SÛFÎ’NİN RUHSAL YOL HARİTASI ÜZERİNE
Ali Rıza BAYZAN
Transpersonal Psikolojide ve Tasavvuf’ta İnsan
Psikoterapilerin temeli, “İnsan nedir?” sorusuna verdikleri cevaplarda yatar. Bu bakımdan psikoterapiler ile tasavvuf arasında bir karşılaştırma yaparken “İnsan nedir?” sorusu bir referans noktası olarak alınabilir.
Transpersonal yaklaşım, davranışçı, psikanalitik ve varoluşçu-insancı yaklaşımlardan sonra dördüncü güç olarak ortaya çıkmıştır. Transpersonal yaklaşım, kendinden önceki yaklaşımları hem kapsayıp hem aşan çok daha geniş bir insan algısına sahiptir. İnsanın aşkınlığı konusundaki vurgularıyla transpersonal yaklaşım ile tasavvuf arasında daha fazla kesişim söz konusudur. 1
Kur’an, Allah’ın insana kendi ruhundan üflediğini bildirir. 2 Sûfîlere göre insanı insan yapan, insanı diğer varlıklardan farklı ve üstün kılan, ruhunun “ilahî bir nefes” oluşudur. Tabi insanın bir de beşerî tarafı vardır, sûfîler bunun için “nefs” kavramını kullanırlar. Sûfîlere göre insanda merkez kalptir.3 Kalp, nefs ve ruh için bir egemenlik ve savaş alanıdır. Nefsin egemenliğine girdikçe kalp hastalanır, ruhun egemenliğine girdikçe iyileşir, yücelir. Sûfî yolunun yıldızlarından Cüneyd-i Bağdadî’nin (ö. 909) ifadesiyle “Tasavvuf, Allah’ın sendeki seni öldürüp, kendisiyle yaşatmasıdır.”4 Bu bağlamda tasavvuf “ego merkezli bir kişisel gelişim programı” değil, “kalp merkezli insanî gelişim programı” olarak tanımlanabilir, beşerî benlikten sıyrılıp Rabbanî benliğe doğru seyreden.
Transpersonal yaklaşım kendi içinde de çeşitlilik barındırır. Biz burada transpersonal yaklaşımın önemli isimlerinden olup da tasavvuftan da dikkate değer biçimde yararlanmış olan Stanislav Grof’un insan tezine değineceğiz.
Grof’a göre “İnsanlığın en derin doğası hayvanî değil, tanrısaldır.”5 Grof ’a göre “Kişinin ilahîlikle özdeş oluşuna dair bu iç görü her ne kadar farklı şekillerde anlatılsa da tüm büyük manevî geleneklerin temelinde yer alan nihaî gerçektir.”6 Grof, bu bağlamda Hz. Peygamber’e atfen “Kendini bilen Rabbini bilir” sözünü de referans gösterir.7 Grof ’a göre “Gerçek varlığımız, kozmik yaratıcı ilkeyle bir olduğu için, açlığımızı maddî dünyada peşinde koştuğumuz hiçbir şey gideremez. Tanrısal kaynakla mistik birlik dışındaki hiçbir deneyim en derin arzumuzu tatmin edemez.”8 “Şuur evriminin her düzeyinde psişedeki en derin motive edici güç tanrısallığımızın deneyimine geri dönmektir.”9
Sûfî Yolunda Makamlar ve Haller
Sûfî yolunun amacının insanı yaratılış ayarlarına döndürerek Allah vergisi olan potansiyellerini hareket geçirmek olarak tanımlanabilir. Önde gelen sûfîlerden Kelâbâzî’ye (ö. 995) göre insanın “Önce nefsin afetlerini bilmesi ve tanıması, nefsin nasıl eğitileceğini, huylarının ne şekilde düzeltileceğini, şeytanın kurduğu tuzakların neler olduğunu, dünya fitnesini ve bundan korunma yolunu bellemesi gerekir.”10 Kimi sûfîler buna “hikmet ilmi” adı verir.11
Sûfîlerin hikmet ilmi, makamlar ve haller adı verilen ruhsal yol haritaları içermektedir. Makamlar ve haller konusunda tasavvuf literatüründe genişçe ele alınan konulardandır. Bu makalede sûfîlerin bu konuya yaklaşımlarını örneklemekle sınırlı kalacağız.
