MEVLEVİLİK ve KUTLU MİRAS
Hüsamettin TURAK
Tokat Milli Eğitim Müdür Yardımcısı
Hz. Mevlâna bir yol eridir.Onun güzergahı sonsuzluk âlemidir.Rızkı aşk, tadı rahmanidir. Bu ilahi terennüm ona nispetle Mevlevilik unvanıyla sunulmuştur.Öyle ise nedir bu Mevlevilik? Mevlevilik; tamamen sevgi ve hoşgörü üzerine kurulmuş bir müessesedir. Hazreti Mevlâna, Yaradan’a gönül veren, bütün dünyadaki yaratıkları Yaradan’dan ötürü sevmeyi ve bizlere sevgiden söz etmeyi öğreten bir aşk piridir.
Denizi bir testiye dökersen ne kadar alır? Bir günün kısmetini.
İşte deniz nasıl testiye kabın genişliği kadar sığarsa Mevlâna da kelime kalıplarına ve bizim idrakimize, istidadımız nispetinde sığar. Zaten Mevlâna en kuvvetli, en üstün idrakin de ötesindedir.
Aşık ol aşık, aşkı seç ki sen de seçilmiş bir insan olasın diye seslenir.
Kendi varlığından geçerek Allah’ta fani olmak; yani Allah’a tam bir gönül bağlamak Allah’a giden en kısa yoldur. Gönlünü Hakka vermiş bir insanın artık kendi benliği kalmamıştır. Varlıkta yokluğu görmüştür.O’nunla bakar, O’nunla yürür, O’nunla duyar, O’nunla konuşur hâle gelmiştir.
Mevlâna cihana sığmayan bir dosttur. Güzeli, doğruyu, iyiyi, aşkı, hakikati arayanlara müjdeler veren lâhutî sestir. Zulmette kalanlara teselli sunan Rahmani sedadır. Ayrılıktan inleyenlere şifa bahşeden devalı nefes, insana insanı öğreten bir öğretmendir. Her şeyin insanda olduğunu ve tüm evrenin insanın emrine verildiğini ilan eden bir tercümandır. Mevlâna büyük bir Hak aşığıdır. Aşkın efendisidir. Aşkta yok olmuştur. Bizzat aşktır. Aşkın ne olduğunu soranlara; “Benim gibi ol da bil, ister nur olsun, ister karanlık, O, olmadıkça, onu tamamıyla bilemezsin.” buyurur.
İnsan düşüncesine yepyeni bir mesaj veren ve İslam düşünürlerinin fikir ve sistemlerini, inanç akidelerini ruh, akıl ve sevgi üçgeni içinde sunan, insanlığa ahlak, din, ilim ve akıl yolunda heyecan katarak yeni ufuklar açan Mevlâna Celâleddin-i Rûmi, müstesna yüce bir varlık, ilahi bir ışık, manevi bir güneştir. Onun insan düşüncesine verdiği en büyük mesaj Aşk, Sevgi ve Birliktir.
O, bir veli hüviyetiyle gönülleri coşturmuş, insan aklını nur ile yıkamış, akıl ve gönülleri kirden ve ikilikten kurtarmış ve temizlemiş bir mürşittir. O, hiçbir şeyi inkar etmez, ama her şeyi birleştirir, bütünleştirir ve sevdirir. O kimseyi ayrı görmez; Çünkü O, her şeyin Allah’ın zuhur ve tecellisi olduğunu bilir ve bunu gönlüne ve insan aklına hâl olarak yansıtır.
Mevlâna, aziz ve yüce bir üstattır. Tek başına bir sistemdir, bir hayat ve düzendir. Ahlakı, ilmi, hikmeti, sevgisi, aklı, tavrı, idraki, davranışları ve her şeyi ile yüceliği öğreten bir muallimdir. Peygamber’in gerçek temsilcisi, aşkın ve aklın en yüksek öğesi ve gerçeğidir.
İnsan yaratılmışların en şereflisidir düsturuyla; her dilden, her dinden, her renkten insanı kucaklayan Hz. Mevlâna sevginin, barışın, kardeşliğin, hoşgörünün sembolüdür.
Bugün Mevlâna insanlığın ortak değeri olmuştur. Bütün insanlık O’nun kutlu mirasına sahip çıkıyor.Aşkı, vecdi, cezbeyi, semayı ve mesajını konuşuyor. O’nun mübarek bedeni aslına döndü ama, eserleri ile insanlık hala aydınlanmaya, gönül dünyalarını açtığı pencereden seyretmeye devam ediyor. Ona minnet, şükran ve rahmet dileklerimizi yüce kat aracılığı ile sunarken bize bıraktığı mirasını kısaca tanıtmayı da bir vefa borcu olarak düşünüyorum.
Hüsamettin TURAK*
Mevlâna’nın Kutlu Mirası:
Mesnevi:
Mesnevi klasik doğu edebiyatında, bir şiir tarzının adıdır. Edebiyatta aynı vezinde ve her beyti kendi arasında ayrı ayrı kafiyeli nazım türüne Mesnevi adı verilmiştir. Uzun sürecek konular veya hikayeler şiir yoluyla anlatılmak istendiğinde, kafiye kolaylığı nedeniyle mesnevi türü tercih edilirdi.
