Mevlevilik Geleneği ve Vefatının 475. Yılında Muğlalı İbrahim Şâhidî Özel Sayısı
Muğlalı Şâhidî Dedenin Farsça Divanı ve Örnek Çeviriler
Çevirmen: Nuri Şimşekler
Öz
2011 yılına kadar Şâhidî Dedenin Farsça bir Divanı olduğu bilgisi -eğer doğru idiyse- nerede bulunduğu veya birkaç bölüm de olsa Farsça şiirlerinden örneklerin olduğu mecmua veya tezkirelerin naklinde görülemediği için tereddütle karşılanıyordu. Ancak İranlı-Azerbaycan Türkü Tebriz’deki bir kütüphanede görevli Uzman Hüseyin Armin’in bir maili ile bu ‘kayıp’ veya ‘muhtemel’ Farsça Divandan haberimiz oldu. Doktora tezimizden bahisle şahsımla irtibata geçtiğini söyleyen Uzm. Armin ile görüşme ve istişarelerimiz devam etti. 2012 yılında bu Divanı Ön Söz (Pîş Guftâr), Giriş (Mukaddime) ve bazı tespit-incelemeler ile Tebriz’de yayınladı 2016 yılında da Tebriz’de de yüz yüze görüştüğümüzde tarafımdan eserin Türkçeye tercümesi kararını aldık. Ancak bazı farklı yurt içi ve dışı görevlerimiz nedeni ile bu iş uzadı ve ancak 2021 yılında tam olarak başlayabildik. Şimdilerde sona yaklaştığımız yazma nüsha ile tekrar metin kontrolü ve çeviri işlemlerimiz devam etmekte olup Şâhidî Dedenin vefatının 475. Yıldönümü hatırasına 2025 yılı içerisinde tamamlayıp yayınlamayı arzu etmekteyiz.
Giriş
XVI. yüzyılın tanınmış Mevlevî simalarından Muğlalı Şâhidî İbrahim Dede (ö. 1550), Muğla Mevlevîhânesi şeyhliğinden daha fazla mensup olduğu Mevlevîlik ile ilgili yazdığı eserleri, dönemi Ege Bölgesi Mevlevî muhitleri ve şeyhi Dîvâne Mehmed Çelebi’nin (ö. 1529 ?) tek müverrihi olarak tanınmıştır. Şâhidî Dede’yi Muğla, Afyonkarahisar, Denizli, Aydın, Burdur ve çevresine yaptığı seyahatlerde karşılaştığı Mevlevî ortamlarını Farsça kaleme aldığı Gülşen-i Esrâr’ında aktarması ile bir “Mevlevî tarihçisi”, Gülşen-i Tevhîd adlı eseri ile bir “Mesnevî şarihi”, Tuhfe-i Şâhidî (Luğat-ı Şâhidî) adlı oldukça tanınan, yaygın olarak kullanılan Farsça-Türkçe manzum sözlüğü ile bir “Dil öğretmeni” (Öz, 1999, s. 24); ayrıca az sayıda söylediği Türkçe şiirleri ve Gülşen-i Vahdet ile bir “Türk edebiyatı şairi” olarak değerlendirmek mümkündür. Az sayıdaki bazı kaynaklarda da Şâhidî Dedeye ait olduğu zikredilen bazı eserlerin ise ona aidiyeti konusunda tereddütler bulunmakta, özellikle Aşknâme, Tırâşnâme ve Risâle-i Âfâk u Enfûs gibi bazı küçük mesnevilerle ilgili son dönemde yapılan bazı çalışmalar ve lisansüstü tezler de bu tereddüdü haklı çıkarmaktadır (Topcu, 2009). Bununla birlikte Şâhidî Dedenin Hâfız-ı Şirâzî’nin gazellerine 472 adet Farsça nazire yazması hususu ise eski kaynaklarda geçmemekle birlikte son yıllardaki bazı çalışmalarda Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunduğu kaydı ile ele alınır (Atalay, 2015, s. 26; Arısoy, 2021, s. 271).
