Vuslatın 750. yılı
Prof. Dr. Süleyman Kızıltoprak
Son nefesini veren insan bedenini bu dünyada bırakıp mana alemine göçer ve Yüce Yaradan’a kavuşur. Bu kavuşma büyük bir sevinç demektir. İşte bu yüzden Mevlâna, son nefesini verdiği ana vuslat anı demiştir. O vakte Şeb-i Arus yani bayram günü ve düğün günü adı verilir.
Mevlâna Celaleddin Rumi, Yunus Emre, Hoca Ahmed Yesevi, Hacı Bayram Veli ve Hacı Bektaş Veli, Türk İslam tasavvufunun önde gelen âlimlerindendir. Her biri yaşadıkları bölgelerde önemli etkiler bırakmış ve bölge halkı tarafından sevgi ve saygıyla anılmaktadır. Bu hikmet sahibi velilerin, toplulukları peşinden sürükleyen birtakım kerametlere sahip oldukları bilinmektedir. Farklı tasavvufi geleneklere mensup olan bu alimler, aynı zaman diliminde farklı coğrafyalarda yaşamış olmalarına rağmen ve birbirleriyle hiç karşılaşamasalar da aralarında dikkat çeken benzerlikler bulunmaktadır.
Bu hikmet sahibi zâtların benzerlikleri ve arasındaki bazı maddi ve manevi bağları şu şekilde özetleyebiliriz:
Mevlâna, Yunus Emre, Hoca Ahmed Yesevi, Hacı Bayram Veli ve Hacı Bektaş Veli, hepsi de İslam tasavvuf geleneğine bağlılık göstermiş mistik liderlerdir. Eserleri evrensel mesajlarla dolu olan bu şahsiyetler eserleriyle o kadar bütünleşmişlerdir ki Mevlana deyince Mesnevisi, Yunus deyince de Divanı hemen akla gelir. Her biri, aşk, hoşgörü, birlik ve Tanrı’ya ulaşma, vahdeti vücud gibi temel tasavvufi prensipleri vurgulamış, kendi dillerinde eserler vermiş, tasavvuf düşüncelerini şiir ve manzum eserlerle ifade etmiştir. Başta Mevlâna ve Yunus Emre olmak üzere bahsedilen tüm tasavvufi alimlerin ortak söylemleri, aşk, sevgi ve hoşgörü temelinde, ötekileştirmeyen, birleştiren, kendilerini değil insanı merkeze alan evrensel mesajlar barındırmaktadır. Bu ortak temanın farklı coğrafyalarda aynı manada aynı dönemlerde yükselmesi önem taşımaktadır.
Mevlana, Hoca Ahmed Yesevi, Hacı Bayram Veli ve Hacı Bektaş Veli’nin tasavvufi düşünce sistemleri oldukça benzer olup, bu düşünce sistemi Tanrı’ya olan aşkın, insanın içsel dönüşümünün ve birlik bilincinin etrafında şekillenmiştir. Düşünce sistemleri benzer olsa da farklı tasavvufi tarikatların mensupları ve kurucularıdır. Mevlana, Mevlevilik, Hoca Ahmed Yesevi Yeseviye, Hacı Bayram Veli Bayramiye, Hacı Bektaş Veli ise Bektaşi tarikatının şeyhlerindendir. Tüm bu tasavvuf toplulukları temelde birdir ve aynı mana etrafında toplanmışlardır. Mana İslam’ın öğretilerini yaymak ve insanlara rehberlik etmektir. Bu amaçla Hakka ve halka hizmet gayesiyle çıktıkları yolda İslam’ın sancaktarı Türk milletinin tarih sahnesindeki varlığını güçlendirmişlerdir.
Mevlana ve Moğollar
Mevlana, “Benim nefesim alemde ne ateşler yakmıştır. Benim bu fânî sözlerimden ne bekâlar coşup zuhûr etmiştir.” diyerek yetiştirdiği binlerce insana hakikati görme, katılaşmış kalplerin titremesine de vesile olmuştur. Mevlevi kaynakları, Moğolların, Konya’ya zarar vermemelerini Mevlana’nın manevi büyüklüğüne bağlarlar. Moğolların gücü karşısında politik bir dil ve misyon belirleyen Mevlana Moğolların kalplerine dokunmuş ve onların da bazılarının Müslüman olmalarını sağlamıştır. Fîhi Mâ Fîh adlı eserde onların gönülleri kırık, güçsüz kuvvetsiz bir haldeyken Tanrı’nın inayetiyle güçlerini toparladıklarını, kuvvetlendiklerini belirtir. Onun dergahı sarp kaya kadar katı olan yürekleri bir mum haline getirecek kadar merhamet ve ihsanla doludur. Onun sözleri binlerce harami ve asiye hakikati gösteren bir ışık gibi yol gösterici olmuş, Moğolların İslâm dini ile tanışmalarına vesile olmuştur.