Mesnevi her ne kadar klasik doğu şiirinin bir türü ise de, “Mesnevi” denildiği zaman akla “Mevlâna’nın Mesnevi’si” gelmektedir.
Mevlâna Mesnevi’yi Hüsameddin Çelebi’nin isteği üzerine yazmıştır. Kâtibi Hüsameddin Çelebi’nin söylediğine göre, Mevlâna, Mesnevi beyitlerini Meram’da gezerken, otururken, yürürken, hatta semâ ederken söylermiş. Çelebi Hüsameddin de yazarmış. Mesnevi’nin dili Farsça’dır. Halen Mevlâna Müzesi’nde teşhirde bulunan 1278 tarihli, elde bulunulan en eski Mesnevi nüshasına göre beyit sayısı 25618 dir.
Mesnevi’nin Vezni:
Fâ i lâ tün – fâ i lâ tün – fâ i lün ‘dür.
Mevlâna 6 ciltlik Mesnevi’sinde tasavvufi fikir ve düşüncelerini, birbirine ulanmış hikayeler halinde anlatmaktadır.
Dîvân-ı Kebir:
Divân şairlerinin şiirlerini topladıkları deftere denir. “Divân-ı Kebir “Büyük Defter” veya “Büyük Divân” manasına gelir.
Mevlâna’nın çeşitli konularda söylediği şiirlerin tamamı bu divandadır. Divân-ı Kebir’in dili Farsça olmakla beraber, içinde Arapça, Türkçe ve Rumca şiire de yer verilmiştir. Divân-ı Kebir 21 küçük divân (Bahir) ile rubâî divânının bir araya getirilmesi ile oluşmuştur. Divân-ı Kebir’in beyit sayısı 40.000’i aşmaktadır.
Mevlâna Divân-ı Kebir’deki bazı şiirlerini Şems Mahlası ile yazdığı için bu divâna Divân-ı Şems de denmektedir. Divânda yer alan şiirler vezin ve kafiyeler göz önüne alınarak düzenlenmiştir.
Mektûbât:
Mevlâna’nın başta Selçuklu hükümdarlarına ve devrin ileri gelenlerine nasihat için, kendisinden sorulan ve halli istenilen dini ve ilmi konularda açıklayıcı bilgiler vermek için yazdığı 147 adet mektuptur.Mevlâna bu mektuplarında, edebi mektup yazma kaidelerine uymamış, aynen konuştuğu gibi yazmıştır. Mektuplarında “kulunuz, bendeniz” gibi kelimelere hiç yer vermemiştir.
Hitaplarında mevki ve memuriyet adları müstesna, mektup yazdığı kişinin aklına, inancına ve yaptığı iyi işlere göre kendisine hangi hitap tarzı yakışıyorsa, onu kullanmıştır.
Fîhi Mâ Fih:
Fîhi Mâ Fih “Ne varsa içindedir” manasına gelmektedir. Bu eser Mevlâna’nın çeşitli meclislerde yaptığı sohbetleri içermektedir. Bunların oğlu Sultan Veled tarafından bir kitapta toplandığı sanılmaktadır. Eser 61 bölümden oluşmaktadır. Bu bölümlerden bir kısmı, Selçuklu Veziri Süleyman Pervane’ye hitaben kaleme alınmıştır. Eserde bazı siyasi olaylara da değinilmiştir. Bu nedenle bu eser tarihi açıdan da büyük bir önem taşımaktadır.
Eserde cennet ve cehennem, dünya ve ahret mürşit ve mürit, aşk ve sema gibi konular işlenmiştir.
Mecâlis-i Seb’a: (Yedi Meclis)
Mecâlis-i Seb’a adından da anlaşılacağı üzere Mevlâna’nın yedi meclisinin, yedi vaazının toplanmasından meydana gelmiştir. Mevlâna’nın vaazları, Çelebi Hüsameddin veya oğlu Sultan Veled tarafından not edilmiş ancak özüne dokunulmamak kaydı ile eklentiler yapılmıştır. Eserin düzenlenmesi yapıldıktan sonra, Mevlâna’nın tashihinden geçmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Şiiri amaç değil, fikirlerini söylemede bir araç olarak kabul eden Mevlâna, yedi meclisinde şerh ettiği hadisleri şu konulara ayırmıştır:
- Doğru yoldan ayrılmış toplumların hangi yolla kurtulacağı
- Suçtan kurtuluş, akıl yolu ile gafletten uyanış
- İnanç’daki kudret
- Tövbe edip doğru yolu bulanların Allah’ın sevgili kulu olacakları
- Bilginin değeri
- Gaflete dalış
- Aklın önemi
Bu yedi mecliste, asıl şerh edilen hadislerle beraber 41 hadis daha geçmektedir. Mevlâna tarafından seçilen her hadis içtimaidir. Mevlâna, yedi meclisinde her bölüme “hamd-ü sena” ve “münacat” ile başlamakta, açıklanacak konuları ve tasavvufi görüşlerini hikaye ve şiirlerle cazip hale getirmektedir. Bu yol Mesnevi’nin yazılışında da aynen kullanılmıştır.
Tokat – Kümbet Dergisi