulu bir raporda ortaya atılmış, 1993’te yine İsveç’te çıkarılan ‘İşyerinde Kişilerin Mağdur Edilmesi’ adlı kanunla da ilk kez hukuksal bir nitelik kazanmıştır. Hukukumuzda mobbingle mücadeledeye özgü müstakil bir kanun olmasa da, mevzuatta hem özel hukuk hem kamu hukuk alanında mobing fiillerine uygulanabilecek hükümler yer almaktadır.

OLGUNLUK EKSİKLİĞİ VE AHLAKİ ZAYIFLIK GÖSTERGESİ

Çalışanı işi bırakmaya zorlama amaçlı kötü niyetli girişimler uygulamada, haksız yere suçlama, dedikodu yoluyla saygınlığını zedeleme, küçük düşürme ve doğrudan veya dolaylı şiddet uygulama gibi fillerle ortaya çıkabilmektadır. Kişiyi işinden bezdirme sonucu doğuran söz konusu söz, eylem ve davranışların her biri aynı zamanda dinen ve ahlaken kınanan fiillerdir. Bu fiiller kişinin ruhsal bakımdan olgunlaşmadığının, egoizm, kibir, gurur, hırs ve öfke gibi kötü huylarının esiri olduğunun götergesidir. Bu kötü huyların yöneticilerde görülmesi, özel sektörde olsun kamuda olsun çalışanlar üzerinde yetki kullanmaları nedeniyle mobinge de yol açar. O, ideal bir yöneticiden bahsederken şöyle der:

Temizlenip olgunlaşmıştı o; gururun ve kibrin boynunu vurmuştu.

Mevlana bakımından olgunlaşma insan varlığındaki iyi huyların kötü huylara egemen kılınmasıdır. Mevlana konum ve işleri ne olursa olsun kişileri eksiklerini görüp olgunlaşma yolculuğuna çıkmaya davet eder. Şöyle der;

Kendi eksikliğini görüp tanıyan kişi, kendisini olgunlaştırmaya on atla koşar.

Canında, kendini olgun sanmaktan daha beter bir hastalık yoktur.

Mevlana’ya göre kötü huy ve alışkanlıklar diken fidanına benzer. Bunlar erken dönemde temizlenip ıslah edilmezse, ileride çok daha zararlı ve ıslahı da çok daha zor alışkanlıklara dönüşür ve bundan hem kişi hem de toplum zarar görür.

Mevlana mobbing oluşturan fiilleri insanın olgunlaşması, kendini tanıması ve gerçeği bulması yolunda engel görür ve kişiyi bunlardan sakındırır. Söz konusu fiillerin kötülüğünün, kendisine, etrafına ve topluma zararlarının bilincine varan bir bireyin, konumu ve güttüğü amaç ne olursa olsun, bunlardan yarar umması söz konusu olamaz. Daha da önemlisi o hayatta kötülük ve iyilik olarak ne yaptıysa karşılığını göreceğinin bilinciyle davranır. Mevlana kötülük konusunda şöyle der:

Kötülerin kötülüklerine acıyın; benliğe ve bencilliğe lanet edin.

Ne zaman eğrilik edip kötülükte bulundun da gereken karşılığı görmedin?

Gökyüzüne bir an bir iyilik gönderdin de ardından karşılığı gelmedi? Dikkatli ve uyanık olursan, her zaman yaptığının karşılığını görürsün.

İnsan, aklını göz ardı edip kötülük işler de sonrasında aklı onu kınar.

İyiliğe iyilik, kötülüğe kötülük vardır

Dedikodu konusunda da şöyle uyarır:

İnsanları kandırmak için pazarlık

edip, çene çalmaktan ve dedikodudan nasıl bıkmazsın peki?

Gıybet edip insanların etini yemekten

altmış yıldır sana nasıl da doygunluk gelmedi?

MEVLANA’DA MOBBİNGİN PANZEHİRİ İNSANİ DEĞERLER

Mevlana düşüncesi, özellikle mobbingle mücadelenin önleyici boyutunda çok daha fazla rol oynayabilir. Çünkü o, mobbinge yol açacak fiilleri doğmadan önleyecek, adeta bunların panzehiri olan insani olgunluğunun göstergesi bir çok insanlık değerini dile getirir ve bunları yöneticilerin, iş insanlarının karekteri halini almasını amaçlar. Güzel ahlak terimiyle ifade edilen iyi huylar, hayatın her alanındaki sosyal ilişkilerde, kişiyi saygın, sevimli ve güzel kılar. Bu nedenle o, huzurlu ve güvenli bir sosyal hayat için toplumun her bir üyesini iyi ve güzel alışkanlıklar edinmeye çağırır:

Ben, bu çalışıp çabalama dünyasında iyi huydan daha iyi bir ehliyet görmedir. Güzel huyu herşeyden üstün tut onun peşinden yürü.

