“O, ölmeyen Aşktan ibarettir”
Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî (1207-1273), hayatını ilme, irfana, ahlâka kısacası Hakk”a ve halka adamış gönül ve hizmet eridir. Hz. Peygamber”in güzel ahlâkını kendisine örnek alan Mevlânâ, bütün eserlerinde insanlara fazilet ve meziyet yollarını öğretme çabası içindedir.
Mevlânâ, eserlerinde, peygamberlere, onların mücadelelerine ve ahlâkî güzelliklerine sıkça yer verir. O, Kur”ân”da adı geçen hemen hemen her peygambere şu veya bu yolla deyinir. Bunlardan Hz. Musa, İsa, Âdem, Yusuf, İbrahim, Süleyman ve Hz. Muhammed sıkça yer verdiği peygamberlerdir. Bu peygamberler içerisinde Mevlânâ”nın Hz. Muhammed (s.a.)”e verdiği yer, değer ve önemin hepsinin üstünde olduğu görülür.
Mevlânâ Celâleddîn er-Rûmî”nin, Allah”a ve Allah”ın gönderdiği son elçi olan Hz. Muhammed Mustafa”ya gayet bağlı1, Hz. Peygamber gibi ibadete oldukça düşkün biri olduğuyla ilgili çok sayıda rivayetle karşılaşırız.2 Ömrünün büyük kısmını ibadetle, zikirle, Allah”a hamd ve Resûlü Hz. Muhammed Mustafa”ya salât ve selâm ile geçirdiğini görürüz.
Mevlânâ”ya göre Hz. Muhammed (s.a.)”yı anlamak büyük bir şeydir.3 Hz. Peygamber”i gerçek anlamda anlayana ve onun yolunu izleyene yardımlar ve bol bağışlar vardır.4 Buna rağmen, O”nu herkes hakkıyla anlayamamaktadır.5 Müşriklerin, Hz. Peygamber”in sadeliği, güvenilirliği, bildirdiklerinin hak ve doğruluğu, bunlara ilâve olarak da insanları bir benzerini ortaya koymakta âciz bırakan mûcizelerine kısacası, bu kadar çok üstün özelliklerine rağmen onu tasdik etmemeleri, haklı ve aklî bir sebebe değil, hissî sebeplere dayanmaktadır. Bugünkü tabirle onlar dogmatik inançsızdılar.
Mevlânâ, Hz. Peygamber”i doğru anlayabilmek için cehâleti, önyargıları, kibri, hırsı ve yanlış muhakemeyi terk etmeyi gerekli görür.6
Mevlânâ”ya göre topraktan nice insanlar halk edilmiştir, fakat bu yaratılanlar içinde en üstün olanı Hz. Muhammed”dir.7 Yüce Allah iki âlemi de Hz. Muhammed”in hatırı için yaratmış, yeri ve göğü onun hizmetine amâde kılmıştır.8
Peygamberlerin sonuncusunun yolu/dini hürmetine âleme bereketler saçılır, Onun nefesiyle açılmamış kapılar açılır; duası, iki âlemde de kabul olur.9 O, bu dünyada da şefaatçidir, âhirette de; bu dünyada insanı dine götürür, âhirette de cennetlere.
Mevlânâ”ya göre Hz. Peygamber”in büyüklüğünün ve üstünlüğünün alâmetleri henüz o çocukken kendisini göstermeye başlamıştı.10 Muhammed (aleyhisselam), ümmîydi, yetimdi. Çeşitli bilgilerin ona Allah tarafından öğretilip anlattırılması11 onun üstünlüğünün bir başka delilidir.
Şems-i Tebrizî ile Mevlânâ”nın o ilk büyük karşılaşmalarında Şems; ona şöyle bir soru yöneltir: “Ey dünya ve mâna nakitlerinin sarrafı, Tanrı adlarının bilgini! Söyle, Muhammed hazretleri mi büyük yoksa Bayezid mi büyüktü? Mevlânâ: “Hayır, hayır, Muhammed Mustafa bütün peygamber ve velilerin başbuğu ve reisidir. Hakikatte büyüklük ve ululuk onundur” diye buyurdu.12
Mevlânâ, şu cümlelerinde de Hz. Peygamber”in üstünlüğünü vurgulamaktadır.
