SEYYİD BURHÂNEDDÎN TİRMİZİ (Ö. 639/1241)
“Celâleddîn-i Rûmî’nin¸ “Mevlânâ” adıyla anılmasında çok büyük tesiri bulunan Burhâneddîn Tirmizî’nin hayatını gereği
gibi bilemiyoruz. Birçok velinin hayatı gibi Tirmizî’nin hayatı da menkıbelerin ötesinde kalmıştır. Nefehatü’l-üns¸ onun
sülâlesinin Hz. Hüseyin (r.a.)’e kadar uzandığından bahseder. ”
Burhâneddîn Tirmizî¸ Tirmîz kentinin “Hüseynî” Seyyidlerindendir.1 1165 tarihinde dünyaya gelen Seyyid Burhânedin¸ teferrüs kâbiliyetiyle iç âlemlere olan vukûfiyetinden dolayı¸ Horasan¸ Tirmiz¸ Buhârâ dolaylarında “Seyyid-i Sırdan” olarak tanınmaktaydı. Sultan Veled¸ onun ilm-i ledünne âşinâ olduğu belirtmektedir. 2
Seyyid Burhâneddîn¸ Bahâeddîn Veled’e intisâb ettikten sonra¸ sıkı riyâzâta girişmiş¸ iki günde bir arpa unu yemek üzere¸ yıllarca sahralarda¸ dağlarda gezerek mânevî olgunluğu elde etmiştir.3 Bir süre sonra¸ coşkunluğu ve cezbesi yüzünden¸ Mecnun misâli¸ başını alıp çöllere düşmüş¸ birkaç yıl dolaştıktan sonra sükûn bulmuştur.4 Bu rûhî eğitim sonucunda¸ Seyyid Burhâneddîn mânevî emâneti şeyhinden alan¸ şeyhine oldukça yakın bir mevkide bulunan¸ şeyhinin oğlu Mevlânâ Celaleddîn’e lalalık ve atabeylik yapar¸5 şeyhinin Belh’ten ayrılıp Konya’ya gitmesinden sonra da memleketi Tirmiz’e gelir. Şeyhi vefat ettiğinde¸ Seyyid Burhâneddîn¸ onun yanında değildir. Ancak keşfen¸ bir sohbet sırasında hocasının vefâtını farkettiği zaman¸ “Yazık yazık¸ şeyhim bir toprak âleminden¸ temiz âleme göçtü.”6 diyerek¸ arkasından uzunca bir süre ağlar.
Şeyhinin vefatından sonra¸ ne kadar olduğu bilinmeyen bir süre geçer. Seyyid Burhâneddîn¸ bir gece rüyasında merhum şeyhi Bahâeddîn Veled’in kendisine öfkeyle baktığını¸ küçükken terbiyesini üzerine aldığı Cemâleddîn’i yalnız bırakmasından ötürü serzenişte bulunduğunu görür. Bahâeddîn Veled kendisine hiddetli bir şekilde bakar ve şöyle der: “Burhâneddîn nasıl oluyor da bizim Hudâvendigâr’ın (Mevlânâ Celaleddîn) yanına gitmiyorsun¸ onu yalnız bırakıyorsun? Senin bu yaptığın lalalık ve atabeylik vazîfesine yaraşmaz. Yaptığın bu kusurun hesâbını vereceksin.”7 Bu uyarı ile Seyyid Burhâneddîn¸ 639/1232 tarihinde Konya’ya gelir.