Güzel ahlakla donanarak manen ve ahlaken kendini olgunlaştırmış bir kişide mobbing

gibi kötü davranışlar görülmez  Onun ifadesiyle;

Hiçbir üzüm yeniden koruk olmaz. Hiçbir olgun meyve yeniden ham olmaz. Hey, sen de bir olgunluk elde et de başkalarının olgunluğuna hayıflanma.

Özellikle alçak gönüllük, iyilik, eşitlik ve barış mobbinge karşı panzehir işlevi gören değerlerin başında gelir. Şimdi Mevlana bu değerleri nasıl dile getiriyor kısaca onu görelim.

Alçakgönüllülük

Mevlana düşüncesinde alçak gönüllülük temel sosyal insani değerlerin başında gelir. Onun karşıtı ise kötü huyların başında yer alan kibir ve gururdur. Bu duyguların beslendiği en büyük kaynağın insanın toplumda sahip olduğu statü ve mevki olduğunu gözlemleyen Mevlana’ya göre, yöneticilik insanın egosunu beslememeli, onu ölümcül bir zehir olan gurura sürüklemelidir:

Ne mutlu egosunu alçaltana… Ne yazık kibir ve gururdan bir dağ olmuş kişiye. Bil ki bu kibir ve gurur ölümcül bir zehirdir.

O alçakgönüllülüğü değil de gururu seçenin akıbetini merdiven benzetmesiyle dile getirir. Kibir ve gururun merdiven basamakları gibi dereceleri vardır. Bu basamaklardan düşülmesi mukadderdir. Dolayısıyla kişinin göreceği zarar da düşülen basamağın yüksekliği oranında olacaktır:

Bu egoizm (bencillik) yaratıkların üzerine çıktıkları merdivendir, sonunda bu merdivenden düşeceklerdir.

Merdivenden daha üste çıkan daha aptaldır, çünkü kemikleri daha kötü şekilde kırılacaktır.

Ona göre, yönetici olması kişiyi alçakgönüllü, yumuşak ve nazik olmaktan uzaklaştırmamalıdır. O şöyle buyurur: :

Yumuşaklık seni alçak gönüllü yapsın ve baskıcı olma!

Nezaket ve iyiliğin seni bıraktığı takdirde, çevrendekiler senden nefret ederler.

Zamanında seni aldatıcı şekilde öven bu insan grubu seni fark ettiklerinde şeytan görmüş gibi kaçarlar.

Kaynakların bize aktardığına göre, Mevlana, döneminde sayısız seveni ve öğrencisi kadar çekemeyeni de çok olan biridir. Ama o her zaman savunduğu ilkelerin arkasında durmasını bilmiş, yapmadığını söylememiştir. Gölpınarlı’nın ifadesiyle, “onun hayatı, inançlarıyla, inaçları da sözleriyle, tam bir bütün, tam bir ahenk teşkil eder.” Baskı konusuna da bu açıdan bakar ve şöyle ilan eder: Elimde taş tutmuyorum ben; kimseyle savaşmıyorum ben; kimseye baskı yapmıyorum ben; çünkü gül bahçesi gibi hoşum ben.

İyilik

Mevlâna insanları, hemcinslerini rahatsız etmeyi, yıldırma ve bezdiriyi değil aralarında iyiliğe ve dayanışmaya davet eder. Aşağıdaki ifadeleri bunun en iyi şahitidir:

Bulut gibi insanlara faydalı olmak gerek.

Bal arısı gibi ol. Onun hurma fidanına sarıl, salkım salkım meyve ver! İnsanlara yararlı ol!

İnsanların iyisi insanlara yararlı olandır.

Yürü iyilik et, zaman bu iyiliği bilir, o iyilerin iyiliğini unutmazHalka Allah için veya kendi canının rahatı için bir iyilik yap.

Böylece bakarken daima dost görürsün gönlüne kin yüzünden nahoş suretler gelmez.