… Nebi, o ölmeyen aşk ve sevgiden ibarettir. Biri dedi ki:”niçin minarede yalnız Allah”a senâ etmeyip, Muhammed”i de anıyorlar?” Ona dediler ki: “Muhammed”in övülmesi, Allah”ın senâsı değil midir sanki?”13
… Böylece Muhammed”in asıl olduğu malûm oldu. Çünkü hakkında: “Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım.” buyurulmuştur.14
… İşte bunun için, önderin Muhammed olduğunu bil. Her şey, ilk önce Muhammed”e gelmeden bize erişmez.15
Bu devir veya âhir zaman, Hz. Muhammed”in devridir. Mevlânâ”nın belirttiğine göre, Musa peygamber bile, Hz. Muhammed döneminde yaşayarak onun ümmeti olmak için Yüce Allah”a yalvarışta bulunmuştur.16
Mevlânâ”ya göre, Hz. Muhammed (a.s.), yaratılmışların en üstünü, Allah katında ismi ve hatırı büyük, en güzel ahlâkî vasıflara sahip, büyük etki gücüne mâlik, en önemli ve en büyük misyonu yüklenen, en son evrensel ilâhî mesajı ileten … olduğundan dolayı peygamberlerin en üstünü ve sonuncusudur. Bundan dolayı da Allah katında onun ayrı bir yeri vardır. O, peygamberlerin ulusu; gökyüzünün de, yeryüzünün de ışığıdır. İki âlemin elçisi, insanlara ve cinlere yol gösterendir. Mustafa, korkutucu ve müjdecidir. O, peygamberlerin en güzel, en açık ve yerinde söz söyleyenlerindendir. Hz. Muhammed”in bizzat kendisinin belirttiği gibi, ondan sonra hiçbir peygamber gelmeyecektir; hiçbir peygamberin ümmeti de ondan üstün olmayacaktır; onun ümmeti Îsa ve Mûsa ümmetinden üstündür…17 Allah onun koruyucusu; Cebrail hizmetçisi, Burak bineği, mî”raç yolculuğu, son sınır ağacı / sidretü”l-müntehâ (Necm, 53/14) makamıdır…18
O, vahye muhatap olduğu için söyledikleri doğrudur ve sözlerine uymak, buyruklarına teslim olmak gerekir. Çünkü o, insanları şirkten, putlara tapmaktan, cehaletten, zulümden kurtarıp, bunların yerine tevhid inancını, ilmi, hakkı ve adâleti tesis etmiştir. Bunun için ona uyan can, ebediyen mutlu olur.
Mevlânâ, Hz. Peygamber”in; “Ben, zamane tufanına gemi gibiyim; biz ve ashabım, Nuh”un gemisine benzeriz. Kim bu gemiye el atar, kim bu gemiye girerse kurtulur”19 hadisini naklederek, ebedi kurtuluş için ona uyma ve onun yolundan gitme gerekliliğini işlemiştir. Fakat Muhammed Mustafa”nın yolundan gitmek ve onun gibi yüceliklere ermek için aşk gereklidir.20
Mevlânâ”ya göre Hz. Muhammed, bütün dünyadakilerin, onun yurdunda konukladığı bir padişahtır.21 Asırlar geçmesine rağmen Hz. Muhammed”in dininin dimdik ayakta durması, onun üstünlüğüne bir delil olmaktadır. 22
İşte bu üstünlüğünden dolayı Mevlânâ, Hz. Muhammed”i sevmeyi ve onun yolundan gitmeyi gerekli görür. Kendisi de, Hz. Muhammed”e candan bağlı biridir. Bunu düşünce ve yaşayışıyla ortaya koymuştur. Bir başka ifadeyle söyleyecek olursak Mevlânâ”nın ana dayanağı Kur”ân ve Hz. Peygamber”in hayatı, ana hedefi ise bu iki kaynağa uygun bir hayat sürmektir.