Seyyid Burhâneddîn¸ Konya’ya geldiğinde birkaç ay Sircarî Mescidi’nde kalır.8 O sırada Mevlânâ Celâleddîn¸ Lârende (Karaman)’dedir. Seyyid Burhâneddîn¸ iki dervişle bir mektup göndererek¸ onu Konya’ya çağırır. Mevlânâ Celâleddîn bu çağrıya sevinerek¸ babasının yetiştirdiği kâmil insan Seyyid Burhâneddîn’in yanına¸ Konya’ya gelir. 9
Mevlânâ Celâleddîn¸ Seyyid Burhâneddîn’in ilk kez ziyâretine vardığında¸ çok ciddî tarzda olmak üzere¸ çeşitli ilim dallarında imtihan edilir. O sırada otuz yaşları civarında bulunan Mevlân⸠sorulan suallere ehliyet ve liyâkatle iknâ edici şekilde karşılık verince¸ onun bu durumundan etkilenen Seyyid Burhâneddîn¸ ayağa kalkarak ona hürmette bulunur.10 Seyyid Burhâneddîn Mevlânâ’nın kâl ilmine vâkıf olduğunu¸ kendisinin de babası gibi artık hâl ilmini tahsil etmesi gerektiğini söyler.11 Sultan Veled¸ babası Mevlânâ’nın Seyyid Burhâneddîn’e intisâb keyfiyetini şöyle açıklar: “Candan mürîdi oldu: baş koydu; ölü gibi önünde yere serildi. Huzûrunda ölünce de onu diriltti; ağlayışını giderdi¸ gülüş mâdeni hâline getirdi onu.” 12
Mevlânâ ile Seyyid Burhâneddîn
Mevlânâ ile Seyyid Burhâneddîn arasındaki mürşid-mürid¸ öğretmen-öğrenci ilişkisi kaynaklara göre dokuz yıl kadar sürer.13 Bu süre içinde Seyyid Burhâneddîn¸ şeyhi Sultânu’l-Ulemâ’nın Maârif adlı eserini defalarca okutmak14 suretiyle Bahâeddîn Veled’in mânevî hâlini oğlu Mevlânâ’ya aynen intikâl ettirmek ister.
Seyyid Burhâneddîn¸ bu dokuz yılın yedi senesinde¸ daha fazla ilim tahsil etmek üzere¸ Mevlânâ’yı Şam ve Haleb’e gönderir. Seyyid Burhâneddîn bu süre zarfında Kayseri’de ikâmet eder.15
Mevlân⸠yüksek ilimlerde daha çok derinleşmek için¸ Seyyid Burhâneddîn’in izniyle Haleb’e gitti. Burada devrin tanınmış Hanefî fakihlerinden Kemâleddîn İbnü’l-Adîm’in müderrisi olduğu Halâviyye Medresesi’ne yerleşti. Müderris Kemâleddîn¸ Mevlânâ’nın babasını tanıyordu. Ona yakın ilgi gösterdi. Kısa zamanda¸ Mevlânâ’nın zekâ ve kâbiliyetinden memnun kaldı.16
Halep’te iki yıl kalan Mevlân⸠tekrar yola düşüp Şam’a gitti ve burada Mukaddemiye Medresesi’ne yerleşti. Şam’da yedi seneye yakın bir süre kalan Mevlân⸠gece gündüz okuyup öğrenmeye¸ ilim dağarcığını her gün biraz daha doldurmaya çalıştı. Sık sık devrin bilginlerini ve sûfîlerini ziyâret ediyor¸ onlarla konuşuyor¸ sorularına cevap alıyordu.17 Şam’da ise Muhyiddîn İbnü’l-Arabî¸ Sa’deddîn-i Hamevî¸ Şeyh Osman er-Rûmî¸ Evhadüddîn-i Kirmânî ve Sadreddîn-i Konevî ile sohbetlerde bulundu.18 Hem tasavvufî ilimlerde hem de zâhirî ilimlerde önemli bir aşama kaydetti. Kaynaklar onun mezhepte âlim¸ fıkıhta geniş bir anlayışa sahip¸ daha birçok ilimde de büyük bir bilgin olduğunu beyân etmektedir.19
Seyr ü sülûk eğitimi sırasında Seyyid Burhâneddîn¸ Mevlânâ’ya tarîkat edeblerini¸ usûllerini¸ lâzım gelen erkânı öğretti. Bu eğitim sırasında¸ Mevlânâ’ya üç çile çıkarttı.20
Neticede mânevî tekâmülünü tamamlayan Mevlânâ’ya¸ şeyhi Seyyid Burhâneddîn¸ irşâd görevini üstlenmek üzere icâzet verdi.