Makamlar ve haller, manevî gelişimin evrelerini ve bu süreçteki kalbî deneyimleri ifade etmektedir. Ünlü sûfî Kuşeyrî (ö. 1072), makamı “Tasavvuf ıstılahında makam, kulun tekrar ede ede kazandığı ve vasıf haline getirdiği âdab ve ahlâk” olarak tanımlamaktadır. 12
Makam ile hâl arasında nasıl bir ilişki vardır? Kelâbâzî’nin ifadesiyle “Her makamın bir başlangıç bir de bitiş noktası vardır. Bir makamın başı ile sonu arasında birbirinden farklı birçok haller vardır.”13 Kuşey rî ’ye göre makam iradeyle elde edilirken “hâl, kulun kazanma isteği olmadan kalbe gelen neşe-hüzün, rahat-lık-sıkıntı, şevk-dert, heybet-heyecan gibi mânâlardır.”14 Buna göre haller makamların türevi olarak görülebilir.
Önde gelen sûfilerden Ebu Nasr Serrac’a (ö. 988) göre makamlar şunlardır: 1. Tevbe 2. Vera 3. Zühd 4. Fakr 5. Sabır 6. Tevekkül 7. Rıza15 Serrac, halleri şöyle sıralamaktadır: 1. Murakabe 2. Kurb/Yakınlık 3. Muhabbet 4. Havf/Korku 5. Reca/Ümit 6. Şevk/İştiyak 7. Üns 8. İtmi’nan 9. Müşahede 10. Yakin16
Ebu Talip el-Mekki’ye (ö. 996) göre makamlar şunlardır: 1. Tevbe 2. Sabır 3. Şükür 4. Reca 5. Havf 6. Zühd 7. Tevekkül 8. Rıza 9. Mahabbet 17
Kelâbâzî’ye göre ise makamlar şunlardır: 1. Tevbe 2. Zühd 3. Sabır 4. Fakr 5. Tevazu 6. Havf 7. Takva 8.
İhlâs 9. Şükür 10. Tevekkül 11. Rıza 12. Yakîn 13. Zikir 14. Üns 15. Kurb 16. İttisal 17. Muhabbet 18
Makamlar ve halleri birbirinden ayırmayan Kuşeyrî (ö. 1072) şöyle bir liste verir: 1. Tevbe 2. Mücâhede 3. Halvet-uzlet 4. Takva, 5. Verâ 6. Zühd 7. Samt 8. Havf 9. Recâ 10. Hüzün 11. Nefsanî arzuları terk 12. Huşu-tevazu 13. Nefse muhalefet 14. Hased 15. Gıybet 16. Kanaat 17. Tevekkül 18. Şükür 19. Yakin 20. Sabır 21. Murakabe 22. Rıza 23. Ubudiyet 24. İrade 25. İstikamet 26. İhlâs 27. Sıdk 28. Hayâ 29. Hürriyet 30. Zikir 31. Fütüvvet 32. Firâset 33. Ahlâk 34. Cûd-sehâ 35. Gayret 36. Velâyet 37. Dua 38. Fakr 39. Tasavvuf 40. Edep 41. Sefer ahkâmı 42. Sohbet 43. Tevhid 44. Ölüm 45. Ma-rifetullah 46. Mahabbet 47. Şevk 48. Şeyhlere hürmet 49. Semâ 50. Kerâmet 51. Rüya19/20
Sühreverdî (ö. 1234) makamları şöyle sıralamaktadır: 1. Tevbe 2. Vera 3. Zühd 4. Sabır 5. Fakr 6. Şükür 7. Havf 8. Reca 9. Tevekkül 10. Rıza21 Sühreverdî başlıca halleri ise şöyle sıralamaktadır: 1. Muhabbet 2. Şevk 3. Üns 4. Kurb 5. Hayâ 6. Vuslat 7. Kabz-Bast 8. Fena-Beka22 Sühreverdî’nin saydığı diğer haller şunlardır: 1.Cem ve Tefrika (Fark) 2. Tecelli ve İstitâr 3. Tecrid-Tefrid 4. Vecd-Tevacüd-Vücûd 5. Galebe 6. Müsamere 7. Sekr-Sahv 8. Mahv-İspat 9. İlme’l-Yakin-Ayne’l-Yakin- Hakka’l-Yakin 10. Vakt 11. Gaybet-Şühûd 12. Zevk-Şurb-Reyy 13. Muhadara-Mükaşefe-Müşahede 14. Tevarik-Bevadih-Levami 15. Temkin ve Telvin 16. Nefes23
