YENİKAPI MEVLEVÎHÂNESİ”YLE İLGİLİ KAYNAKLARA BİR İLÂVE:
KEMÂLEDDİN EFENDİ”NİN TERÂCİM-İ AHVÂL“İ*
ÖZET
Bu yazıda, önce Yenikapı Mevlevîhânesi”yle ilgili temel kaynaklardan bahsedilmiş, ardından bu Mevlevîhânenin şeyhleri hakkında bilgi veren, fakat bugüne kadar gün yüzüne çıkmamış bir eser olan Kemâleddin Efendi”nin Terâcim-i Ahvâl“i tanıtılmış ve Latin harfleriyle ilgililerin dikkatine sunulmuştur. Eser, şeyh âilesine mensup biri tarafından yazılması ve satır aralarında ilginç bilgilere yer vermesi yönüyle önemlidir.
Anahtar Kelimeler: Yenikapı Mevlevihanesi, Mehmed Kemâleddin Efendi, Osman Salahaddîn Dede, Terâcim-i Ahvâl.
ABSTRACT
In this paper, the main sources related to Yenikapı Mevlevihane are mentioned first, and then Kemalettin Efendi`s not so known Teracim-i Ahval which gives information about the sheikhs of this Mevlevihane is introduced and put forward to the attention of people interested in new writing . This literary work is of great importance in terms of being written by a person related to sheikh family and giving some interesting information between the lines.
Key Words: Yenikapı Mevlevihane, Mehmed Kemâleddin Efendi, Osman Salahaddîn Dede, Terâcim-i Ahvâl.
GİRİŞ
Türk kültür, sanat ve mâneviyat tarihinin çok önemli merkezlerinden biri olan Yenikapı Mevlevîhânesi ile buranın şeyhleri ve mensupları hakkında, konuyla ilgili birçok umumî kaynakta bilgi bulmak mümkündür. Hatta bunun ötesinde Yenikapı Mevlevîhânesi, tarihte hakkında müstakil eser yazılmış neredeyse tek Mevlevîhânedir denilebilir. Bu yazıda öncelikle, Yenikapı Mevlevîhânesi”yle ilgili temel kaynaklardan bahsedilecek, ardından bu Mevlevîhânenin şeyhleri hakkında bilgi veren ve fakat bugüne kadar gün yüzüne çıkmamış bir eser olan Kemâleddin Efendi”nin Terâcim-i Ahvâl“i tanıtılacak ve Latin harflerine aktarılarak ilgililerin istifadesine sunulacaktır.
İlgililerce bilindiği üzere, umûmî kaynaklar hâriç tutulursa, Yenikapı Mevlevîhânesi”yle alâkalı yazılmış eserlerin başında İhtifalci Mehmed Ziya Bey(1871-1930)”in Merâkiz-i Mühimme-i Mevleviyyeden Yenikapu Mevlevîhanesi (İstanbul, 1329/1913) isimli çok önemli kitabı gelmektedir. Kendisi de bir Yenikapı mensubu olan Mehmed Ziya Bey bu eserinde Mevlevîhânenin kuruluşundan başlayarak sırasıyla şeyhleri ve mensupları hakkında doğru ve ayrıntılı malumat vermiştir. Bu eser ayrıca, özellikle XIX. yüzyılın tarihî, sosyal, kültürel, hatta siyasî hayatı hakkında da çok mühim bilgiler ihtiva etmektedir[1].
Konuyla ilgili göz ardı edilemeyecek önemli kaynaklardan biri de Defter-i Dervîşân“dır. Bu eser; Yenikapı Mevlevîhânesi merkez olmak üzere dönemin tarihî, tasavvufî, siyasî ve ictimâî olaylarına dair çeşitli kayıtları ihtivâ eden iki ciltlik bir çeşit günlüktür. Eserde yer yer dergâha gelen ve intisap eden dervişlerin adları, dergâha geliş ve burada muhtelif mertebeleri kazanma tarihleri, İstanbul”da ve bazı Mevlevîhânelerde meydana gelen çeşitli olaylar ve bazı şeyhlerin vefat tarihleriyle bir kısım aile mensuplarına dair önemli tarihler kaydedilmiştir. Bu defter, Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerinden Ali Nutkî Dede (1762-1804) tarafından yazılmaya başlanmış, onun vefatından sonra da sırasıyla şeyhlik makamına gelenler benzer kayıtları tutmayı devam ettirmişlerdir. Eserin ilk cildinin müellif hattıyla olan ve bilinen tek yazma nüshası Süleymaniye Kütüphanesi Nafiz Paşa Bölümü 1194 numaradadır. Defter-i Dervîşân”ın Abdülbâkî Nâsır Dede (1765-1821) ve daha sonra gelen şeyhler tarafından yazılan 2. cildinin aslı bu âilenin neslinden gelen Bâkî Baykara”dadır. Bu cildin fotokopi bir nüshası da TDV İslam Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi”nde 18112 numarada bulunmaktadır.
