NEY

NEY

-Benim kendimde anlamadığım bir şey var. Belki sizde de oluyordur.

Böyle başladı cümlesine.

En az üç yüz yıllık bir çınarın gölgesinde, tahta sandalyelerimizde çayımızı yudumluyorduk. Bahar gelirken yanında güneşi, yaprakların el çırpmalarını duyuran ve yanımızdan geçerken saçlarımıza dokunan rüzgarını da getirmişti.

Dikkatimi söylediklerine verdiğimi görünce devam etti:

-İnciniyorum bazen, öfkeleniyorum. Ardından kontrol edemediğim başka birisine dönüşüyorum. Biraz sonra fark ediyorum fakat sakinleştiremiyorum kendimi. Doğruyu biliyorum. İşin bilgisine sahibim. Buna rağmen söz geçiremiyorum öfkelenen yere. Uzaklaşmak istiyorum hemen olduğum yerden. Sözcükler ağzımda hapsoluyor. Donup kalmak gibi. Suratı asık bir heykele dönüşüyorum.

Önce onu anladığımdan emin olmak, sonra da bununla ilgili birkaç cümlem olur mu diye merak ediyordu.

-Sözcüklerin böyle bir durumda işe yarayıp yaramayacağından emin değilsin. Diğerini öfkenle incitmekten ve kendinden uzaklaştırmaktan endişe ettiğin için susuyorsun. Fakat tam anlamıyla içinde bu duyguyu kontrol edemediğin için bedeninle konuşuyorsun.

-Sanırım öyle dedi.

-Biz bu davranışları güçsüz zamanlarımızda öğrenir ve mühürleriz. Sevgiye ve bakıma ihtiyacımız olan erken dönemlerde ihmale uğramışsak, ağlamak ve konuşmak işe yaramamışsa bedenimize ve kendi içimize dönmekten başka çare kalmaz ve sözcükleri yutup içimizde hapsetmeyi öğreniriz. Bu erken dönem öfkesi hafıza kayıtlarına etiketlenmeden kaydedildiği için travma olarak kalır ve olur olmadık yerde karşımıza çıkar. Bir türlü sakinleşemeyiz.

-Peki bununla ilgili ne öneriliyor?

-Yeniden, sağlıklı bir bağlılık geliştirmek.

-Nasıl?

-Bu bir terapist olur, Mürşit olur ya da biz ne yaparsak yapalım bizi anladığını gösteren, sabit kalabilecek yetişkin olgun bir ruh. Böyle birini bulup yeni baştan güvenli ve dengeli yeni bir ilişki kurabilmekle mümkündür.

-Bu neyi sağlayacak?

-Diğeriyle ilgili eski kayıtları değiştirecek. İlişki denen şeyin muhatabı diğeridir. Önceki kayıtlarda diğeri, ihmal eden, anlamayan, empatiden yoksun, aldatan, kandıran, küsen, uzaklaşan biriyse ilişkilerimiz hep bu sembolün üzerine kurulur. Eğer bir ney bulur ve dudağı da dudağımıza eş olursa, o eski perdelerimizi yırtıp bambaşka bir gerçeği görmemizi sağlar. Perdenin ardından görünenle apaçık görünenin farkı gibi.

-Bir ney ha?

-Evet.

Aşk ateşidir ki neyin içine düşmüştür, ask coşkunluğudur ki şarabın içine düşmüştür.

Ney, dosttan ayrılan kişinin arkadaşı, haldaşıdır. Onun perdeleri, perdelerimizi yırttı.

Ney gibi hem bir zehir, hem bir tiryak, ney gibi hem bir hemdem, hem bir müştak kim gördü?

Ney, kanla dolu olan yoldan bahsetmekte, Mecnun aşkının kıssalarını söylemektedir.

Bu aklın mahremi akılsızdan başkası değildir, dile de kulaktan başka müşteri yoktur. Mesnevi.I.10-15.