Mesnevi’nin öğretileri
“Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî Mesnevi-i Manevî,” kısaca “Mesnevi” olarak bilinen eser, Mevlâna Celaleddin Rumi’nin en önemli yapıtlarından biridir. Bu kıymetli eser, Mevlâna’nın öğretilerinin, hikayelerinin, ahlaki öğütlerinin ve şiirlerinin günümüze kadar aktarılmasını sağlamış bir yol göstericidir. Türk edebiyatının en uzun ve en değerli eserlerinden biridir. Toplamda altı ciltten oluşur ve her cilt, ortalama olarak yedi yüz ila bin beş yüz beyit arasında değişen uzunluktaki bölümlerden meydana gelir.
Eserde, aşk ve sevgi, İslam’a ve ahlaki değerlere bağlılık, hayatın anlamı ve kâinat bilinci, tasavvufi düşünceler, evrensel birlik, Tanrı’ya ulaşma ve insanın içsel dönüşümü gibi temel konular işlenir. Hikayeler, eşyalar, hayvanlar ve insanlar arasındaki ilişkiler aracılığıyla bu temel konular ele alınır.
Bu kıymetli eser Mevlâna’nın öğrencisi Hüsameddin Çelebi’nin Mevlana’ya sorularının cevaplarından oluşmuş, bu sebeple sohbet tarzında yazılmıştır. Eserde çokça öğüt, hikâye ve şiirin bulunması bunu kanıtlar niteliktedir. Mevlana’nın şiirsel dilinin ve derin tasavvuf düşüncesinin bir yansıması olan Mesnevi, aruz ölçüsü kullanılarak yazılmıştır ve birçok farklı konu ve temayı içerinde barındırır. Aynı zamanda felsefi düşünce, ahlaki öğütler ve mistik anlatılar, zengin bir üslupla birleştirilmiştir.
“Mesnevi” Mevlâna’nın yaşadığı dönemde ve sonraki yıllarda toplum üzerinde büyük bir etki yaratmıştır ve günümüzde dahi hem edebi hem de dini bir başyapıt olarak kabul edilmektedir. Dünya genelinde birçok dilde okunan, incelenen ve sevilen, insanlığa kılavuz olan bir eser olarak öne çıkmaktadır.
Mevlana’nın evrensel mesajları
Büyük Türk mutasavvıfı ve mütefekkiri Mevlâna Celaleddin Rumi’nin bugün hala etkili bir düşünür olarak kabul edilmesinin birçok nedeni vardır:
Mevlâna’nın öğretileri, hoşgörü, sevgi, birlik ve insanlık değerleri gibi evrensel mesajları içermektedir. Bu mesajlar, farklı kültürlerden ve inançlardan insanlar arasında geniş bir kabul görmüştür. Mevlâna, mistik düşünce ve derin felsefi yaklaşımlarla bilinir. Onun düşünceleri, insanın içsel dünyasına, sevgiye ve birliğe odaklanır. Bu mistik boyut, onun düşüncelerini zamanın ötesine taşır ve evrensel kılar.
Aşıklar sultanının yazdığı şiirler, duygu yüklü ve etkileyici bir dilde yazılmıştır. Bu şiirler, estetik ve duygusal bir zenginlik taşır. Sanatın ve edebiyatın gücü, onun mesajlarının daha geniş kitlelere ulaştırmasını sağlamıştır. Bu mesajlar, farklı kültürlerden ve inançlardan insanlar arasında oldukça popüler olmuş, geniş bir coğrafyada kabul görmüştür.
Mevlâna’nın kurduğu Mevlevilik tarikatının sembolü olan semazenlik geleneği, müzik ve dansın birleşiminden oluşan sema ritüelleri ile bilinir. Bu ritüeller, manevi bir deneyimi simgeler ve Mevlâna’nın öğretilerini somutlaştırır. Aynı zamanda eserleri, zaman içinde birçok dile çevrilen Mevlâna dünya genelinde geniş bir okuyucu kitlesine ulaştı. Bu, Mevlevilik düşüncesinin daha geniş kitleye ulaşmasına olanak tanıdı.
Mevlâna’nın öğretileri, sadece dini bir çerçevede değil, aynı zamanda kültürel ve sosyal düzeyde de etkileşime neden olmuştur. Mevlâna’nın hoşgörü ve birlik vurgusu, farklı kültürlerin ve toplulukların bir arada yaşaması için önemli bir temel oluşturmuştur. Bu durum Anadolu’da farklı etnik gruplar arasındaki ilişkilerin daha uyumlu bir şekilde gelişmesine katkı sağlamış, bunun en güzel örneği olarak ise Mevlâna’nın Anadolu halklarının Türkleşme sürecine katkısı verilmektedir.
