Gönlünde eğer taklidin süsü bent oldu ise
Gözyaşın çağlayıp da yıksın o bendi
(490) Taklit her değerli işin afetidir
Dağ gibi görünse de ancak saman kadar değerlidir
Kör bir aslanın öfkesinden ne olur
O göz değil ancak bir et parçasıdır
Konuştuğu sözler isterse kıldan ince olsun eğer taklit ise
Hâlini anlatmaya muktedir olmaz ancak kıylükal denir
Taklit sözlükte şu anlamlara geliyor. Benzemeye veya benzetmeye çalışma. Benzetme, benzerini yapma. Aslının benzeri olarak yapılmış şey. Bir şeyin sahtesini yapma. Bir şeyin sahtesi. Başka birinin fikir ve görüşlerine tahkiksiz uyma, onun gibi hareket etme. Eğlenmek veya eğlendirmek maksadıyla başkalarının söz ve davranışlarını tekrarlama. Terim olarak, bir şeyin hakikatine eremeyecek, buna muktedir olmayan bir insanın o konuda yetkin bir kişinin izini takip etmesi demektir. Dini bir ıstılah olarak ele alındığında zıddı olan mefhum ile daha belirgin hâle gelir. Taklidin zıddı “tahkiktir. Tahkik, hakikatine ermek, gerçeği araştırmak, gerçekleştirmek demektir.
Bu beyitlerde geçen “taklit” bunlardan farklı bir anlam yüklenmiştir. Sahtecilik yapmayı ifade etmektedir. Mesnevi’nin muhtelif yerlerinde tasavvufa karşı olanlara yapılan tariz kadar bu alanın sahtecilerine, suiistimal edenlerine hücum edildiği görülür.
Taklitçi tasavvufun soyut düzleminde aklının ermediği gönlünün yetmediği şeyleri taklit ederek kendini değerli ve üstün göstermeye çalışan kişidir. Cezbeye düşemediği hâlde cezbeye düşmüş gibi yapar. Tasavvuf terimlerini gelişigüzel kullanarak kendine bir paye verilmesinin peşine düşer. Keramet gösterebilirmiş gibi bazı eylemlerini keramet gibi göstermeye çaba sarf eder.
Bu beyitlerde bu sahteciliğe karşı söylenen tarizler vardır. Öncelikle taklitçiliğin gerçeğe ulaşmanın önünde bir set olduğu söyleniyor. Taklitçiliği sürdürdüğün müddetçe işin hakikatine ulaşamayacaksın deniyor. Taklit tıpkı suyun akışını engelleyen “Bir bent” gibidir. Bu bendi ancak gözyaşı çağlayanı yıkabilir. Taklit samimiyetsizliktir. Gözyaşı tam aksine samimiyetin üst noktasıdır. Sadece tasavvufta değil “taklit her değerli işin afetidir” ifadesinde bu hastalığın zararı genelleştiriliyor. Öfkesi sahte, şefkati sahte, muhabbeti sahte olan “kör bir aslan gibidir” Aslında aslanlık kabiliyeti olan birinin bu kabiliyetini kaybetmesidir. Söylediği ne kadar değerli ve ince şeyler olursa olsun ancak “kıylükal” kadar değersiz ve önemsizdir.
Sanki sözlerinde mestanelik edası var
Ama mey ile arasından bir hayli yol var
Su içmeyen ırmak yatağı gibi suyu taşır
Suyu içenler ancak susamışlardır
İşte bu yüzden su durmaz hep akar
Susamış değildir ve su içmez ırmaklar
Bazen ney gibi feryat figan eder
Ney gibi başkasından hikâye eder
(gayrın acısıyla acı izhar eder)
Taklitçi ilahi aşkla aklı başından gitmiş kişilerin edasıyla “mestane” konuşur. Ama neyin inleyen sesinden bile fersahlarca uzaktadır. Taklitçi, içinde su taşıyan ama susamak su içmek gibi özellikleri olmayan ırmaklara benzer. Söyledikleri ne kadar değerli olursa olsun çıktığı ağıza etkisi yoktur. İşin sadece sözünde sohbetindedirler. Irmağın su taşıması gibi bu yolda yürümüş büyüklerin sözlerini menkıbelerini nakleder dururlar. Ama suyu içen susayanlardır. Bazen ney gibi ağlayıp inledikleri görülür. Ney gibi başkasının nefesiyle ağlayıp inlemektedirler.
