Şeyh Kuddûsi’nin Mevlânâ Sevgisi
Ethem Cebecioğlu
Hz. Mevlânâ’yı alemşümûl yapan husus, onun Kur’ân-ı Kerim’i anlayıp hayatına geçirerek, Allah (c.c) önünde bir “KUL” olmasıdır. Nitekim “Kul oldum, kul oldum, kul oldum bende şudem” sözüyle, bizzat kendisi bu hususa açıklık getirmiştir.
Kul olarak kendini Rabbisine sevdiren Hz. Mevlânâ, “Allah sevdiği kulunu, bütün meleklere ve insanlara sevdirir” fahvasınca, herkes tarafından sevilmiştir.
Mevlânâ’yı ve şiirlerini anlatırken ağlayan Mevlânâ aşığı Yaman Dede, niçin ağladığını soranlara;
“…Onu niçin sevmeyeyim ki, o benim manada elimden tuttu Hz. Peygamber (s.)’e götürdü” diyerek hidâyetini O’na borçlu olduğunu söyler ve onu çok severdi. Yine rahmetli İslâm Tarihi yazarı Mustafa Asım Köksal’ın mürşidi İbrahim Edhem-i İskilibî (ö. 1972) hazretleri de çocuk yaşlarda, çok istediği halde Mesnevî’yi anlamayınca çok üzülür ve ağlar. Çok geçmeden Pakistan’dan İskilib’e gelen bir mânâ eri tarafından Mevlânâ’nın Mesnevî’sini takririyle okur ve anlar. Pakistan’dan gelen bu zat, bizzat Hz. Mevlânâ tarafından “İskilib’e gidip falan isimli şu çocuğa Mesnevîmizi okut” talimatı alır ve 3000 km.lik yoldan, sırf İbrahim Edhem’e Mesnevî okutmak için İskilib’e gelir. 5-6 sene Mesnevî dersi okuduktan sonra İbrahim Edhem Efendi, çok genç sayılacak bir yaşta mana olgunluğunu elde eder. Gerçekten Hz. Mevlânâ, kendisinden sonra Mesnevî’sinin kıyamete kadar irşad görevini yapmaya devam edeceğini söylemişti. Yani Mesnevî “Mürşid kitap”dır. İbrahim Edhem Efendi Mevlânâ’dan daima sitâyişle bahseder. Manevî tasarrufunun ve hikmetinin âlî olduğunu bizzat gördüğünü söylerdi. Hz. Mevlânâ’yı çok severdi, onun bağrı yanık aşıklarındandı.
İşte, tarih boyunca ona meftun olan kalbi yanık âşıklar kervanına katılanlardan biri de, Borlu Şeyh Kuddûsî Hazretleridir.
Kuddûsî Hazretleri 1769’da Niğde-Bor’da aslen Kahramanmaraş’lı olan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Anne karnında el-Kuddûs ism-i şerifine mazhariyet kazandığını söyleyen Kuddûsî Hazretlerinin babası, Nakşî meşayıhından, Mar’aşîzâde Seyyid İbrahim Efendi (ö. 1786)’dir.
Zahirî ilimleri tasavvufî terbiyeyle birlikte tahsil eden Kuddûsî Hazretleri, daha çocuk yaşta iken mayasının ilâhî aşk ile yoğrulduğunu, kendi tercihi olmaksızın Hakk tarafından kendisine ilâhî letâfet şarâbının içirildiğini kaydeder.
İlk eğitimini babasından alan Kuddûsî hazretleri daha sonra tahsilini tamamlamak üzere yola çıkar. Turhal’da Müceddîdî Nakşibendî meşayıhından ve şeyh Murâdî hulefasından Turhallı Mustafa Efendi (ö. 1794) nin manevî eğitiminden geçerek Nakşî icâzeti alır. Aynı zamanda mana âleminde Üveysî olarak Kadirî’dir. Kendisi cami’u’t-turuk’dur, yani çok sayıda tarîkattan icâzetlidir. Bir şiirinde bu hususu şöyle dile getirir:
Yok ayrı gayrı evliyânın yolları Hak cümlesi
Hem Halvetî, hem Celvetî hem Kâdîrî hem Nakşîyem.
Resûlullah sevgisiyle yanıp tutuşan Kuddûsî Hazretleri Hira ve Uhud’da on yedi yıl halvet ve uzlet hayatı yaşar. Medine’de mücâvir olur, ruhâniyet-i Peygamberî’den istifade ederek mânevî kemalâtını tamamlar.
Sonunda Bor’a dönen Kuddûsî, burada ham ervah, sevgisiz, bilgisiz insanların baskısıyla on üç yıl süreyle evinde uzlet hayatı yaşar. Bu ve başka sıkıntılar altında meşakkatli ömrünü 1849 senesinde tamamlar. Vasiyeti üzere cenâze namazı, Bor’un Paşa Camii’nde Sabah namazına katılan ihlaslı mü’minler tarafından kılınır.
Kuddûsî Hazretleri, Hz. Mevlânâ aşığı bir Allah dostudur. Hz. Mevlânâ’ya derin bir saygıyla bağlıdır.
Kuddûsî Hazretlerine göre, Mevlânâ öyle yüce bir ruha sâhiptir ki, Allah Mirâc Gecesi onun ruhunu sevgili Peygamber (s.)’ine göstermiştir. Ve bu gecede Hz. Mevlânâ, gökteki bütün meleklerin hayranlığını kazanmıştır.
