Mevlânâ’da Benzerin Benzerle Dostluğu
Prof. Dr. Ramazan Altıntaş
Mevlana Mesnevî’de benzerin ancak benzeri sevdiği, onunla uyuştuğu ve aynı cinsin aynı cinsle daha iyi anlaşıp dost olabileceğini anlatır. Çünkü aynı cins aynı cinsle arkadaşlık etmez ya da davranışlarımızla ruhumuz arasında bir uyum bulunmazsa problemler derinleşir. Mevlânâ bu parçalanmışlığı kurbağa ile fare hikâyesiyle anlatır. Bilindiği gibi fare karada, kurbağa ise suda yaşar. Her birinin hem cinsiyeti ve hem de yaşama alanı farklıdır. Bu sembolik anlatımda fare dünya ehlini, kurbağa ise, su metaforundan hareketle temizliği ve kemâl ehli oluşu sembolize etmektedir.
Bir gün fare ile kurbağa arkadaş olurlar. Fare kurbağaya, ben senin dostluğuna doyamıyorum. Senden ayrılık benim için bir hicran oluyor. Vuslatımız hiç kesilmesin der. Bu sebeple birbirimizin ayağına bir ip bağlayalım, böylelikle her zaman beraber oluruz, demiş. Kurbağa, kendi cinsinden olmayan birisiyle bağlanmaktan korkup tereddüt geçirmiş ise de bu ısrara dayanamayıp “evet” demiş. Bir gün gökyüzünden süzülüp gelen bir alacakarga fareyi kaptığı gibi göklere tekrar süzülünce sudaki kurbağa da iple birlikte havaya fırlamış. Havada bir karga, onun pençeleri arasında bir fare, ipin ucunda da kurbağayı gören halk, bu işe çok şaşırmışlar. Hep birlikte, nasıl olur da bir kurbağa kargaya yem olabilir? diye düşünmüşler. Kurbağa lisan-ı halle bu soruya şöyle cevap vermiş:
“İşte bu, kendi cinsimden ve aynı yaşama alanına sahip olmadığım birisiyle dostluk kurbağanın bir cezasıdır.”
Görüldüğü gibi Mevlâna, “fare ile kurbağa” hikâyesinden bize, “benzerin benzerle dostluğunu” anlatmak istemiştir. Çünkü böylesi dostluklar kalıcı olup, insana huzur ve güven verir. Bir başka açıdan davranış ve iç dünyamız arasındaki bütünlüğe dikkatlerin çekilmiş olması gelir. Çünkü kurbağa ile fare hikâyesinde farenin bir hilesinden de söz edilmiş olur.
Eğer fare ile kurbağanın dostluğu sahte değil de samimi olsaydı, kargaya yem olmazlardı. Aynı zamanda bu hikâyeden çocuk eğitiminin nasıl yapılması gerektiği sonucunu da çıkarmış oluyoruz.
Bir söylenceye göre Hz. Ali zamanında bir kadın feryâd ederek onun yanına gelir: “Ey Mü’minlerin emiri!, Çocuğum dama çıktı, ne kadar çağırdıysam da gelmiyor. Âciz kaldım, çabalıyorum, indiremiyorum. Çok tehlikeli yerde. Düşüp ölecek,” der. Bunun üzerine engin feraset sahibi olan Hz. Ali şu tavsiyede bulunur:
“Başka bir çocuk bulun, tehlikedeki çocuğun onu görebileceği şekilde yerleştirin. Çocuk çocuğu görünce gelir.” Gerçekten de çocuk çocuğun yanına gelir ve düşmekten kurtulur. Görüldüğü gibi evrende “cinsin kendi cinsine çekmesi” kuralı, çocuk için de geçerlidir.
#Ramazan Altıntaş