Seyyid Burhâneddîn’in Kayseri’ye Gitmesi
Mâneviyât âleminde şeyhinden emir alarak Konya’ya gelen ve şeyhinin oğlunu tekâmül basamaklarında son noktaya erdiren Seyyid Burhâneddîn görevini tamamlar ve Mevlânâ’dan izin ister. Niyeti Kayseri’ye gidip orada yerleşmektir. Ancak Mevlânâ rûhunun derinliklerinden duyduğu bir sevgi ve bağlılık duygusuyla önce muvâfakat etmediyse de¸ onun şu iknâ edici cevâbı karşısında çaresiz kabullenmek zorunda kalır: “Allah’a hamdolsun senin işin tamam olmuştur. Öyle ki¸ insanlar¸ senden nur ve nasip alıyorlar. Gitmemin sebebi şudur: Sert ve kuvvetli bir arslan bu ülkeye (Konya’ya) yönelmiştir. O arslan¸ ben arslan¸ ikimiz birbirimizle anlaşamayız.”21 Gerçekten¸ Seyyid Burhâneddîn’in Kayseri’ye gitmesinden kısa bir süre sonra¸ Şemseddîn-i Tebrîzî (ö.645/1247) Konya’ya gelir.
Seyyid Burhâneddîn 648/1247 tarihinde Kayseri’ye geldiği zaman¸ şehrin valisi Vezir Sahip Şemseddîn İsfehânî tarafından hararetle karşılandı¸ bir zâviyede misafir edildi. Şehrin ileri gelenleri¸ Seyyid’in huzûruna gelerek tâzimde bulunuyor¸ beraberlerinde getirdikleri hediyeleri veriyorlardı. Seyyid¸ bu hediyelerin hiçbirine el sürmeden¸ fakirlere¸ meczuplara dağıtılmasını emretti.22 O artık inzivâya çekilmişti. Bu sırada¸ Mevlân⸠birkaç defa Kayseri’ye gelerek şeyhinin gönlünü aldı. Kayseri halkı¸ Seyyid’e büyük bir saygı gösteriyor¸ bir dediğini iki etmiyorlardı. Hatta bir keresinde¸ Seyyid’i camiye imam yapmışlardı. Fakat Seyyid¸ namaz kıldırırken¸ bazen saatlerce ayakta kalır¸ rükû ve secdeye vardığı zaman da¸ gene saatlerce yerinden doğrulamazdı. Cemâat¸ onun bu hareketlerinden âciz kalmıştı. Bunun üzerine Seyyid¸ “Mâzûr görün beni. Ben heyecanlı bir adamım. Allah’ın huzûrunda kendimden geçiyor¸ sizleri unutuyorum. Ben imamlık edemem. Siz temkinli bir imam bulun.”23 cevâbını vermişti.
Aranızda Hiçbir Sual ve Cevap Vâkî Olmadı!