Şâhidî Dedenin Türkçe şiirlerdeki başarısı vurgulanırken Farsçası ile ilgili edebî seviyede olmadığı, Farsça mesnevi ve divanlardan öğrenilen kolay bir Farsça olduğu söylenir, değerlendirilir. Tuhfe-i Şâhidî’sindeki Farsça-Türkçe başarısı bir kenara bırakılırsa Farsça olan Gülşen-i Esrâr da genel anlamda tasavvufî bir mesnevi olmasının yanında uzun mensûr başlıklarla bir seyahatnâme ve bir hatıra kitabı görünümünde olup, Farsçası da kolay anlaşılır, düşündüğünü doğrudan anlatan bir dile sahiptir.
Yine Şâhidî kaynaklarından ancak birkaçı (Seyyid Sahîh Ahmed Dede, 2003, s. 257; Ali Enver, s. 105; Bursalı, H. 1333, C. I, s. 92) ona ait Farsça bir Divandan söz eder. Alanla ilgili son dönem eserler ve çalışmalar da bu kaynakları referans göstererek Farsça Divanının olduğunu kaydeder, ancak nerede veya hangi yazma eser kütüphanesinde olduğunu belirtemezler.


2011 yılına kadar Şâhidî Dedenin Farsça bir Divanı olduğu bilgisi -eğer doğru idiyse- nerede bulunduğu veya birkaç bölüm de olsa Farsça şiirlerinden örneklerin olduğu mecmua veya tezkirelerin naklinde görülemediği için tereddütle karşılanıyordu. Ancak İranlı-Azerbaycan Türkü Tebriz’deki bir kütüphanede görevli Uzman Hüseyin Armin’in bir maili ile bu “kayıp” veya “muhtemel” Farsça Divandan haberimiz oldu. Doktora tezimizden bahisle (Şimşekler, 1998) şahsımla irtibata geçtiğini söyleyen Uzm. Armin ile görüşme ve istişarelerimiz devam etti. 2012 yılında bu Divanı Ön Söz (Pîş Guftâr), Giriş (Mukaddime) ve bazı tespit-incelemeler ile Tebriz’de yayınladı (Şâhidî ve Armin, 1391 hş./M. 2012).

içerisinde olup 1b-51b arası Şâhidî’nin Farsça Divanı bulunmakta, devamında ise yine Şâhidî Dedenin Tuhfe-i Şâhidî (Luğat-ı Şâhidî) yer almaktadır. Divan’da 120 gazel olup, eğer başka bir yerde kayıtlı Farsça şiirleri yoksa ya da bulunmazsa küçük bir Divan diye adlandırılabilir. Divanın son yaprağındaki ferağ kaydına bakıldığında ise 932 Hicri (M. 1525-26) tarihi görülmektedir ki Şâhidî Dedenin hayatta olduğu bir dönemdir ve bu yazmanın şimdiye kadar başka bir nüshasının çıkmaması da bu nüshanın “müellif nüshası” olabileceği ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Nüsha sonunda müstensih adının bulunmaması da bu ihtimali güçlendirmekte ve bu Divanın tek nüsha olarak Şâhidî’nin “kendi el yazısı” olabileceği veya bilgisi dâhilinde bir başka kişi tarafından yazıldığı intibaını uyandırmaktadır. Mecmuanın devamında yer alan Tuhfe-i Şâhidî’nin tarihsiz olması, yazı stilinin farklı olması, kenarlarına alınan notlar, düzeltiler, eklemeler ve yıpranmışlığı göz önüne alındığında bu iki eserin sonraları bir arada ciltlendiği intibaını vermekte olup, kütüphane dijital yayınından tahmin edebildiğimiz bu detayların ancak eserin fiziki olarak görülebildiğinde kesin karara varılabileceği düşüncesindeyiz.
