MİSAFİR

MİSAFİR

Birisine ansızın konuk geldi. Ev sahibi, konuğunu gerdanlık gibi boyuna taktı.
Sofra çıkardı, ağırladı. O gece mahallelerinde sünnet düğünü vardı.
Erkek, kadınına gizlice dedi ki: Bu gece iki yatak ser. Bizim yatağımızı kapı yanına yap, konuğun yatağını da öbür tarafa. Kadın, olur iki gözümün nuru, baş üstüne. Hizmetler eder, güler yüz gösteririm, merak etme dedi. Yatakları yaptı, sünnet düğününe gitti.
Yüce konuk, kadının kocasıyla kaldı. Geceleyin kuru, yaş bir çerez çıkardı. Yediler, içtiler. O iki temiz adam, gece geç vakte kadar oturup konuştular, gece yarısına dek iyi kötü, başlarından geçenleri anlattılar. Çerezden, konuşup görüşmeden sonra konuk, uykusuzluktan kalktı, kapı yanındaki yatağa girip yattı. Adam, utancından ona bir şey diyemedi, canım, senin yatağın bu taraftaki.
Sen yatıp uyuyasın diye yatağı, şuraya serdik diye bir söz söyleyemedi.
Karısıyla kararlaştırdıklarının aksine, konuk için serilen yatağa girdi, öbür yatakta da konuk yatıp uyudu.
O gece şiddetli bir yağmur başladı. Bulutların çokluğu, hayret verecek bir derecedeydi. Kadın gelince konuk öbür taraftadır, kapı yanında yatan kocamdır diye, Anadan doğma soyunup yorganın altına girdi, konuğu birkaç kere de istekle öptü. Dedi ki: Hani bir şeyden korkuyordum ya. Başıma geldi mi geldi, geldi mi geldi. Yağmur, çamur yüzünden konuk kakıldı kaldı. Beylik sabunu gibi elinden çıkmasına imkân yok. Bu yağmur çamurda o, nerden gidecek? Başına canına andolsun, adam başımıza kaldı!

Konuk, bu sözleri duyunca hemen sıçrayıp dedi ki: Kadın bırak beni. Ayakkabımı ver benim, çamurdan korkum yok. Ben gidiyorum, Allah size hayırlar versin. Yolculukta can, bir an bile eğlenmez. Yolcu, derhal geldiği yere dönmeli. Bir yerde kalıp eğlenmek, yol keser. Kadın, o soğuk sözü söylediğine pişman oldu. Çünkü o eşsiz mihman ürküp yola düşüyordu.
Kadın, lütfen, hoş gör, ben şaka olsun diye söyledim deyip. Secdeler etti, bir hayli yalvarıp sızlandı ama fayda etmedi. Konuk, yola düşüp bunları hasret bıraktı. Bu yüzden adam da yasa battı, kadın da. Çünkü artık o konuğun yüzünü, leğendeki akisten değil, kendi yüzünden görmüşlerdi.
Konuk gitmede, ova, konuğun miriyle cennet gibi aydınlanmadaydı. Adam, bundan sonra bu işin derdinden utancından evini konuk evi haline soktu.
Fakat kadının gönlünde de, erkeğin gönlünde de o konuğun hayali, her an derdi ki: Ben, Hızır’ın dostuyum size yüzlerce cömertlik hazinesi saçacaktım, fakat ne yapayım? Kısmetiniz değilmiş!
Mesnevi.V.3648-75

Hikayenin ana kurgusu, ev sahibi ve konuk üzerine.

Kim ev sahibi kim misafir?

Yolda olan yolculuk yapan, gelip geçici olan misafir, kalıcı olansa, mukim olan, bir yere kök salmış ev , bark yurt yapmış olansa ev sahibi.

Öncelikle biz hangisiyiz? Bu soru önemli. Misafir mi? Yoksa kalıcı yurt sahibi mi?

Bu kurguyu zihnimiz çözmeye çalışırken, diğer yandan da şuna yönelmemizi istiyor hikaye;

bizim zihnimize de hiç durmadan fikir ve düşünce misafirleri gelip durur. Özellikle sıkıntılı olanlar, gam ve dert yüklü olanlar bizi dara sokar. Onlardan kaçıp kurtulmaya çalışırız, tıpkı hikayedeki kadın gibi. Bazen düşünce olarak gelir, bazense bizzat gamın kederin kendisi. Hastalık, ölüm, borç,kaza gibi. Bütün bunları bir misafir olarak karşılayıp bize saçacağı kısmetlerin var olduğunu düşünmemiz öneriliyor. Gam ve keder, ister düşünce olsun isterse bizzat yaşantı, misafirdir, iyi karşılanmalıdır ve karşılığında elde edeceklerimiz vardır.

Bakın daha sonra Hz Pir şöyle devam ediyor:

“Gam fikri, neşe yolunu vurursa gam yeme. O, hakikatte başka neşeler hazırlamadadır.
O, hayrın aslından yeni bir sevinç, yeni bir neşe gelsin diye evi, başkalarından sıkıca süpürür. Gönül dalındaki sararmış, kurumuş yaprakları ayırır, daldan yeni ve yeşil yapraklar bitmesine yardım eder.
Bu âlemden öte bir âleme yeni bir zevk gelsin diye eski sevinci, kökünden çeker, çıkarır.
Gam, üstü dallarla yapraklarla örtülü yeni kökü bitirsin diye çürümüş, porsumuş olan eski kökü yerinden söküp çıkarır. Gam, gönülden neyi döker, yahut koparırsa karşılık olarak mutlaka daha iyisini verir. Gamı bulut gibi bil de o asık suratlıya pek surat asmaya kalkışma.
Belki o inci, elindedir, olur ya, Onun için çalış çabala da senden razı olsun. Hele derdin, gamın, yakın ehline kul olduğunu iyice bilene daha fazla lütuf tarda bulunur. ”
Mesnevi.V.3682-3700

Niyazımız olsun ki, takdirine razı olalım. Bize inci saçmaya gelen gam ve kederleri, bir misafir gibi karşılamayı ve ağırlayabilmeyi nasip etsin. Ondan gelene razı olmayı ve bekleyiş ölümünden sıçrayıp kurtulmayı dileyelim. Hele kendimiz bile misafirken, bu kısa ömürde gam ve dertlerin geçiciliğini bilip huzur ve afiyet içinde kalabilmek nasip olsun.