Şihâbeddîn Ömer-i Suhreverdî’nin Bağdat’tan Kayseri’ye geleceği ve kendisini ziyâret edeceği bildirilir. Bir iki gün sonra¸ Suhreverdî¸ Kayseri’ye gelir. Seyyid’i zâviyesinin önündeki bir toprak yığını üstünde bularak yanı başına çömeliverir. Saatler geçtiği hâlde ne Seyyid ne de Suhreverdî tek kelime konuşmaz. Sonunda Suhreverdî¸ Seyyid’in yanından ayrılır. Bu garip ziyâreti şaşkın şaşkın seyreden müridleri¸ Seyyid’e¸ “Bu nasıl görüşme böyle? Aranızda hiçbir sual ve cevap vâkî olmadı. Tek kelime dahi konuşmadınız. Buna sebep nedir?” diye sorarlar. Seyyid onlara şu cevabı verir:
“Hâl ehli yanında kâl’ dili değil¸ hâl’ dili lazım. Kur’an-ı Kerim’de susunuz’ hitabı vârid oldu. Hakikati görenin huzurunda susmak gerekir. Zira hâl’ olmaksızın kâl’ ile gönül müşkilleri çözülemez. Aslında aramızda çok konuşmalar oldu¸ çok müşkiller çözüldü.”24
Benzer bir şekilde Sühreverdi’ye¸ “Seyyid Burhâneddîn Hazretleri’ni nasıl buldunuz?” diye sorulduğunda o da şu cevabı verir: “Yüzü gizli bir hakikat ve maârif deryâsıdır.”25
639/1241 yılında vefat eden Seyyid Burhâneddîn’in Anadolu Selçuklu Devleti’nin önemli idarecilerini de etkilediği ve kendisine mürîd ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim o¸ Kayseri şehrine geldiğinde¸ buranın yöneticisi olan Sahip Şemseddîn İsfehânî kendisine bağlanmış ve büyük hizmetlerde bulunmuştur. Seyyid-i Sırdan’ın vefat ettiği haberi Sahip Şemseddîn ve ileri gelenlere ulaştığında¸ onlar feryat ederek büyük üzüntüler içinde kalmışlardır. Hatta Kayseri’nin büyük ve küçük bütün halkı üzüntülerini açıkça dile getirmişlerdir ki¸ bu durum onun¸ halk üzerindeki¸ olumlu etkisini göstermektedir. Hâfızların Kur’an okumaları¸ şeyhlerin zikirleri¸ âlimlerin ve diğer insanların duâları arasında Kayseri’de defnedilmiştir.26
Şeyhinin Kitaplarını Teslim Etti
Seyyid Burhâneddîn’in ölüm haberi¸ Sahib Şemseddîn tarafından Mevlânâ’ya iletildi. Şeyhinin ölüm haberini alan ve büyük bir kedere kapılan Mevlân⸠Kayseri’ye gidip Seyyid’in kabrini ziyâret etti. Sahib Şemseddîn¸ Mevlânâ’ya¸ şeyhinin kitaplarını teslim etti. Mevlânâ hocasının kitapları ile birlikte üzgün olarak Konya’ya döndü. Bu kitaplar arasında Seyyid’in Maârif adlı meşhur eseri de vardı.27
Celâleddîn-i Rûmî’nin¸ “Mevlânâ” adıyla anılmasında çok büyük tesiri bulunan Burhâneddîn Tirmizî’nin hayatını gereği gibi bilemiyoruz. Birçok velinin hayatı gibi Tirmizî’nin hayatı da menkıbelerin ötesinde kalmıştır. Nefehatü’l-üns¸ onun sülâlesinin Hz. Hüseyin (r.a.)’e kadar uzandığından bahseder. Kerâmet sahibi olduğunu¸ herkesin gönlünden geçenleri bildiğini yazar. Hatta adını söylemeksizin¸ Hazret-i Şems’in Konya’ya geleceğini Mevlânâ’ya haber verdiğini¸ bu yüzden kendisine “sırları bilen seyyid” anlamına “Seyyid-i Sırdan” denilmiştir.28
Seyyid Burhâneddîn’in en önemli eseri Maârif’tir; Tirmizî’nin sohbetlerinin kaydından meydana gelmiş bir eserdir. En eski nüshasının istinsâhı¸ 05 Muharrem 687/24 Mart 1284 günü bitmiştir ki¸ bu tarihte Sultan Veled ve Mevlânâ mensupları ile Seyyid Burhâneddîn’i görenlerin çoğu hayattadır. Nüshanın müellifi Argun b. Aydemir b. Abdullah’tır.29 Eserinde Hakim Senâî ve Nizâmî gibi sûfî şairlerden beyitler¸ rubailer¸ kıtalar ve gazellerle istişhatlarda bulunan Seyyid Burhâneddîn¸ Sultanü’l-ulemâ’ya oldukça bağlı idi. Sık sık şeyhinin Maârif’inden bahsederdi. Tasavvufun en ileri telakkîlerini pek basit bir surette anlatırdı. Felsefe¸ fıkıh¸ tefsir ve hadis ilimlerinden¸ Mu’tezile ve İsmâiliyye mezheplerinden¸ onların çeşitli inançlarından ve bilhassa Mehdî inancından¸ gene bu münâsebetle Nâsır-ı Hüsrev’den bahsederdi. Dolayısıyla o¸ zamanındaki bütün bilgilerde rüsûh sahibi bir sûfî idi.30