Şâhidî Dedenin Farsça Divanı’nın sahibi ve sonrasında Princeton Üniversitesi’ne bağışlayan Robert S. Garrett (1875-1961) Princeton Üniversitesi’nde öğrenci, sporcu, yönetici olarak uzun yıllar bulunmuş, Yunanistan’da yapılan 1896 Yaz Olimpiyatları’nda Disk Atmada Dünya Şampiyonu olmuş. Spor sonrası iş dünyasına giren Garrett, dünyanın dört bir tarafında -özellikle Ortadoğu ve Afrika- yapılan arkeolojik ve kültürel araştırmalara hem sponsor olmuş hem de bizzat katılmış. Garrett Anadolu’da finanse ettiği kazılar çerçevesinde 1932 yılından 1939’a kadar Antakya ve Anadolu’da da bulunmuş. Farklı alfabelerde yazılan elyazması eserlere de oldukça ilgi duyan Garrett Ortadoğu, Anadolu (Küçük Asya) ve Afrika seyahatlerinde birçok el yazması toplamış. Garrett’in koleksiyon merakını babası Thomas Harrison Garrett’tan (ö. 1888) aldığı, ondan farklı olarak Ortadoğu seyahatleri sırasında yazma eserlere merak salıp toplamaya başladığı ve babasının vefatının ardından onun koleksiyonunu devraldığını da belirtmek gerekir (URL-1). Princeton Üniversitesi Kütüphanesi kayıtlarında Divanın kaynağı hakkında Abraham Shalom Yahuda (18771951) adlı birinden 1942 yılında Robert Garrett malı olarak teslim alındığı belirtilmekte (URL-2). Kudüs asıllı olan Shalom Yahuda’nın da tanınmış bir yazma eser koleksiyoneri olduğu, Mısır, Irak, Suriye, Filistin, Türkiye (özellikle Adana ve Ankara), İran, Hindistan ve İslam dünyasının birçok bölgesinden âlimlerden, akademisyenlerden, camilerden ve özel kütüphanelerden satın alma yoluyla yazma eser topladığını da hatırda tutmak gerekir (URL-3).
Şâhidî Dedenin Farsça Divanı’nın herhangi bir yerinde vakıf kaydı veya farklı bir aidiyet yazı ve mührü bulunmaması -eğer babasından kalmamışsa ki zor bir ihtimal gibi görünüyor, çünkü babası daha çok arkeolojik koleksiyon yapıyormuş- Garrett’in Antakya ve Anadolu seyahatinde (19321939) bu yazmayı şahıstan satın alma ile elde etmiş olabileceği ihtimalini uyandırmakla birlikte farklı bir şekilde elde etmiş olabileceği alternatifini de hatırda tutmak gerekir. Bu güçlü ihtimallerden yola çıkarak Şâhidî Dedenin Farsça Divanının yazma nüshalarının olmaması (varsa eğer günümüze kadar ortaya çıkmamış olması bunu zor bir ihtimal gibi önümüze koyuyor) bu tek nüshanın muhtemelen Şâhidî Dedenin kendi elinden sonra başka şahıs-şahıslara geçmiş olduğu, kişisel kütüphanede kalıp herhangi bir şekilde bir Mevlevîhâne ya da kütüphaneye intikal etmemesinden dolayı da kimse tarafından görülemeyip böyle bir macera yaşandığını söylemek en azından şimdilik en büyük ihtimal olarak değerlendirilebilir. 1942 yılına kadar Robert Garrett kişisel koleksiyonunda bulunması ve o yıl Princeton Üniversitesi Kütüphanesi’ne intikal etmiş olması ve kütüphanenin de arşivindeki yazma eserleri son yıllarda dijital erişime açması biz araştırmacıların bu Divana ulaşmasına ancak yakın zamanda imkân tanımış oldu. Aksi takdirde uzun yıllar Şâhidi Dedenin Farsça bir Divanının olup olmadığı belki de kaynaklardan alıntıyla aynı cümlelerle yazılıp aktarılacaktı.
Princeton Üniversitesi Yazma Eserler Bölümü kütüphane kayıtlarında “Kullanıma sunduğumuz kaynakların çoğunun telif hakkına sahip değiliz ve oluşturduğumuz dijital reprodüksiyonlar için hiçbir telif hakkı talep etmiyoruz.” ibaresinin yer alması da bizim bu eserle ilgili çalışma yapmamıza imkân tanımıştır (URL-4).
Burada -ilk defa olmak üzere- Şâhidî Dedenin bu Farsça Divanından altı gazelin Princeton Üniversitesi yazmasından fotoğraflarını, Farsça okunuşunu ve çevirisini naklediyor, gazellerdeki içeriklerinden yola çıkarak da birkaç cümle ile bazı tespitleri aktarmak istiyoruz:
Şâhidî Dedenin Farsça Divanından Çeviri Örnekleri

* Şeyhi Dîvâne Mehmed Çelebi’ye atfen söylendiği tahmin edilen bir gazeli (Gazel No: 16).
