ŞİİRE DAİR

Şiir ve Din-1

ŞİİRE DAİR

Değerli okuyucular, bu sütunlarda bir süre şiir ve din konusu üzerinde duracağız. Şâirlerimizin dini duyuşlarına dair örnekler sunacağız. Yer yer onların his dünyalarının arka plânını tahlil etmeye çalışacağız

Şiir ve din, verimli ve bereketli bir konu. Amacımız doğrudan din şiirleri değildir. Yani sadece “dini” diye bilinen şiirler arasında gezinmeyeceğiz.

Seküler ve din dışı gibi görünen şiirler ve onların şâirlerindeki dini tahassüsleri, duyuşları da yakalamaya çalışacağız.

Aslında şiir ve din birbirine çok yakındır. İlk şiirler dini kaynaklıdır. Din adamları halka dini inanışları aktarabilmek, onları heyecana getirebilmek için şiirden faydalandılar. Ses benzerlikleri ile, kafiyeyle duygulu bir anlatım tarzı geliştirdiler. Nesre yakın olan bu tarz iptidai şiirler, zamanla tekâmül etmiştir.

Söz sihir gibi tesirlidir. Sözün sihir gücünü artırmak için şiir kullanılmış ve din adamları ile başlayan şiirler günden güne gelişmiştir.

Şiir ve musikinin, insanlara tesiri malûmdur. Bu bakımdan şiir yabana atılmayacak bir tebliğ vasıtasıdır.

Abdürrahim Karakoç “Şiire Dair” isimli şiirinde öyle diyor:

Şiir bir cennet bahçesi
Girmeyene anlatılmaz.
Cennet nedir, bahçe nasıl?
Görmeyene anlatılmaz.

Şâir gülü, şükür gülü
Yaprak yaprak dokur gülü
Her mısrâdan fikir gülü
Dermeyene anlatılmaz.

İne gönül, kalka gönül
Hep doğruya baka gönül
Hak vergisi.. Hakk’a gönül
Vermeyene anlatılmaz.

Şiir toprak kokusudur
Şiir damla damla sudur
Ermişlerin duygusudur
Ermeyene anlatılmaz.

Şâirler sultanı Yunus
Her sözü yüz defa yumuş
Aşk bağına dergâh kurmuş
Varmayana anlatılmaz.

İnanmak ne büyük nimettir. İnandığımız Yüce Yaratıcıyı yanımızda hissetmek. Onun nimetlerine şükretmek.. Böyle bir idrak seviyesine çıkabilmek…

Nefes almak nîmetlerin en başta geleni. Cenab-ı Hakk’ın “Hay” isminin bize yansıması. Hayatımızın devamı nefes almakla sağlanıyor. Nefes darlığı çekenler ne zorluklar yaşarlar. Nefesi alıp da verememek, verip de alamamak vardır. Hayat, canlılık, yaşamak böyle sona erer.

Ancak şuurlu, dikkatli kimselerdir ki nefes aldıklarının farkına varırlar. Hele buna bir de inanç, iman eşlik ederse ne hoş olur.

Ziya Osman Saba’nın “Nefes Almak” şiirini böyle okuyabiliriz:

Nefes almak, içten içe, derin derin,
Taze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında.

Nefes almak, her sabah uyanık.
Ağaran güne penceren açık.
Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.

Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı.
Senin her yer: Caddeler, meydan, çarşı…
Kardeşim, nefes alıyorsun ya!

Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,
Ananın sütünü emer gibi,
Kana kana, doya doya…

Nefes almak, kolunda bir sevgili,
Kırlarda, bütün bir pazar tatili.
Bahar, yaz, kış.

Nefes almak, akşam, iş bitince,
Çoluk çocuğunla artık bütün gece,
Nefesin nefeslere karışmış.

Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,
Yanında karına uzatıp bir kolu,
Nefes almak.

Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.
Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.
Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.

Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes…
Anlıyorum, birbirinden mukaddes,
Alıp verdiğim her nefes.

Evet, alıp verdiğimiz her nefes birbirinden mukaddestir. Çünkü bize hayat vermektedir, bizim hayatımızın devamını sağlamaktadır.

İranlı Sa’di ne güzel söyler: Nefesi içimize çektiğimiz zaman hayatımızı uzatır. Temiz hava, oksijen ciğerlerimize dolar ve kanımızı temizler. Verdiğimiz her nefes ise bizi ferahlatır, kirlenmiş havayı, karbondioksiti dışarı atmış oluruz.

Sa’di bu sebeple her nefes için iki şükür gerekli olduğunu söyler. Önemli olan ise bu tür şeyleri idrak etmektir. Bütün bunların farkında olmaktır. İşte o zamandır ki her nefesimiz ibâdet olur. Yaradan’la gönül bağını devam ettirmiş oluruz. O’nu hemen yanımızda, içimizde hissederiz. Unutmayalım ki Hak Taalâ “Kulum beni nasıl zannediyorsa ben öyleyim” buyuruyor. O’nu yanımızda hissedersek, O bizimle beraberdir.

Mühim olan bizim, kendimizin O’nunla beraber olma noktasına yükselmemizdir. Bu seviyeye erenlerin, bu hazzı yaşayanların terennümleri ne hoştur. Yunus Emre’yi dinliyoruz: coşkuyla sesleniyor:

Her kaçan anarsam seni karârım kalmaz Allah’ım
Senden gayrı gözüm yaşın kimseler silmez Allah’ım

Sensin ismi bâki olan, sensin dillerde okunan
Senin aşkına dokunan kendini bilmez Allah’ım

Sen yarattın cism ü cânı, sen yarattın bu cihânı
Mülk senindir kerem kânı, kimsenin olmaz Allah’ım

Okunur dilde destânın açılır bağ u bostânın
Sen baktığın gülistânın gülleri solmaz Allah’ım

Aşkın bahrına dalmayan cânını fedâ kılmayan
Senin cemâlin görmeyen meydâna gelmez Allah’ım

Zâr olur âşıkın işi durmaz akar gözü yaşı
Senden ayrı düşen kişi dîdarın görmez Alah’ım

Aşık Yûnus seni ister lutf eyle cemâlin göster
Cemâlin gören âşıklar ebedî ölmez Allah’ım