Hallerin devamlı olup olmadığı konusu sûfîler arasında tartışmalıdır. Abdurrezzak Kâşânî’ye (ö. 1329) göre “Bir nitelik sabit ve yerleşik olmadığı sürece haldir; aynı nitelik yerleşik, sabit ve devamlı hale geldiğinde makam haline gelir.”24 Buna karşılık Kuşeyrî’nin formülasyonu şöyledir: “Sûfîlerden bazıları hallerin bâkî ve daimî olduğuna işaret ederek demişlerdir ki: Haller devamlı olmaz ve peş peşe gelmezse hal değil levâih ve bevâdih adını alır.25 Levâih ve bevâdih sahibi henüz hallere ulaşmış değildir. Ancak bu sıfat, devam ederse o zaman hal ismini alır.”26 Kuşeyrî sonuçta “Hallerin devamlı olduğunu savunan sûfîlerin sözleri doğrudur” der.27
Makamların ve hallerin böyle çok farklı tasnifleri zihin karıştırıcı gibi görünebilir, bunları bir sistematik olarak değil bir döküm olarak görmek daha doğrudur. Ebu Talip el-Mekkî’nin listelediği makamları işlerken ara başlıklarla başka makamlara da değinmesi, verdiği listenin bir döküm olduğunun göstergesi olarak yorumlanabilir. Nitekim farklı döküm veren sûfîler arasında ciddi bir tartışma olmaması dikkate değer. Dahası kimi sûfîler, bir kitapta kullandıkları dökümü başka bir kitapta değiştirmiştir. Örneğin Necmüddin-i Kübra’nın (ö. 1221), Usûl-i Aşere adlı risalesinde verdiği döküm ile Risale ile’l-Haim’de verdiği döküm birbirinden farklıdır.
Necmüddin-i Kübra’nın Usûl-i Aşere’deki dökümü şöyledir: 1. Tevbe 2. Zühd 3. Allah’a tevekkül 4. Kanaat 5. Uzlet 6. Devamlı zikir 7. Tamamen Allah’a yönelme 8. Sabır 9. Murakabe 10. Rıza 28
Necmüddin Kübra’nın Risale ile’l-Haim’deki dökümü ise şöyledir: 1.Beden Temizliği 2. Halvet 3. Devamlı susmak 4. Devamlı oruç 5. Devamlı zikir 6. Teslimiyet 7. Hatıra bir şey getirmemek 8. Kalbi şeyhe rabtetmek 9. Ancak mecburiyet halinde uyumak 10. Yemede içmede orta yolu izlemek 29
Sonuç
Bu nedenle sûfîlerin makamlar ve hallere dair dökümlerini, modern bilimdeki sistematikler olarak görmek yanlış olur. Çünkü makamlara ve hallere ait kavramlar arasında çokça geçişkenlik olduğunu ve birbirini gerektirdiğini de hesaba katmak gerekir. Sûfîlerin dökümlerini manevî gelişimde yoğunlaşılacak noktaları işaretleme olarak görmek mümkündür.
Sühreverdî’nin vurguladığı gibi “Üstadların düşünceleri içinde bulundukları anın icap ve ihtiyaçlarına göre meydana gelir.”30 Bu çerçevede sûfîler, tarih boyunca makamları ve halleri hedef kitlelerindeki insanların manevî ihtiyaçlarına göre yeniden sistematize ettiklerini; burada özün/içeriğin aynı kaldığını formülasyonların değiştiğini söyleyebiliriz.
Muhtemelen pratikte duyulan ihtiyaçlarla birlikte makamlar ve hallerin sûfîlerce Etvar-ı Seba eksenli çok daha ayrıntılı ruhsal yol haritaları içinde ele alınması yaygınlık kazanmıştır. Etvar-ı Seba’daki ruhsal yol haritaları psikoterapilerle karşılaştırmalar yapmak açısından çok daha zengin içerikler vermektedir.
1 Bu hususları eserlerimizde genişçe ele aldık. Bkz. Sufi ile Terapist, İstanbul, 2015, 8. baskı, Etkileşim Yayınları; Terapistin Sufi Olursa, İstanbul, 2018, 3. baskı, Tuti Yay.
2 Sad, 38/71-74; Hicr, 15/29; Secde, 32/9.
3 Kalp hakkında bkz. Dr. Ergül, Adem, Kur’an ve Sünnete Göre Kalbî Hayat, 2000, Altınoluk Yay.; Uludağ, Süleyman, “Kalb”, DİA, İstanbul, 2001, c. XXIV, s. 229-232.
