Mevlevî Mutfağında Pişenler

MEVLEVÎ MUTFAĞINDA PİŞENLER

İnsanın mutluluğu maddesi ile mânâsı, nefsi ile rûhu ve kalbi arasında denge kurabilmesine bağlıdır. Bu denge maddî ve nefsanî güçleri kontrol altına almakla kurulur.

Nedir nefis? Kısaca nefs, insanın yaratılışında var olan içgüdülerin, aşırı ihtirasların, zaafların, bencilliğin, kendini beğenmişliğin, kıskançlık ve çekememezliğin odaklandığı merkez demektir. Bir başka ifâdeyle kişiliğimizin olumsuz yönüdür.

Nefisle savaşmak ve sonunda güzel ahlâkı, olgun insan tipini ortaya çıkarmak için bir takım yöntemler geliştirilmiştir. Mücâhede bunların genel adıdır. Riyâzet de öyle.

Erbaîn” veya “çile” çıkarmak, riyâzet metodlarından biri olup, kırk gün boyunca tenhâ bir yerde, az yiyecekle yetinip, zamânını ibâdet, zikir ve tefekkürle geçirmek demektir. Amaç, manevî ve rûhanî gelişme sağlamak ve iç dünyasını zenginleştirmektir.

Çeşitli tasavvuf zümrelerinde çile uygulaması, biri süresiz ve düzensiz diğeri muayyen süreli ve düzenli olmak üzere iki şekilde tatbik edildi. Süreli ve düzenli olan genellikle 40 gündür. Bu müddet içinde bedeni, dili ve zihni kontrol edici idmanlar yapılır. Nefis haz aldığı şeylerdean mahrum bırakılır. Hayatın devâmı için gerekli olan yeme, içme ve uyuma en aza indirilir.

Mevlevîlikte çile

Mevlevîlikte çile süresi üç yıla yakındır. Bir başka ifadeyle 1001 gün süren bir hizmet uygulaması şeklindedir. Çile bir olgunlaşma eğitimidir.

Her yerde çile çıkarma yapılmazdı. Çile çıkarılan büyük Mevlevîhânelere “âsitâne” denir. Bu dergâhlar derecelerine göre şöyle sıralanır: Konya, Afyon, Manisa, Kütahya, Halep Mevlevîhânesi, İstanbul’da Galata, Yenikapı, Kasımpaşa, Beşiktaş Mevlevîhaneleri, Bursa, Kahire, Kastamonu, Eskişehir, Gelibolu, Rumeli Yeni Şehri (Larissa) Mevlevîhânesi.

Çileye girmek mutfakta başlar. Mutfak sadece yemeklerin hazırlanıp pişirildiği yer değildir. Aynı zamanda Mevlevî canlarının çileye soyunup, hazırlanma, yetişme, pişme ve olgunlaşma sürecini geçirdikleri mekândır. Mutfak, dünyevî meşguliyetlerin sembolik yeri demekti. Genel olarak dünya hayatının da bir çileden ibaret olduğu düşünülürse, olgunlaşma mahalli olarak mutfağin seçilmesi münâsip görülür.

Matbah-ı şerifte 1001 gün süreyle pişen yemek değil dervişin kendisiydi. Tarîkate çiğ olarak girmiş olan kimse egoizmini (nefsini) kırarak mânen pişip olgunlaşacak kâmil bir dervişe dönüşürdü.

Şeyh Galib’in Çilesi

Büyük Divan şairimiz Şeyh Galib (1757-1799) bu zahmetli çileye soyunanlardandır.  27 yaşlarında iken Konya’ya gider. Mevlânâ dergâhını ziyâreti müteâkip, âni bir kararla orada çileye girer. Teâmüllere pek uymamasına rağmen, babasının binbir ricâsı ile çilenin İstanbul Yenikapı Mevlevîhanesi’nde tamamlanması sağlanır.

Şeyh Galib Divan’ında Mevlevî mutfağı (Matbah-ı Şerif) ile ilgili, oranın manevi değerini anlatan güzel bir şiir vardır. Aşağıda bu şiiri ve beyit beyit nesre çevrilmiş şeklini sunuyorum:

Der-Vasf-ı Şerîf-i Matbah-ı Latîf-i Tarîkât-ı Mevleviyye

Kaddesene’llahu Esrârehum[1]

MEVLEVİLİK TARÎKATİNİN LATİF VE ŞEREFLİ MUTFAĞININ VASIFLARI HAKKINDA

Mu’allâ dûdmân-ı evliyâdır matbah-ı Monlâ
Dil ü câna ocağ-ı kimyâdır matbah-ı Monlâ

Mevlânâ’nın mutfağı evliyânın yüce ocağıdır. Mevlânâ’nın mutfağı gönül ve cana kimyâ ocağıdır.

Çerâğ-ı pür-ziyâsı sırr-ı Âteşbaz’dan yanmış
Bütün pervânegân-ı aşka câdır matbah-ı Monlâ

Işıl ışıl meş’alesi Âteş-bâz-ı Velî’nin sırrından yanmıştır, Mevlânâ mutfağı bütün aşk pervânelerinin mekânıdır.

