ÜMİTSİZLİK ACIDIR

Şiir ve Din: 23

ÜMİTSİZLİK ACIDIR

Bu yazımızda îmânın güzelliğinden bahsedeceğiz. Gerçekten inanan insan daha güçlüdür, daha huzurlu ve mutludur.

İnanç zayıflığı, insanı ümitsizliğe sürükler. Ümitsizlik ise, insanın elini kolunu bağlar, enerjisini yok eder, hayâtı anlamsızlaştırır.

Yûsuf suresi 87. ayette şöyle denir: “Sakın Allah’tan ümidinizi kesmeyin. O, sıkıntılardan kurtarır, feraha çıkarır. Bilin ki, Allah’ın rahmetinden ancak kâfirler ümit keser.”

Hepimizin zaman zaman ümitsizliğe kapıldığımız olur. O sırada gene Allah’a sığınıp “elimden tut ya Rab!” diye yalvarmayı akıl etmeliyiz.

“Kâbe halâ bekliyor mu?” adlı bir şiirimiz var.

Bu şiirde ümitsizlik sınırına dayanmış bir ruh hali görünüyor. Anlaşılan şâir, dini bağları zayıf bir hayat yaşamış. Ömrünün tükenip gittiğini fark edince hayıflanıyor. Aynadaki görüntüsüne bakıp yaşlandığı için üzülüyor. Kendini her gün daha çirkinleşmiş görüyor. Araya dini duyguları giriyor. Hatırlıyor ki, çoktandır namazla ilgisi yoktur. Evinde kıblenin yönünü bile unutmuştur. Sahi bir de “hac” ibadeti vardı. Acaba Kâbe hâlâ onu bekliyor mu?..

Muammer Erkul’un şiiri:

KÂBE HÂLÂ BEKLİYOR MU?

Kendi üzerinde dönen değirmen taşları misali dönüyorum odalarda;
Seccâdeler nerde?..
Kıble hangi yöne doğruydu bu evde?..
Başıma koymak için takke, çekmek için tesbih var mı?..

Bugün bitti. Gece de gidiyor…
Bir günüm daha bitti; ben nereye gidiyorum?..
Gün gün, saat saat, dakîka dakîka ölüyorum!.. Gidiyorum!.. Tükeniyorum;
Haberim var mı?..

Herşeyi sevmek… Çok güzel.
Kendini sevmek… Çok güzel. Peki, bu nasıl kendini sevmek?
“Seviyorum” çığlıklarıyla yak kendini hadi!..
Erit kendini, tüket, bitir!..

Sen… Ey sen, aynadaki!..
“Kalan”ının farkında mısın?
Peki “talan”ının?
Sen… Ey sen, aynadaki!..
Dün de bakmıştın aynaya. Farkında mısın; bugün daha yaşlısın!.. Bugün daha çökük, bugün daha çirkin, bugün daha tedirgin!..
Çünkü biraz daha dökülmüş saçların, biraz daha buruşmuş suratın!
Biraz daha; bir saniye, bir dakika, bir saat, bir gün daha yaklaşmışsın düşeceğin çukura!..

Nerde, Nerde seccâdeleeer?..
Kıble hangi yöndeydi bu evde?.. Ninem son gelişinde ne tarafa doğru namaz kılmıştı?..
Katlanır rahlenin nasıl açıldığını unuttum. Ve onun içinde açılan “Kitab”ın yüzümü ve içimi nasıl aydınlattığını…
İçim…
Aahhh, içim yanıyor.

Bugün bitti, gece de gidiyor…
Bir günüm daha bitti; ben, ben nereye gidiyorum?..
Gün gün, saat saat, dakika dakika ölüyorum… Gidiyorum…
Tükeniyorum;
Haberim var mı?..

Son tuttuğum orucu hangi iklimde bıraktım?.. Son kıldığım namaz hangi seccâdeyle katlandı?..
Merak ediyorum;
Kâbe hâlâ bekliyor mu beni?..
Bilmiyorum… Bilemiyorum.
Ama şundan emînim:
Mezarım beni bekliyor!

Olumlu yönden bakarsak, aslında bu duygu ve düşüncelerde îman ve ümit ışıkları var. Çünkü bir pişmanlık hissi görülüyor. Pişmanlık tövbeye, tövbe Hakk’a götürür. Burada hemen Yahyâ Kemal’i hatırlıyoruz: “Mâdem ki böyle duygularım kaldı, çok şükür.”

*

Şu Mesnevi beyitleri ibretlidir:

“Peygamberler dediler ki: Ümitsizliğe düşmek kötüdür. Allah’ın ihsan ve rahmetlerine son yoktur. Böyle bir ihsan sâhibinden ümit kesmek hiç de yaraşmaz. Bu rahmete el atın, yapışın. Nice işler vardır ki ilk önce güç görünür de sonradan kolaylaşır, o güçlük geçer gider. Ümitsizlikten sonra nice ümitler var. Karanlığın ardında nice güneşler var!” (Mesnevi, c. III, beyit: 2922-25)

Bu beyitlerde şu âyetlere işâret vardır: “Ey oğullarım, gidin Yusuf’u araştırın, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin” (Yusuf, 12/87). “Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah günahları bağışlar. Çünkü O, çok bağışlayan, çok esirgeyendir” (Zümer, 39/53).

Ümit ve inanç yüklü şiir ve şâirlerimiz daha çoktur. Âşık Veysel ve şiirlerinde bu özellik açıkça görülür. Allah’a inanmanın, her yerde O’nun tecellîsini görmenin mutluluğunu ifade eder.

Tam bir tevhid anlayışıyla seslenir. Allah’ın her nesnedeki varlığına, canın ve hayatın kaynağı olduğuna değinir. “O evveldir, O âhirdir, O zâahirdir, O bâtındır” âyetine tercüman olur.

Yağan yağmurda, açan çiçekte, Allah’ın kudret ve tecellisini görmenin hazzını duyar. Allah’ın mekândan münezzeh olduğunu, fakat her şeyi kuşattığını anlaşılır bir dille söyler.

Bir kudsî hadiste: أنا عند ظن عبدي بي “Ben kulumun zannına göreyim, kulum beni nasıl düşünürse öyleyim” buyrulur. Yani herkes O’nu istîdat ve kabiliyetine göre idrak etmektedir. Veysel ise, her mevcutta Allah’ın tecellîsini görmektedir.

Aşık Veysel’in şiiri şöyle:

Göz gezdirdim dört köşeyi aradım
Ne sen var ne ben var bir tâne Gaffâr
İstersen dünyâyı gez adım adım
Ne sen var, ne ben var, bir tane Gaffar

Coşar deli gönül misâl-i deryâ
Mecnun’a sahrada göründü Leylâ
Gördüğün güzellik hepisi Mevlâ
Ne sen var, ne ben var, bir tane Gaffâr

Her nesnede mevcud her cesedde can
Onın için dedik biz ona cânân
Evvel âhir O’dur, O’nundur ferman
Ne sen var, ne ben var, bir tane Gaffâr

Bahar gelir çiçek olur açılır
Zaman zaman yağmur olur saçılır
Ehl-i aşka mey görünür içilir
Ne sen var, ne ben var, bir tane Gaffâr

O cihana sığmaz O’ndadır cihan
O mekâna sığmaz O’ndandır mekân
O devrâna sığmaz O’ndadır devrân
Ne sen var, ne ben var, bir tane Gaffâr

Hayyam’a görünmüş kadehte, meyde
Neyzen’e görünmüş kamışta, neyde
Veysel’e görünür mevcud her şeyde
Ne sen var, ne ben var, bir tane Gaffâr.