4 Sühreverdi, Ebu Hafs Şihabüddin, Avarifu’l Mearif/Tasavvufun Esasları, çev. Hasan Kâmil Yılmaz, İrfan Gündüz, Erkam Yayınları, İstanbul, 1989, s. 67; Kübreviye yolunun piri Necmüddin Kübra da şöyle der: “Şüphesiz ki tasavvufi hayatın başı hastalık, sonu sıhhattir. Zira başlangıçta kalp hastadır. Hassas ve titiz tabip durumunda olan şeyh (yol gösterici) tarafından tedavi edildiğinde sıhhate ve selamete kavuşur.” Necmüddin Kübra, “Fevaihu’l-Cemal,” Tasavvufi Hayat içinde, çev. Mustafa Kara, İstanbul 1980, Dergâh Yayınları, s. 104.
5 Grof, Stanislav, Geleceğin Psikolojisi/Psychology of the Future, çev. Sezer Soner, İzmir, 2000, Ege Meta Yayınları, s. 410.
6 Grof, Stanislav, The Cosmic Game/Explorations of the Frontiers of Hu-man Consiciousness/Kozmik Oyun/İnsan Şuurunun Yeniden Keşfi, çev. Levent Kartal, İzmir, 2000, Ege Meta Yayınları, s. 53.
7 Grof, Kozmik Oyun, s. 53.
8 Grof, Kozmik Oyun, s. 54.
9 Grof, Geleceğin Psikolojisi, s. 432.
10 Kelâbâzî, Taarruf/Doğuş Devrinde Tasavvuf, çev. Süleyman Uludağ, İstanbul, 1979, Dergâh Yayınları, s. 130.
11 Kelâbâzî, Taarruf, s. 130.
12 Kuşeyrî Risalesi, çev. Süleyman Uludağ, İstanbul 1991, 3. Baskı, Dergâh Yayınları, s. 182.
13 Kelâbâzî, Taarruf, s. 132.
14 Kuşeyrî Risalesi, s. 183 vd.
15 Ebu Nasr Serrac Tûsî, el-Lüma,’ çev. H. Kâmil Yılmaz, İstanbul, 1996, Altınoluk Yayınları, s. 42-52
16 Serrac, el-Lüma’, s. 53-68
17 Kara, Mustafa, “Tasavvuf Kitabiyyatında Makamların Tasnifi ve Usülü Aşere Geleneği”, Fikir ve Sanatta Hareket, Ocak-Şubat 1980, sayı: 11-12, s. 11
18 Kelbazi, Taarruf, s. 139-163
19 Kuşeyrî, s. 227-586. Etraflı bilgi için bkz., Göztepe, Yüksel, “Abdülkerim Kuşeyrî’de Hâller ve Makamlar”, yayınlanmamış doktora tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2006.
20 Makamlar ve haller konusunda çok daha kabarık döküm veren sûfîler de vardır. Bunun bir örneği Ruzbihan Bakli’nin (ö. 1209) Meşrebu’l-Ervah eserindeki 100lük dökümüdür. Bkz., Kara, Mustafa, “Tasavvuf Kitabiy-yatında Makamların Sayılarla Tasnifi ve Usul-ü Aşere Geleneği,” Fikir ve Sanatta Hareket, Ocak-Şubat 1980, VII. Devre, Sayı: 11-12, s. 14.
21 Sühreverdî, Avarif, 60. Bölüm, s. 605-625.
22 Sühreverdî, Avarif, 61. Bölüm, s. 626-649.
23 Sühreverdî, Avarif, 62. Bölüm, s. 650-660.
24 Abdürrezzak Kâşânî, Tasavvuf Sözlüğü, çev. Ekrem Demirli, İstanbul 2004, İz Yayınları, s. 199.
25 Levâih ve bevâdih, çok kısa süreli manevî hallerdir. Bkz. Kuşeyrî Risalesi, 209 vd; Kâşânî, Tasavvuf Sözlüğü, s. 113, 475.
26 Kuşeyrî Risalesi, s. 183.
27 Kuşeyrî Risalesi, s. 183. Haller konusunda bir ufuk turu için bkz., Erginli, Zafer, “Temel Tasavvuf Klasiklerinde Hâl Kavramına Toplu Bir Bakış,” Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VIII (2008), Sayı:1.
28 Necmüddin Kübra, “Usulu Aşere” Tasavvufi Hayat içinde, s. 31-70
29 Necmüddin Kübra, “Risale ile’l-Haim” Tasavvufi Hayat içinde, s. 71-90
30 Sühreverdî, Avarif, s. 132.
#Ali Rıza Bayzan