Dipnot
1. Câmî¸ Nefehâtü’l-Üns¸ s. 522; Fürûzanfer¸ Mevlânâ Celâleddin¸ s. 48.
2. Sultan Veled¸ İbtidâ-nâme¸ s. 226.
3. Eflâkî¸ Âriflerin Menkıbeleri¸ s. 112.
4. Mehmet Önder¸ Mevlâna¸ s. 26.
5. Sipehsâlâr¸ Risâle¸ s. 127.
6. Eflâkî¸ Âriflerin Menkıbeleri¸ s.103.
7. Sipehsâlâr¸ Risâle¸ s. 128.
8. Eflâkî¸ a.g.e.¸ s.103.
9. Eflâkî¸ a.g.e.¸ s. 104; Fürûzanfer¸ Mevlânâ Celâleddin¸ s. 51.
10. Vassâf¸ Sefîne-i Evliy⸠c. I¸ s. 374.
11. Sipehsâlâr¸ Risâle¸ s. 127; Fürûzanfer¸ a.g.e.¸ s. 51.
12. Sultan Veled¸ İbtidâ-nâme¸ s. 247.
13. Sipehsâlâr¸ Risâle¸ s. 127; Eflâkî¸ Âriflerin Menkıbeleri¸ s. 104; Fürûzanfer¸ Mevlân⸠s.52.
14. Sipehsâlâr¸ a.g.e.¸ s. 127.
15. Fürûzanfer¸ a.g.e.¸ s. 52.
16. Önder¸ Mevlâna¸ s. 27; Selahaddin Hidayetoğlu¸ “Hz. Mevlânâ’nın Hayatı”¸ Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî makaleler-¸ haz.: Mehmet Birekul¸ Konya Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları¸ Konya 2005¸ s. 18.
17. Önder¸ a.g.e.¸ s. 28.
18. Emine Yeniterzi¸ Mevlânâ Celâleddin Rûmî¸ TDV yay¸ Ankara 1997¸ s. 6.
19. Kara¸ Selçuklular’ın Dini Serüveni¸ s. 241.
20. Fürûzanfer¸ Mevlân⸠s. 60; Önder¸ Mevlâna¸ s. 27.
21. Sipehsâlâr¸ Risâle¸ s. 130-131; Fürûzanfer¸ a.g.e.¸ s. 61.
22. Eflâkî¸ Âriflerin Menkıbeleri¸ s. 111.
23. Önder¸ Mevlâna¸ s. 30.
24. Önder¸ a.g.e.¸ s. 31.
25. Sipehsâlâr¸ Risâle¸ s. 129.
26. Kara¸ Selçuklular’ın Dini Serüveni¸ s. 184.
27. Can¸ Mevlân⸠s. 46.
28. Câmî¸ Nefehâtü’l-Üns¸ s. 633.
29. Abdülbâki Gölpınarlı¸ “Sunuş”¸ Maârif¸ 1972¸ s. 18.
30. Gölpınarlı¸ Mevlânâ Celâleddîn¸ s. 47.
#KADİR ÖZKÖSE