Yenikapı Mevlevîhânesi hakkında bilgi içeren diğer bir önemli kaynak da yine şeyh ailesinden ve bu tekkede aşçıbaşılık görevi yapmış olan Sahîh Ahmed Dede(1742-1813)”nin Mecmûatü”t-Tevârîhü”l-Mevleviyye isimli eseridir. Bu mecmua, umûmî bir Mevlevîlik tarihi olmakla birlikte; yazarın Yenikapı Mevlevîhânesi şeyh ailesinden olması yönüyle eserde, sık sık bu tekkenin şeyhlerine, mensuplarına ve tekkede meydana gelen olaylara dair önemli bilgiler verilmektedir. Hatta yer yer bazı olayların günü, saati ve oluş şekli bile nakledilmektedir. Özellikle Mevlevîlik tarihi açısından önemli olan bu eser, bazı sosyal ve kültürel anekdotları da ihtiva etmekte, ancak içindeki bazı tarihlerde kimi zaman yanlışlara da rastlanmaktadır. Muhtelif kütüphanelerde yazma nüshaları da bulunan bu mecmuanın Konya nüshasından hareketle Latin harfli baskısı da yapılmıştır (Sahîh Ahmed Dede, 2003).
Bunlardan başka Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerinden bazıları ile ilgili münferiden yazılmış iki eser daha vardır ki bunlara da kısaca işaret etmeden geçemeyeceğiz. Bunlardan birincisi, Hasîrî-zâde Mehmed Elif Efendi tarafından yazılmış Tenşîtü”l-Muhibbîn bi-Menâkıbı Hâce Hüsâmeddîn isimli eserdir. Elif Efendi bu eserin ikinci kısmında kendisinden feyiz aldığı, şeyhi Osman Salâhaddîn Dede Efendi”nin doğumundan vefatına kadar hayatını anlatmış ve eserlerinden bahsetmiştir. Salâhaddîn Dede”yle ilgili derli toplu bilgilerin yer aldığı bu risale gerçekten konuyla ilgili yararlanılabilecek kaynaklardan biridir[2]. Bu tarzda yazılmış bir risâle de Mevlevîhânenin sondan bir önceki şeyhi olan Mehmed Celâleddîn Dede ile ilgilidir. Yenikapı Mevlevîhânesi Post-nişîni Şeyh Celâleddîn Efendi Merhûm ismini taşıyan bu eser, Celâleddîn Dede”nin yetiştirmesi olan Tâhirü”l-Mevlevî tarafından kaleme alınmıştır. Risâlede, Şeyh Celâl Efendi”nin vefatı ile ilgili ayrıntılı mâlûmat ve sonda da Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerini ve şeyhlik sürelerini gösteren Ahkar mahlaslı Zühdî Bey”in bir manzûmesi bulunmaktadır (Mehmed Tâhir, 1326)[3].
MEHMED KEMÂLEDDİN EFENDİ
Terâcim-i Ahvâl“in müellifi, Hacı Kemâl Efendi diye de bilinen Mehmed Kemâleddin Efendi; Yenikapı Mevlevîhânesi”nin meşhur şeyhlerinden Abdülbâkî Nasır Dede”nin torunu, Osman Salâhaddîn Dede”nin oğludur. Muhtemelen şeyh olmaması ve genç yaşta vefat etmesinden dolayı kaynaklarda kendisiyle ilgili neredeyse hiç bilgi yoktur. 1855 yılı civarında, muhtemelen Yenikapı Mevlevîhânesi”nin harem dairesinde dünyaya gelmiş, ilk ve temel eğitimini de buranın şeyhi olan babasından almıştır. Osman Salâhaddîn Dede”nin 12 Şubat 1887″deki vefatından sonra şeyhlik makamına, iki oğlundan büyüğü olan Mehmed Celâleddîn Efendi (1849-1908) atanmıştır. Şeyh Celâleddîn Efendi ise, o sırada otuzlu yaşlarda olan küçük kardeşi Kemâleddîn Efendi”yi dergâhta şeyhlikten sonra en yüksek makam olan ser-tabbahlık yani aşçıbaşılık görevine getirmiştir. Böylece Kemâleddîn Efendi, dergahın bir anlamda idarî işlerinden ve dervişlerin yetişmesinden sorumlu hale gelmiştir. Ayrıca dergâhın vakıfları da Kemâl Efendi”nin sorumluluğuna verilmiştir. Aslında Salâhaddîn Dede”nin son zamanlarında Celâl ve Kemâl efendilerin zaten bu işi babalarına vekâleten yaptıkları nakledilmektedir. Onun vefatından sonra bu görevlere asâleten atanmış olmuşlardır. Tenşîtü”l-Muhibbîn sahibi Mehmed Elif Efendi bu atanma konusunu şöyle ifade etmektedir: “(Osman Salâhaddîn Dede”nin) Rıhlet-i aliyyelerinden sonra makâm-ı âlîlerine necl-i kerîmleri ârif-i âgâh-dil mefharü”l-ekârim ve”l-efâzıl Şeyh Seyyid Mehmed Celâleddîn Efendi ehliyyet-i tâmme ile kâim olup Mesnevî-i Şerîf tedrîsine devâm ve birâder-i ma”rifet-güsterleri Seyyid El-Hac Kemâleddin Dede Efendi”yi makâm-ı riyâset-i tabbâhîne ikâme ile kendilerine niyâbeten terbiyye-i fukarâ-yı mübtedi”îne tayin buyurdular.” (Eş-Şeyh Mehmed Elîf Hasîrî-zâde, 1342: 44)