Mevlâna Celaleddin Rumi’nin Türkçe eserleri, Anadolu Türkçesinin gelişiminde etkili olmuş, şiirleri, Anadolu’da Türk edebiyatının zenginleşmesine katkı sağlamış, düşünceleri ise Anadolu’da çeşitli kültürlerin ve toplulukların bir arada yaşadığı dönemlerde birleştirici bir rol oynamıştır. Özetle Mevlana’nın evrensel mesajları, hoşgörü, birlik ve sevgi temaları, Anadolu’nun zengin kültürel mozaiğinin oluşumuna ve Türkleşme sürecine katkı sağlamıştır.
Eserlerinin çoğunluğunda evrenin bütünlüğünü vurgulayan Mevlâna’ya göre, Tanrı’nın varlığı her şeyde mevcuttur. Bu felsefe, “Vahdet-i Vücud” olarak adlandırılır ve tüm varlıkların aslında bir olduğunu ifade eder. Yine aynı düşünce altında Mesnevi’de İnsanlık Ailesi kavramından bahsedilir. Mevlâna’nın öğretileri, tüm insanların bir aile olduğunu ve bu nedenle birbirine hoşgörüyle yaklaşması gerektiğini vurgular. Felsefede ırk, dil veya din farkı gözetmeksizin tüm insanların eşit olduğuna inanılır. Mesnevi’ye göre gerçek bilgelik ve anlayış sadece akıl yoluyla değil, aynı zamanda duygusal zekâ ile de elde edilir.
Mevlâna’nın mesajları, insanların içsel bir dönüşüm ve daha yüksek bir bilince ulaşma çabası üzerine odaklanmaktadır. Bu nedenle, Mevlâna’nın öğretileri sadece bir kültür veya din grubuna ait olmaktan ziyade, tüm insanlığa aittir. Günümüzde bu mesajlar bu sebeple dünya genelinde birçok insan tarafından önemsenmekte ve paylaşılmaktadır.
İnsan-ı kâmil olmak
Mevlânâ’nın etik öğretileri, temelde ontolojik bir ilişki kurarak “Allah”, “insan” ve “evren” arasındaki bağlantıyı vurgular. Bu bağlantı, genellikle “aşk”, “teslimiyet” ve “tevhit” kavramlarıyla tanımlanan dinamik bir etik öğretidir. Mevlânâ’ya göre, ahlaki ve manevi potansiyeliyle insan varlık piramidinin en üstünde yer alır. İnsanın temel sorumluluğu, bu potansiyeli açığa çıkarmak ve mükemmel bir insan olmaktır. Yani insan-ı kâmil olmaktır.
Olgunlaşmış bir insan, bedensel isteklerin esaretinden kurtulmuş, Allah’ın bahşettiği ruh ve kalbi takip ederek kendini gerçekleştirmiş ve bilinçli bir etik özne olmuştur. Bezm-i Elest’teki ahdi doğrultusunda insanoğlu ahlaki ve manevi gelişimini tamamlayarak “Hz. İnsan” payesini elde etme yoluna girer. Allah ile birlik/tevhit bilinci içinde nefsine üstün gelmiş ve ebedi mutluluğu yakalamıştır. O kişi, ilahi aşkla kalbini kötü duygulardan arındırarak güzel huylar ve faziletlerle donatan bir örnek insan olmuştur.
Bu engin ahlak öğretisi, “haz”, “fayda”, “görev” temelli etik sistemlerden ve “akıl” ve “irade” gibi değerlere bağlı geleneksel erdem etiğinden farklıdır. Bu ise Mevlana’nın ifadesiyle “aşk”, “teslimiyet” ve “tevhit” bilinci üzerine inşa edilen bir “gönül veya aşk etiği” olarak adlandırılabilir.
Bu yüzden son nefesini veren insan bedenini bu dünyada bırakıp mana alemine göçer ve Yüce Yaradan’a kavuşur. Bu kavuşma ise büyük bir sevinç demektir. İşte bu yüzden Mevlâna, son nefesini verdiği ana vuslat anı demiştir. O vakte Şeb-i Arus yani bayram günü ve düğün günü adını vermiştir.
Hz. Mevlana’nın ahirete intikal edişinin 750. sene-i devriyesinde hoşgörü, sevgi ve aşkla inşa ettiği gönül saltanatı hala dimdik ayakta durmaktadır. Bu uzun süre içinde pek çok saltanat çökmüş, imparatorluklar tarihe karışmış, isimleri unutulmuş devlet adamları ve liderler bu dünyadan ayrılmıştır. Ancak 750 yıl sonra dahi, öğretilerine ve kılavuzluğuna ihtiyaç duyduğumuz büyük bir mütefekkir ve gönül eri olan Mevlâna Celaleddin Rumi ise ölümsüzlüğün sırrına vakıf olarak, vuslatının üzerinden geçen bunca yıla rağmen tüm dünyada hep hayır, dua ve hayranlıkla anılmaktadır. Bu vesile ile gönül sahibi bir dost Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’yi vuslatın 750. yılında dua ve rahmetle yad ediyor, öğretilerinin tüm dünya insanına ders olmasını temenni ediyorum.
https://www.star.com.tr/acik-gorus/vuslatin-750-yili-haber-1837764/