ORUÇ AÇLIK MI, ARINMA MIDIR?

ORUÇ AÇLIK MI, ARINMA MIDIR?

Evvele iki yıl önce yapılmış bir uluslar arası araştırma merkezinin İslâm ve Müslümanlar üzerine yaptığı anketinden söz edeceğim:

“Küresel çaptaki anketleriyle bilinen ABD merkezli araştırma şirketi PEW’in anketine göre Türkiye’de halkın yüzde 67’si dinin hayatındaki yerinin ‘çok önemli’ olduğunu söylüyor. Yüzde 84’ü Ramazan’da oruç tutarken, yüzde 43’ü her gün namaz kılıyor.

Dünyaca ünlü ABD’li araştırma şirketi PEW, 39 ülkede İslam ve Müslümanlar üzerine yaptığı kapsamlı çalışmanın sonuçlarını açıkladı. ‘Dünya Müslümanları: İttifak ve Çeşitlilik’ adlı ankete göre Türkiye’de halkın yüzde 67’si dinin hayatındaki yerinin ‘çok önemli’ olduğunu söylüyor. ‘Biraz önemli’ diyenlerin oranı yüzde 21, ‘hiç önemli değil’ diyenler ise yüzde 3. Ankete göre halkın yüzde 84’ü Ramazan’da oruç tutuyor. Zekât verenlerin oranı yüzde 72. Anket, Türk halkının yüzde 43’ünün günlük namaz kıldığını gösteriyor. Buna göre halkın yüzde 27’si beş vakit, yüzde 15’i ise günde birkaç vakit namaz kılıyor. Yüzde 44’ü de haftada en az bir kere camiye gidiyor. Camiye hiç gitmediğini söyleyenlerin oranı yüzde 23. Halkın yüzde 72’si Kur’an okuyor. Türklerin yüzde 49’u büyüye inanıyor ve yüzde 23’ü muska taşıyor.

38 bin kişiyle yüz yüze görüşülerek yapılan anket Müslümanların, imanın şartları konusunda ittifak içinde olduğunu, ancak dine bağlılık, İslam’ın farklı yorumlarına açıklık konusunda ise farklılık gösterdiğini ortaya koyuyor. Anket yapılan 39 ülkenin yarısından fazlasında halkın en az yüzde 90’ı Ramazan orucunu tutuyor. Ancak Orta Asya ve Güney ve Doğu Avrupa’da bu oran sırasıyla yüzde 60 ve yüzde 52’ye düşüyor. Namaz kılma oranının en yüksek olduğu bölge olarak Sahra-altı ülkeleri dikkat çekiyor: Gana (yüzde 94), Kamerun (yüzde 95), Nijerya (yüzde 90) ve Senegal (yüzde 87).

Müslümanların dörtte biri kendisini ‘Sünni‘ veya ‘Şii’ olarak tanımlarken, kalan büyük çoğunluk ise “sadece Müslüman” olarak niteliyor. Mezhepsel aidiyetinin Orta Asya, Rusya ve Balkanlar’daki Müslümanlar arasında daha az önemsiz olduğu görülüyor. Fakat Güney Asya ve Ortadoğu-Kuzey Afrika bölgesinde ise mezhep kimliği dikkat çekiyor. Örneğin Mısır ve Fas’ta halkın yarıdan fazlası Şiileri Müslüman olarak nitelemiyor. Fakat yoğun Şii nüfusun bulunduğu Irak ve Lübnan’da ise tam tersi bir tablo ortaya çıkıyor. Bu iki ülkede halkın büyük çoğunluğu (Irak-yüzde 92; Lübnan-yüzde 88) Şiileri Müslüman olarak kabul ediyor. Türkiye’de ise halkın yüzde 89’u kendini Sünni, yüzde 5’i ise Alevi olarak tanımlıyor. Halkın büyük çoğunluğu Alevileri din kardeşi olarak görüyor. Yüzde 69’luk bir çoğunluk Alevileri, Müslüman olarak görürken, yüzde 15’i buna katılmıyor.

Ankette, “İslam’ı anlamanın sadece tek bir doğru yolu mu var yoksa farklı yorumları mümkün mü?” sorusuna 39 ülkeden 32’sinde Müslümanların en az yarısı “Tek bir İslamî öğreti var.” cevabını veriyor. Ankete göre ölmeden önce Mehdi’nin geleceğine inananların oranı Türkiye’de yüzde 68, Irak’ta yüzde 72, Tunus’ta yüzde 67. (08.10. 2012 Zaman)”

Bu anketin bize hatırlattığı çok önemli uyarılar var: Evvela halkımızın büyük çoğunluğu, dindar bir görünümü yansıtıyor. Laik sistemin ağır baskılarına rağmen, halkın yüzde 67’si hayatında dinin yerinin çok önemli olduğunu söylüyor. Yüzde 27’si ise baskın olmamakla beraber yine bu önemi kabul ediyor. Yani, Türk halkının yüzde 94’ü dindarlığın hayatımız için belirleyici olmasında birleşebiliyor. Bunun tabii sonucu olarak da yaz mevsimin şartlarına rağmen, halkın yüzde 84’ünün oruç tutması da böyle bir eğilimin anlamını çok iyi yansıtabilmektedir. Sadece yüzde 3’ünün böyle bir önemi kabullenmemeleri ise, doğal olarak seküler eğilime yönelmiş insanların oranını vermesi bakımından bir önem taşımamalıdır.

Bu vesileyle şu hususa dikkat etmemiz icap eder: Oruç’un hayatımıza hâkim olduğu bu günlerde, inananların bu rakamlar üzerinde düşünmesinde fayda vardır diye inanıyorum. Özellikle, Diyanet teşkilatı ve din eğitimi veren kurumlar; İmam-Hatip Liselerinin öğretim kadroları, İlahiyat Fakültelerinin akademik personeli, sosyologlar, felsefecilerin de bu rakamları iyi okumaları gerektiğini düşünüyorum. Daha çok da Türkiye’de dini hayatı kavramakta zorlananların bunları dikkatli bir şekilde analiz etmelerinin kendi içlerindeki çelişkilere ışık tutacağı kanaatindeyim.

Artık Müslümanların, orucu, aç kalmaktan çıkarıp bir arınma vasıtası yapmaları için bu rakamların söyleyeceği çok önemli işaret noktaları olduğunun idrakine ulaşmalı gerekmektedir. Dini, taklidî imandan tahkiki imana taşıyacak bu uyarı tablosu dikkate alınmazsa, geleneksel dini hayatın bizi diriltmeye yetmeyen sessizliği içinde kaybolup gidebiliriz. Unutmayalım; dinarlık, kabullerimizi hayatımıza yansıtma haline gelmedikçe, Müslümanların kalitesi yükselmeyecektir!