Mef-û-lü / Fâ-i-lâ-tü / Me-fâ-î-lü / Fâ-i-lün
“Vasf-ı kemâl-i hüsn-i tu vird-î devâm-ı mâst
Zikr-i leb-i tû lezzet-i şurb-î mudâm-ı mâst”
Güzelliğinin tüm vasıfları daimî zikirdir bize Senin dudaklarını anış, ebedî şarabın lezzetidir bize
“Mâ hâk-i kû-yi dûst be-Cennet nemî dehîm
Kû-yi nigâr rovze-i Dârü’s-selâm-ı mâst”
Sevgilinin sokağının bir tozunu cennete değişmeyiz biz Dârü’s-selâm’ın (Mekke’nin) bahçesi sevgilinin sokağıdır bize
“Ey bâd be-kû-yi nigârem guzer konî
Rov bâ-safâ ki Kâbe u Beytü’l-harâm-ı mâst”
Ey rüzgâr sevgilimin mahallesinden geçersen eğer Sevinçle, neşe ile (es) ki (orası) Kâbe ve Beytü’l-harâm’dır bize
“Der varta-i müşâhede kes-râ çû nîst bâr
Ân câ-yi hayretest ne câ u makâm-ı mâst”
Müşâhede kuyusunda kimseye (anlama) izni yoktur Hayran olunacak bir makamdır orası, orada makam-mevki yoktur bize
“Ey Şâhidî zi-mâ me-taleb neng u nâm râ
Nâmûs u neng-i mâ şod u Dîvâne nâm-ı mâst”
Ey Şâhidî bizden ar-namus, şöhret arama Namus da ar da, şan da şöhret de Dîvâne adıdır bize

* Yine hem Şeyhi Dîvâne Mehmed Çelebi’yi andığı ve Muğla’ya yerleşme arzusunu dile getirdiği bir gazeli (Gazel no: 83).
Mef-û-lü / Me-fâ-i-lün / Fe-û-lün
“Ey dil zi-hodî-î hod cudâ bâş
B’ugzer zi-hodî u bâ-Hudâ bâş”
Ey gönül bencilliğinden uzaklaş
Benliğinden geç Allah ile uzlaş
“Bîgâne şov ez-hevâ u mestî
Bâ-dilber-i hvîş âşinâ bâş”
Geç kendinden hevâdan hevesten
Kendi sevgilin ile kaynaş
“Hûn-i cigerem zi-derd-i hicrân
Vâkıf zi-derûn-i derd-i mâ bâş”
Ayrılık derdinden ciğerim kan doldu
İçimizdeki derdi anla, bizimle paylaş
“Ey sûfî eger durd-i sâfî
Der keş me-yi sâf u der-Muğâ(la) bâş”
Ey sûfi eğer saf şarap olsan da
Çek saf şarabı Muğla’da yerleş
“Ey Şâhidî er tu akl dârî
Dîvâne şov u zi-ğam cudâ bâş”
Ey Şâhidî eğer aklın varsa
Dîvâne ol derdinden uzaklaş

* Kaynaklarda geçmediği şekliyle kendisine “Şeyh” olarak hitap ediyor (Gazel no: 53).
Mef-û-lü / Me-fâ-î-lün / Fe-û-lün
“Tâ dil nazerî be-hâl-i hod kerd
Coz derd u ğam-ı nigâr red kerd”
Gönül kendi içine şöyle bir baktı
Sevgilinin derdinden, gamından başka birşey bulmadı
“Ger hâk-i reh-î tû şod ser-i mâ
B’ugzer zi-gunâheş erçi bed kerd”
Senin yolunun toprağı bizim başımıza saçılırsa
Her ne kadar kötü yaptıysa da affet onu
“Ger lâl-i tu râ gozîd (gezîd) cânem
Bed kerd velî be-cân-ı hod kerd”
Eğer canım senin dudağını seçmişse (ısırmışsa)
Kötü yaptı belki, ama kendi canı ile oynadı
“Ân hem zi-cünûn-i âşıkî bûd
K’în dilşode dâvi-yi hıred kerd”
O da âşıklığın verdiği delilikten idi
Ki bu gönül iddia etti ki güya akıllı idi
“Efsâne-i Şeyh Şâhidî râ
Der-ışk fuzûdeneş meded kerd”
Şeyh Şâhidî’nin hikâyesine
Kendisinde artan aşkı yardım etti

* Kendi şiirini-sözünü İrem Bağı’nın bülbülü olarak niteler, bu güzelliğin herkese nasip olamayacağını vurgular (Gazel No: 74).