Konuyu Mevlânâ Celaleddîn”in, oldukça popüler olan bir rubâisi ile bitirmek istiyorum. O, bu rubâisinde Allah”a ve Hz. Muhammed (a.s.)”a olan bağlılığını şöyle haykırır:
Canım tenimde oldukça Kur”ân“ın kölesiyim ben, Tanrı”nın seçkin Peygamberi Muhammed“in yolunun toprağıyım.
Her kim benden, bunun dışında bir söz naklederse hem o sözden şikayetçi olurum hem nakledenden.23
Dipnotlar: 1) Bkz. Eflâkî, Ahmet, Âriflerin Menkıbeleri (Menâkıbu”l-Ârifîn), Çev. Tahsin Yazıcı, İstanbul, 1995, C. I, s. 256, 283-284, 330, 334, 380-386, 396-397, 471, 580, 700-701, 707; C. II, 148, 151, 154-156, 183-184, 194, 238, 245-246. 2) Bkz. Eflâkî, Âriflerin Menkıbeleri, C. I, s. 560-561, 591, 562. 3) Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî, Mesnevî, Çev. Veled İzbudak (M.E.B. Yayınları), İstanbul, l99l, C. IV, s. 304, b. 3800. 4) Mesnevî, C. IV, s. 307, b. 3439-3442. 5) Mesnevî, C. IV, s. 307, b. 3443-3444. 6) Mesnevî, C. I, s. 315, b. 3957-3959. 7) Dîvân-ı Kebîr, Çeviren ve Hazırlayan: Abdulbâki Gölpınarlı, (Kültür Bakanlığı Yayınları), Ankara, 1992, C. V, s. 287, b. 3398. 8) Mesnevî, C. VI, s. 16, b. 175-179. 9) Mesnevî, C. VI, s. 15, b. 164-167. 10) Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî, Macâlis-i Sab”a (Yedi Meclis), Çeviren ve Hazırlayan: Abdulbâki Gölpınarlı, Konya, 1965, ss. 79-80, Meclis: V. 11) “O kendiliğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması ancak bildirilen bir vahiy iledir” (Necm, 53/3-4) buyurulmuştur. (Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî, Fîhi Mâ Fîh, Çeviren: Meliha Ülker Anbarcıoğlu, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İst., 1990, s. 62) 12) Eflâkî, Âriflerin Menkîbeleri, C. I, s. 256. (Mevlânâ, bu vak”ayı anlatırken: “Bu sorunun heybetinden sanki yedi kat gök birbirinden ayrılıp yere yıkıldı ve içimden çıkan büyük bir ateş kafatasımın içini kapladı. Oradan bir duman çıkıp Arş”ın ayaklarına kadar yükseldiğini gördüm” buyururlardı. (Eflâkî, a.g.e, C. II, s. 194). 13) Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî, Fîhi Mâ Fîh, Çeviren: Meliha Ülker Anbarcıoğlu, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İst., 1990, s. 346. 14) a.g.e, s. 165. 15) a.g.e, s. 343. 16) Mesnevî, C. II, s. 28, b. 353-358. (Musa Peygamber”in “Ya Rabbi beni Muhammed ümmetinden et” diye dua ettiği rivayet edilmiştir. Mesnevî, C. II, s. 303 (Mütercimin açıklaması). 17) Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî, Macâlis-i Sab”a (Yedi Meclis), Çeviren ve Hazırlayan: Abdulbâki Gölpınarlı, Konya, 1965, s. 8, Meclis: I. 18) Macâlis, s. 77-78, Meclis: V. 19) Mesnevî, C. IV, s. 44, b. 538-539. 20) Dîvân, C. IV, s. 278, b. 2681. 21) Mesnevî, C. V, s. 10, b. 65. 22) Dîvân, C. III, s. 206, b. 1909; C. V, s. 243, b. 2803; Mesnevî, C. IV, s. 230, b. 2865. 23) Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî, Rubâiler, Çev. Nuri Gençosman, M. E. B. Yay., İstanbul, 1974, C. II, s. 216, Rubâi: 1052.
#İbrahim Emiroğlu