RİLKE’DEKİ MELEK

RİLKE’DEKİ MELEK

Çağdaş dünya edebiyatının şüphesiz en büyük isimlerinden birisi Rainer Maria Rilke’dir.

Rilke, Alman kültürüyle büyümüş, ancak Hıristiyan kültürüyle kendisini boşlukta hissetmiş bunalımlı bir Avrupa aydınıdır.

Dünya edebiyatına adımını atarken en büyük eseri olarak “Duina Ağıtları”nı gören Rilke, bu şiirlerinden öncekilerin hepsini bu ağıtlar için hazırlık döneminin eserleri kabul eder. Bu sözleriyle varmak istediği nokta şudur:

Ben eğer var isem ve edebiyatta, hele hele şiirde, bir şey olabildimse, bu, Duino Ağıtları isimli eserimle şekillenmiş olacaktır.”

Her sanatçıyı zirveye götüren bütün eserleri değildir elbette. Bunlar içerisinde kendisinin ve toplumun niteliğinde birleşebildiği eserler büyük yer tutar ve çoğu kişi bir yığın eseri içerisinde ancak bunlarla zirveye ulaşır. İşte Rilke, bu gerçeği kendisi belirliyor ve Duino Ağıtları’nı bu yönden ön plana çıkarıyor.

Şimdi Duino Ağıtları nedir? Diye soralım ve cevabını anlatmaya çalışalım:

Duino Ağıtları, Rainer Maria Rilke’nin ömrünün sonuna doğru tamamladığı şiirlerinden meydana gelen bir kitabıdır. 1875 yılında doğan Rilke, bu şiirleri 1912 yılında yazmaya başlamış ve öldüğü 1926’dan önce 1922 ‘de tamamlamıştı. Bu şiirlere başladığında 37 yaşlarındaydı ve bitirdiğinde de 47 yaşına ulaşmıştı.

Rilke, ağıtları nasıl yazmaya başladığını bir hatırasında şöyle anlatır:

Duino şatosunun yakınında bana teklif edilen bir iş için dalgın dalgın gezinirken denizden adeta bir ses, fırtınanın içinden seslenir gibi oldu: “Kim duyar, ses etsem, beni melekler katından?

Rilke, işte bu ilahi cazibe karşısında hemen kendisine yapılan iş teklifini bir kenara bırakmış ve o gün Ağıt’ın birinci şiirini yazmıştır.

Arkasından bekleme ve çalışma dönemleri ve koskocaman bir on yılın sonunda Duino Ağıtları tamamlanır.

Rainer Maria Rilke Ağıların özünü şöyle anlatır: “Duino Ağıtları’nın ana simgesi melektir. Ancak bu meleğin Hıristiyan meleğiyle hiçbir ilgisi yoktur. O daha çok, İslam’ın meleklerine yakındır.”

Şimdi isterseniz burada Duino Ağıtları’ndan uzaklaşarak Rilke’nin bir başka şiirine dönelim. Bunu bütünleyen veya bunu daha kolay yorumlamamıza imkân sağlayan bir şiirine:

  1. MUHAMMED’İN ÇAĞRISI


Gerçi saklandığı yere, o pek yüce olan
Girince bir bakışta tanınan Melek
Dimdik ve görkemli parıltılar salan:
Yalvardı bütün iddialardan vazgeçerek

İzin verilsin diye gezgin kalmasına
Eskisi gibi, dalgın bir tacir olarak yani;
Okumuşluğu yoktu, fazla gelirdi ona da
Bilginlere de görmek sözün böylesini.

Melekse emredercesine gösteriyordu
Levhasına yazılanları yalvarana
Gösteriyor ve istiyordu tekrar: Oku

Okudu O da: Öyle ki Melek hayrandı.
Çoktan okumuş denirdi artık ona
Yapabilendi o, kulak veren ve yapandı.

Rilke bu şiirini Peygamber Efendimizi anlatmak için yazmıştır. Şiirde Hıristiyan taassubunun izleri yoktur. Şairce bir eda içerisinde, yine şairce saflık ve samimiyet vardır. İşte, bu yaklaşım sonucu olarak O, yazdığı en büyük anıt eserinin genel temasını da kendi dininin mistik havasına hiç sokmadan, “Hıristiyanlığın meleğiyle hiçbir ilgisi yoktur. Daha çok İslam’ın meleğine yakındır”, demiştir.

Burada şu yoruma varabilir miyiz?

Batı insanı, kendi bunalım çağının sancılarını aydın kesiminde daha net bir şekilde açığa vurmaktadır. Rilke, bu durumun çok açık bir örneğidir. Hıristiyan estetiği üzerine kurulan Batı edebiyatı, dinî alanda giderek bir şey veremez hale gelmiştir. Çünkü Hıristiyanlıkta geniş bir kavrayıcılık ve müsamaha yoktur. Ancak İslam için bu söylenemez. Müslüman, dünya görüşüyle kâinatı ve insanı bütün detaylarıyla kucaklamasını bilmektedir. İşte Rilke, bu gerçeği şiirinde sadece ana tema yapmakla kalmamış İslam’ın önemli imajlarını şiirin içerisine serpiştirmiştir:

Tanrı yürüse, sonrasızlık içre yürür akan pınarlar gibi.

Bu satır, Tanrı fikrinin Hıristiyanlıktan ayrılan çok açık bir örneğidir. Çünkü Hıristiyanlıkta Teslis dediğimiz üçleme vardır: Baba (Allah), Oğul (İsa) ve Ruhul Kudüs (Kutsal Ruh). Rilke’nin mısralarında ise, teslisten uzak bir yalnızlık ve gerçeğe uzanış vardır: Tek Tanrı fikri!. İşte bu fikrin cazibesiyle Rilke “Duino Ağıtları”da meleği kendi dininin değil, İslam’ın Meleği olarak niteliyor, tıpkı Goethe gibi. Biliyorsunuz, Goethe’nin metafizik temalı şiirlerinin içerisinde en güzeli Peygamber efendimizi öven şiiridir.

Rilke’deki bu uyanışın, Batı aydını için yeni bir mutlu sona ilk adım olmasını diliyoruz.