Fâ-i-lâ-tün / Fe-i-lâ-tün / Fe-i-lâ-tün / Fâ-lün
“Gerçi dil zi-âteş-i hicrân-ı tu dâğî dâred
Yâ zi-hâl-i ruhet ez-lâle ferâğî dâred “
Gönlün senin hicran ateşinle dağlanması var
Artık yüzündeki lâle benine ne ihtiyacı var
“Heme şeb şem’-i ruhet rûşeni-yi dîde-i mâst
Ey hoş ân kes ki çunîn çeşm u çerâğî dâred”
Bütün gece yüzünün mumu ile aydınlandı gözümüz
Ne mutlu o kişiye ki böyle bir gözü, böyle bir çerâğı var
“Mâ u kû-yi tu u sûfî u behişt u Rıdvân
Her kesî der-hûr-i hod meyl be-bâğî dâred”
Biz, senin mahallen, sûfi, cennet ve Rıdvan
Hepsinin kendi özüne lâyık meylettiği bir bağı var
“Pây der-gil bovedeş tâ bûdeş cân der-ten
Her ki çûn lâle zi-sevdâ-yi tu dâğî dâred”
(İnsan) yaşadığı sürece sıkıntıda olur (her dâim)
Lâle gibi (âşık) olan herkesin senin sevdandan bir yarası (dâğı-siyah beni) var
“Şâhidî çûn be-suhen bulbul-i bâğ-ı irem est
Key koned gûş be-feryâd ki zâğî dâred”
Şâhidî sözde, şiirde İrem bağının bülbülü gibidir
Nasıl duyar feryadını o kişi ki, karga gibi kulağı var

* Şeyhi Dîvâne Mehmed Çelebi’nin 40 abdâl- derviş (çihil-çil tenân) ile Tebriz’e gitmesi olayı çerçevesinde bu 40 kişi içerisinde -şimdiye kadarki hiçbir kaynakta geçmediği ve kendisinin de Gülşen-i Esrâr’ında vurgulamadığı şekliyle- Şâhidî Dedenin de olabileceğini gösteren ve hatta bu gazeli Tebriz’de söylediği-yazdığını tahmin edebileceğimiz bir gazeli (Gazel No: 50).
Fâ-i-lâ-tün / Fe-i-lâ-tün / Fe-i-lâ-tün / Fe-û- lün
“Mujeeş saf zed u bâ hançer u bes tîz âmed
Gûiyâ der-saf-ı uşşâk be-hûn-rîz âmed”
Kirpikleri (asker gibi) sıralandı, keskin hançerleri ile geldi
Sanki âşıkların arasında kan dökmeye geldi
“Âmed ân serv be-gird-i gul-rûyeş hat-ı sebz
Yâsemîn bîn ki çe hoş ğâliye-âmîz âmed”
O genç sevgili gülyüzlülerin arasına daldı
Gör ki (o) yasemin ne hoş, ne güzel kokularla geldi
“Fitne-i dovr-i kamer ân hat-ı muşkîn bes nîst
Ğamzeet tîr zi-her gûşe be-engîz âmed”
Siyah saçlı o ay yüzlünün fitnesi kâfi değilmi!
Her bir köşeden bir ok gamzenden geldi
“Hîz ey bulbul-i vakt-i seherî nâle be-zâr
Ki sabâ z’ân gul-i hoşbû-yi seher-hîz âmed”
Ey bülbül kalk, seher vakti ağlayarak ötme zamanıdır
Güzel kokulu, erken kalkan gülden Sabâ rüzgârı geldi
“Sû-yi Şîrâz beşod Hâfız u Şâhî be-Herât
Şâhidî der-taleb-i Şems be-Tebrîz âmed”
Hâfız Şiraz tarafına gitti, Şâhî de Herat’a
Şâhidî ise Şems’i aramaya Tebriz’e geldi

* Şeyhi Dîvâne Mehmed Çelebi’nin vefatının ardından söylediği varsayılabilecek bir gazeli (Gazel No: 95).