Nevha-ger matem-keşi taklit eder
Feryadını hep tamahı tecdit eder
Yanık sözler söyler acı ve hüzün anlatır
Ama ne yanık bir gönlü vardır ne yakası yırtılandır
Muhakkik ile mukallidin ayrımı Davut ve ses gibidir
Biri Davut’un kendisidir diğeri sadece seda
Bu beyitlerde taklitçiye söylenen tarizlerin dozu iyice artar.
Ney gibi ağlayıp inler görünen taklitçi acıyı içinde gerçekten hissetmeyen sadece o sesleri taklit eden biridir. Taklitçi matem çeken birini taklit eden nevha-gerdir. Bu kelime cenaze evlerinde parayla tutulan ağlayıcı demektir. Cenaze sahipleri ölen kişinin ardından yas tutulduğunu, matem çekildiğini, rahmetlinin ne kadar sevilen biri olduğunu göstermek için parayla ağlayıcı tutar. Bu işi meslek edinmiş şahıslar cenaze evine gelir, ağlayıp inleyerek matem tutuyormuş görüntüsü verirler.
Matemin de sahteciliği olur mu? Demek ki oluyormuş.
Taklitçinin ağlayıp inlemesi tıpkı para karşılığı matem tutan şahısların ağlamasına benzer. Çünkü onun yaptığı da dünyalık elde etmek içindir.
Taklidin “tamah” gibi yedi büyük günahtan açgözlülüğe bağlanması da son derecede dikkat çekicidir.
(500) Sözlerinin asıl kaynağı gönül yangını birinin
Hile ve aldatmadır amacı diğerinin
Taklit edenin nalesine itibar etmezler
Yükü öküz çeker ama kağnı iniler
Taklitçiye hiç sevap yoktur da denemez
Hesaplarsan nevha-ger de ücretsiz ağlamaz
Gerçekten ağlayıp inleyen ile taklitçinin aralarındaki fark hile ve gerçek arasındaki fark kadardır. Biri aldatmak için ağlamaktadır. Diğeri ise gönül yangının verdiği acıdan.
Bu aldatmaya yönelik ağlamak da bir nevi karşılığını bulacaktır. Hileye kananların gösterdikleri itibar verdikleri değer taklitçinin ücreti sayılmalıdır. Tıpkı cenaze evlerinde ücreti mukabili ağlayanların yaptıklarına karşılık aldıkları ücret gibidir.
Kâfir de mümin de “Allah” der elbette
Ama arada fark var apaçık
Fakirin zikri duası ekmek içindir belki
Muttakinin zikri duası can azığı
Eğer fakir söylediği sözün farkında olabilseydi
Gözünde azın da çoğun da kalmazdı hiçbir önemi
Ekmek için dolayan diline virdi zikri
Say ki saman için Mushaf taşıyan köylü merkebi
Dudağındaki söz kalbine bir ışık salsaydı
Zerrelere ayrılır parçalanırdı kalıbı
Şeytanın adı büyücünün işine yarar
Senin muradın da Hakkın adıyla para devşirmek
Söz buradan başka bir noktaya gider. Dua ve zikir dünya talebi için olmamalı. Bazıları ekmek için dua ve zikir etse de muttakilerin dua ve zikri ekmek değil “can azığı” içindir. Beyitte geçen “can azığı” tabirinden insanın bedenini besleyen maddi şeylerin dışında ruhunun beslenmesi için gerekli olan şeyleri anlamak gerekir. “Ekmek” ile “Can azığı” arasındaki büyük uçuruma dikkatleri çekerek
Dua ve zikir ile kimden ne istendiğinin bilincinde olmalıdır. “Söylediği sözün farkında olabilseydi gözünde azın da çoğun da hiçbir önemi kalmazdı” denmesi işte bu bilince bir nevi davettir. O söz o kadar önemli bir sözdür ki dudaklarından döküldüğü anda bedenini zerrelere ayıracak bir kudrete sahiptir.
“Saman için Mushaf taşıyan köylü merkebi” bir Kur’an-ı Kerim ifadesidir. Kitap yüklü merkep olmak taşıdığı bilginin değerini ve önemini idrak etmekten aciz olan demektir. Kitaplar insanın ruhunu yüceltmek, hakikate erdirmek, bilinç sahibi olmak içindir. “Can azığıdır” Aksi ise ödülü sadece saman olan merkebin emeğidir.
Hakkın adını, dua ve zikri velev taklit yoluyla olsa dahi para devşirmek, maddi menfaat temin etmek, dünyalık kazanmak niyetiyle sakın ama sakın söyleme. Şeytanın adıyla sihir ve büyü yapanların durumuna düşmüş olursun.
*