Ana ruh-sûdedir âteş-perestân-ı mahabbet hep
Semender-hâne-i mihr ü vefâdır matbah-ı Monlâ

Muhabbet sevdâlılarının hepsi oraya yüz sürerler. Mevlânâ mutfağı dostluk ve vefâ yuvasıdır.

Çekilmişdir simât-ı ni’met-i elvânı âfâka
Halîl-i aşka gülzâr-ı safâdır matbah-ı Monlâ

Çeşit çeşit nîmetlerinin sofrası ufukları tutmuştur. Mevlânâ mutfağı aşk dostuna safâ bahçesi gibidir.

Semâ’-ı dest-efşânı sanırsın nev-niyâzânın
Metâr-ı tâirân-ı kibriyâdır matbah-ı Monlâ

Nevniyazların / semâ etmeye yeni başlamışların semâ sırasındaki el hareketlerine bakarak Mevlânâ mutfağını Hak Taâlâ’nın kuşlarının uçuştuğu bir yer sanırsın.

Yeter fakr ehline yüzler karası mâye-i rahmet
Makām-ı hidmet-i Âl-i Abâdır matbah-ı Monlâ

Mevlânâ mutfağı Âl-i Abâ hizmetinin makāmıdır; orada yüze bulaşacak bir siyahlık, fakr ehline rahmet mayası olarak yeter artar.

Alır ehl-i velâyet kısmetin bir bir o dergehden
Kerâmet kânıdır kenz-i Hudâ’dır matbah-ı Monlâ

Velâyet ehli, o dergâhtan bir bir kısmetini alır; Mevlânâ mutfağı Hakk’ın hazînesi ve kerâmet kaynağıdır.

Nihâyet ibtidâya ric’at olmuş Seyyidü’l-Kavme
Bakılsa zîr-i hatt-ı istivâdır matbah-ı Monlâ

Sonunda kavmin efendisinin en başa dönüşü olmuştur. Bakılsa Mevlânâ mutfağının hatt-ı istivânın üstünde olduğu görülür.

Havâlanma sakın âvâre gezme âşiyân-gîr ol
Kebûter-hâne-i sıdk u safâdır matbah-ı Monlâ

Sakın havalanıp da âvâre gezme, orada yuva tut. Mevlânâ mutfağı sıd ku safânın güvercinliği gibidir.

Giren müştâkdır ol dûdmâna girmeyen müştak
Misâl-i Ka’be bir hayret-fezâdır matbah-ı Monlâ

O ocağa giren de muştaktır, girmeyen de. Mevlânâ mutfağı Kâbe misâli hayret veren bir yerdir.

Tecerrüd-pîşe derd-endîşe lâzımdır talebkârî
Aceb germâbe-i ibret-nümâdır matbah-ı Monlâ

Oranın isteklisi yalnızlığa ve sıkıntıya alışık olması gerekir. Mevlânâ mutfağı ibret verici, garip bir sıcak su hamamı gibidir.

Yaraşmışdır gürûh-ı Mevlevîye tavr-ı istiğnâ
Kanâ’atdan yapılmış bir binâdır matbah-ı Monlâ

Mevlevîlere istiğnâ / ihtiyaçsızlık tavrı pek yakışmıştır. Mevlânâ mutfağı kanaatten yapılmış bir binâdır.

Nefes-bend-i hamûşî bî-nevâyî üzre mebnîdir
Fenâfi’llâhdır ayn-ı bekādır matbah-ı Monlâ

Oranın nefesini tutan hamûşu / suskunu, sessizlik üzere kuruludur. Mevlânâ mutfağı fenâfillâh yeridir ve ayn-ı bakādır.

Tasarrufdan ta’arrüfden hezârân pâye berterdir
Bilir ehli ne vâlâ mültecâdır matbah-ı Monlâ

Tasassruftan ve  taarruftan binlerce derece üstündür. Ehli olan, Mevlânâ mutfağının ne yüksek bir ilticâgâh / sığınma yeri olduğunu bilir.

Ubûdiyyet ibâdet sırf ubûdetdir o menzilde
Sipihr-i bendegîye irtikādır matbah-ı Monlâ

O yerde ubûdiyet ve ibâdet sırf ubûdettir. Mevlânâ mutfağı kulluk semâsına  yükselme yeridir.

Dür ü gevherde mevcûdâtda hışt u seng ü mermerde
Mükemmel bir sarây-ı dil-küşâdır matbah-ı Monlâ

Şu varlık âleminde tuğlası, taşı, mermeri inci mücevher olan mükemmel bir gönül açan saraydır Mevlânâ mutfağı.

Anun her dâne nârı bir enâr u hârı bir güldür
Cefâ resminde bir bâğ-ı safâdır matbah-ı Monlâ

Onun her bir ateşi bir nar meyvesi ve her dikeni bir güldür. Mevlânâ mutfağı cefâ görünümünde bir safâ bahçesidir.

Olup Âdem safâsın sürmedim Gālib o Firdevsin
Dahı hâlâ gözümde tûtiyâdır matbah-ı Monlâ

Ey Gālib, Âdem olup o Firdevs cennetinin safâsını süremedim. Mevlânâ mutfağı halâ gözümde bir sürme gibi kıymetlidir.

 Prof. Dr. Mehmet DEMİRCİ
medeci42@yahoo.com