Me-fâ-i-lün / Fe-i-lâ-tün / Me-fâ-i-lün / Fâ-lün
“Çû rûz-i fırkat-i ân meh vedâ’-ı dil kerdem
Nemând sabrem û cân hem zi-pey gosel kerdem”
O ay ile ayrıldığım gün, gönlümle de veda ettim
Sabrım kalmadı, canımı da gönlümün peşinden yola saldım
“Zi behr-i sâhten-i hâne berâ-yi sokkâneş
Temâm-ı hâk-i reheş râ be-âb gil kerdem”
Oturacak olanlara ev yapmak için
Onun yolunun toprağını aldım, çamur haline getirdim
“Gosest rîşte-i cânem çû ez-keşâkeş-i ışk
Be akd-i zülf-i tû ân rîşte müşteğıl kerdem”
Aşkın keşmekeşinden canımın düğümü çözülünce
Senin zülfünün akdine düğümlemeye koyuldum
“Zi sorh-rûyî eger lâle dem zedî der-bâğ
Be hûn-i dîde der-rû-yi tûeş hacel kerdem”
Eğer lâle, bahçede kızıl yüzlü olduğundan söz açarsa
Onu, senin yüzünden olan kanlı gözlerimle utandırırım
“Helâk-ı Şâhidî ey cân mekon be-tîğ-i cefâ
Bekoş be-hancer-i müjgân ki men behel kerdem”
Ey can, Şâhidî’yi ayrılık okuyla helâk etme
Kirpiğinin hançeri ile öldür onu, hakkımı helâl ederim.
Kaynaklar
Ali Enver S. (2013). Ali Enver Semâ-hâne-i edeb, Haz. Sadık Erdem. Ankara: TTK Yay.
Arısoy, Ş. (2021). Muğlalı Şâhidî’nin Hafız-ı Şirâzî’ye Nazirelerinde Rind ve Zahid. Uluslararası Tasavvuf ve Edebiyat Sempozyumu Bildiriler Kitabı (ss. 269-288). Erzurum: Atatürk Üniversitesi Yay.
Atalay, M. (2015-1394 hş.). Te’sîr-i Hâfız ber şâirân-ı Türk – Nazîregûyîhâ. İçinde Hemâyiş-i beyne’l- milel-i Hâfız-ı Şîrâzî mecmû-i makalehâ – Bahş-ı evvel (ss. 26-33). Dânişgâh-i Âzâd-ı İslâmî Yay.
Bursalı Mehmed Tahir (H. 1333). Osmanlı Müellifleri. C. I, İstanbul: Matbaa-yi Âmire.
Öz, Y. (1999). Tuhfe-i Şâhidî Şerhleri. Konya.
Seyyid Sahih Ahmed Dede (2003). Mevlevîlerin Tarihi. Haz. Cem Zorlu. İstanbul: İnsan Yay.
Şahidî İbrahim Dede (1470-1550). Dîvân-ı Shahidî (Ramadan 932 (1526). New Jersey Princeton University Library Islamic Manuscripts (Gift of Robert Garrett’97).
Şâhidî ve Armin (1391 hş./M. 2012). Dîvân-ı Fârsî-i Şâhidî. Tashîh ve Tahkîk Hüseyin Armin, Tebriz: İntişârât-ı Erk.
Şimşekler, N. (1998). Şâhidî İbrâhîm Dede’nin Gülşen-i Esrâr’ı, Tenkitli Metin-Tahlil [Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi].
Topcu, M. (2009). Işknâme, Tırâşnâme, Risâle-i Âfâk u Enfûs (Metin-Çeviri-İnceleme) [Doktora Tezi, Selçuk Üniversitesi].
URL-1 Wikipedia the Free Encyclopedia, (01.10.2024).
https://en.wikipedia.org/wiki/Robert_Garrett , Erişim Tarihi: 15.02.2025.
URL-2 Princeton University Library, https://catalog.princeton.edu/catalog/9951485543506421#view, Erişim Tarihi:15.02.2025.
URL-3 Ukeles, R. (18.07.2019) “Abraham Shalom Yahuda: Bilgin, Koleksiyoncu ve Koleksiyonlar”, The Librarians, https://blog.nli.org.il/en/yahuda/, Erişim Tarihi: 15.02.2025.
URL-4 Princeton University Library, https://library.princeton.edu/about/policies/copyright-and- permissions-policies, Erişim Tarihi: 20.02.2025.
#Nuri Şimşekler