Eşitlik ve kardeşlik

Konumuna ve yetkisine güvenerek çalışana mobbing uygulayan kimseye Mevlana insanların eşit ve kardeş varlıklar olduğunu hatırlatır. Mevlana’nın kızı Melike Hatun bir gün hizmetçisini incitmişti. Orda bulunan Mevlâna’nın canı çok sıkılmış, kızına şöyle demişti: “İster misin hukuki bir görüş vereyim, bütün âlemde ne kul vardır, ne hizmetçi, hepimiz kardeşiz!”

Mevlâna insanı bütün eserlerinde doğuştan belli haklara sahip olmanın ötesinde yüce bir varlık olarak görür. Ona, görünüş, ırk, uyrukluk, statü, cinsiyet, din, kanaat vs. hiç bir ayrım yapmaksızın yaklaşır. Kişilere, düşünceleri, statüleri sebebiyle farklı muamele edilmesini, ayrımcılık yapılmasını onaylamaz. Mesajı herkesi kucaklar. Bir rubaisinde şöyle der: Üstünlük iddia etmek, kendini beğenip, başkalarını hor görmek ne anlamsız, ne boş şeydir. Bütün insanlar, hepimiz aynı sarayın kapı kullarıyız.

O, insanın dünyaya gelişiyle sahiplendiği hiç bir etiketi ve sahip olduğu toplumsal statüyü dikkate almadan birim insanı, bireyi önemser. Nitekim ırk, milliyet ve din farklılıkları nedeniyle insanların hor görülmesine, ötekileştirilmesine, ayrımcı muameleye tabi tutulmasına şu sözlerle karşı çıkar: Ey onda bunda kusur arayan kişi, hiçbir insanı hor görme, hangi millette, hangi dinde olursa olsun, insanda, onun bir emaneti vardır. İnsan onun aynasıdır.

Barış

Kavgayla işim yok benim” buyuran Mevlâna, sözüyle ve özüyle gerçek bir barış insanıdır. İş ortamındaki baskı, çalışma barışı ve huzurunu bozacaktır. Uyumlu bir iş ortamının bulunmadığı yerden ise sağlıklı bir iş çıkması mümkün olmaz. Mevlana’nın ülkede ve dünyada barışı yücelttiği aşağıdaki satırlar iş ortamı için de ilham vericidir:

Allah barışı diler; barışı ister. Aşkına tutulalı ey Allah’ım Barışa eş oldum;

Savaştan ayrıldım!

Şeytanın inadına:

“barış daha hayırlıdır” de; Kör et şeytanı!

Barış şarkısını söylemekten başka bir iş-güç var mı? Barışın yüceliğine karşı şu şeytanlığımız hoş mu?

Hadi, hadi;

Barış şarkısını söyle; ‘barış daha hayırlıdır’ ‘barış daha hayırlıdır’ ‘barış daha hayırlıdır’ Söyle, söyle de;

Barış göğünde savaş sisi kalmasın artık!

SONUÇ

Mevlâna’nın düşünce dünyasını ve onun dile getirdiği insani değerleri okuyup anlayan ve içselleştiren bir yönetici, amir ya da patron yepyeni bir bakış açısı kazanır, kişilerin saygı duyulması gereken bireyselliklerini yok etme yerine, onlarda gizli kalmış potansiyeli açığa çıkarmaya çalışır. Böylece mesleğini ve yöneticilik görevini vicdanı ve ruhunun kılavuzluğunda yürütür.

Mevlâna’nın Mesnevi’sine odak yaptığı, hak, adalet, eşitlik, özgürlük, dayanışma, iyilik, barış, hoşgörü, dürüstlük, dostluk, başkalarının haklarına ve farklılıklara saygı gibi sosyal değerler çalışma hayatında şiddet ve çatışma duygularını azaltıcı işleve sahiptir. Ayrıca Mevlâna’nın düşünce dünyası, mobbinge kaynaklık eden fiillere karşı toplumsal bağışıklığı güçlendirici, bunların semptomlarını ise tedavi edici özellik taşımaktadır. Bu itibarla Mevlana’yı yeniden okumak ve düşünmek mobbingle mücadelede, özellikle önleyici politikalar, toplumda farkındalık oluşturucu ve bilinçlendirici faaliyetler geliştirme açısından önem ve aciliyet arz etmektedir.

Hiç kuşkusuz Mevlâna’nın zengin düşünce dünyasının çok çeşitli açılardan incelenmesi toplumlarının ve insanlığın sorunlarına çözüm arayan tüm dünyadan aydın, siyasetçi, yönetici, hukukçu ve akademisyenler için ufuk açıcı ve sorun çözücü açılımlar sağlayacaktır.

Array