Yine Kuddûsî’ye göre Hz. Mevlânâ’nın üstün kişiliği, kendisine bağlanan hiçbir mürîdini yalnız bırakmaması ve onlara hesapsız maddî ve mânevî ikrâmda bulunmasından kaynaklanmaktadır.
Ona göre, Hz. Mevlânâ’nın rûhâniyeti kendisini sevenlerin kalplerini dirilten ve onlara cân veren bir iksir gibidir.
Kuddûsî coşkulu şiiriyle Hz. Mevlânâ’yı şöyle anlatır:
Sabî iken semâya oldı çün seyrân-ı Mevlânâ
Velîler üzre her vech ile var rûchan-ı Mevlânâ
Bulur her demde rûhâniyyetinden mürîde dile cân
İrişür çâresiz dertlilere dermân-ı Mevlânâ
İder deryâda hem bedre olan muztarlara imdâd
Hemân çağır olur lâ-büdd sana ihsân-ı Mevlânâ
Kerâmâtı anın günden ‘ayan her ân zuhûr eyler
Gürûh-ı ‘ârifan içre bülenddir şân-ı Mevlânâ
Cihânda evliyânın her biri gösterdi bürhânlar
Sekiz yaşında zâhir oldı bil bûrhân-ı Mevlânâ
Giren anın tarîkına olur Mevlâyâ tîz vasıl
Hudâm sevgülü dostları dervîşân-ı Mevlânâ
Şeb-i mi’râcda gösterdi anı Yezdân Habîbine
Melâik oldılar ol gice heb hayrân-ı Mevlânâ
İder züvvârına ikrâm u in’âm ol kerem kânı
Seni mahrûm komaz sen ol hemân mihmân-ı Mevlânâ
O şâhin bende-i ednâsdır bî-çâre Kuddûsî
Bu ‘âli câhı bahş itmiş ana Yezdân-ı Mevlânâ. (Dîvân,s. 15.)
Kuddûsî, kendisine Pîr olarak kabul ettiği Hz. Mevlânâ’nın ruhâniyetinin ulvîliğini şöyle anlatır: “ Sekiz yaşında yaşıtlarıyla oynarken, arkadaşlarının “Damdan dama atlayalım!” sözüne Mevlânâ; “o iş kedi köpeklerin işidir, gelin biz göklere çıkalım” karşılığını verir.
Kuddûsî yaptığı bir yorumda, ilâhî lutufla donanmamış bir ruhtan böylesi sözlerin çıkmasının mümkün olmadığını söyler. (Kuddûsî, Pendnâme, 241)
Kuddûsî hazretleri Mevlânâ’ya olan aşırı muhabbetinden dolayı bir gün Konya’ya giderek türbesini ziyaret etmek ister. Fakat oraya vardığında türbe kapanmıştır. Kuddûsî’nin ısrârına rağmen türbedâr kapıyı açmaz. Bunun üzerine kapının önünde duran Kuddûsî, Hz. Mevlânâ’ya dilekçesini şiir olarak arzeder.
Sensin velîler şâhı yâ hazret-i Mevlânâ
Avf it şu ben gümrâhı yâ hazret-i mevlânâ
Bed-kâr u âvâreyim pûr-zenb ü bî-çâreyim
Âsî yüzü kâreyim yâ Hazret-i Mevlânâ
Gâyet azîmdir câhım mahbûbîsın Allahın
Dâru’l-emân dergâhın yâ Hazret-i Mevlânâ
Sen şol ulu sultânın ki server-i merdânsın
Hem ma’den-i ‘irfânın yâ Hazret-i Mevlânâ
Çün tıfl iken ey sultân eflâkı itdin seyrân
Oldı melâik hayrân yâ Hazret-i Mevlânâ
Muhtâcınam in’âm it mihmânınam ikrâm it
İhsânını itmâm it yâ Hazret-i Mevlânâ
Kapunda çok muhtâcân irer murâda her ân
Devrinde sürer devrân yâ Hazret-i Mevlânâ
Bencileyin yok gümrâh lâkin didim eyvallah
Geldim sana şey’li’l-lah yâ hazret-i Mevlânâ
‘Âriflerin sultânı dertlilerin dertmânı
Kuddûsînin cânânı yâ Hazret-i Mevlânâ
(Kuddûsî, Dîvân, s. 15)
Rivayete göre, bu şiiri okuduktan sonra türbenin kapısı ilâhî lutufla açılır ve Kuddûsî çok sevdiği Hazreti Mevlânâ’yı ziyâret eder.
Bu hadise Kuddûsî Hazretlerinin de anlattığı gibi Hz. Mevlânâ’nın ruhâniyetinin büyüklüğünü gösterir.
Bugün onun dilinden çıkan İslam’la bütün bir dünya etkilenmekte ve onun çekim alanına girerek, İslamlaşmaktadır. Yani Hz. Mevlânâ hâlâ diri, hâlâ etkili…
Allah’ın selamı ve rahmeti senin üzerine olsun ey büyük veli.
https://www.altinoluk.com.tr/seyh-kuddusinin-mevlana-sevgisi.html
#Ethem Cebecioğlu