Ancak Kemâleddîn Efendi, bu vazifesini çok fazla devam ettirememiş, 1894 yılında vefat etmiştir. Vefatı üzerine, o dönemde Şeyh Celâl Efendi”ye yeni intisap ederek semâ çıkarmış olan Ahmet Remzî Dede (Akyürek) şu manzûmeyi kaleme almıştır:
Yenikapı Mevlevîhânesi Ser-Tabbâhı Hacı Kemâleddîn Dede Efendi”nin Târîh-i İrtihâli
Merkad-i Aşçı Dede işbu makâm
Dur niyâza ey hakîkat-bîn dede
Mesnevîhân nükte-âver ehl-i hâl
Ârif ü dânâ-yı her âyîn dede
Yazdı Remzî muhtelif târîhini
Hasretâ gitti Kemâleddîn Dede-1312
(Ahmet Remzi Akyürek ve Şiirleri, 1987: 226)
Dede”nin belirttiği gibi Mesnevîhân, nüktedân, hâl ehli, ârif ve âlim biri olan Kemâl Efendi; aile arasında pehlivan yapılı, iri bir vücûda sahip, sağlıklı, canlı ve neşeli bir insan olarak anlatılmaktadır. Ayrıca Kemâl Efendi”nin vefatıyla ilgili, şöyle bir rivayet de dile getirilmektedir: Mevlevîhânenin vekilharçlığını, yani bir anlamda mâlî sorumluluğunu da yapan Kemâl Efendi, kışın yaklaştığı bir vakitte tekkenin damını aktarması için bir tamirci çağırır. Ancak gelen kişi yapacağı işin karşılığında biraz yüksek bir ücret isteyince Kemâl Efendi”nin canı sıkılır ve tamirciyi göndererek bu işi kendisi yapmaya karar verir. Gerçekten de dama çıkarak aktarma işini yapan Kemâl Efendi; bu sırada üşütür, hastalanır ve bir süre sonra vefat eder[4].
Yukarıda olduğu gibi Kemâl Efendi”den kimi zaman El-Hâc veya Hacı diye bahsedilmesinin sebebi, onun annesi ile birlikte hacca gitmiş olmasıdır. Rivayete göre, Şeyh Osman Salâhaddîn Dede ile arası bozulan Sultan II. Abdülhamîd, ondan kurtulmak için Salâhaddîn Dede”nin hacca gitmesini ister. O dönemde bir hayli yaşlanmış olan Salâhaddîn Dede ise, sıhhatinin buna müsait olmadığını belirterek mazeret beyan eder. Ancak izin verilirse şeyhliği küçük oğluna bırakabileceğini, eşiyle küçük oğlunun (Kemâl Efendi) da hacca gidebileceklerini söyler. Saray tarafından bu teklif kabul edilir ve dergâhın şeyhliğine vekâleten Celâl Efendi bakmaya başlar, Kemâl Efendi de annesiyle birlikte hac vazifesini yapar.
Diğer meşguliyetlerinin yanı sıra, torunu Leyla Hanım”a kalan bir levhadan hat oymacılığı ile de uğraştığı anlaşılan Hacı Kemâl Efendi, saray yağlıkçısı Hacı Kamil Efendi ailesinden Növber Hanım”la evlendirilmiş ve bildiğimiz kadarıyla bu evlilikten Nutkî Efendi adında bir oğlu; Kevser, Kesibe, Münîre ve Mutahhara adlarında dört kızı olmuştur. Kemâl Efendi çok genç vefat ettiğinden çocuklarını ağabeyi Celâl Efendi büyütmüştür. Çocuklarından Nutkî Efendi, Galatasaray Sultânîsi”nde okumuş ve daha sonra Fransa”ya gitmiştir[5]. Kızlarından Kevser Hanım ise, dönemin meşhur isimlerinden Konya”daki Hz. Mevlânâ Dergâhı şeyhliğini de yapan Abdülhalim Çelebi ile evlendirilmiş, böylece Yenikapı Mevlevîhânesi şeyh ailesiyle Hz. Mevlânâ”nın torunları arasında akrabalık bağı kurulmuştur[6]. Daha sonra Halep Mevlevîhânesi şeyhi olan Bâkır Çelebi de Abdülhalim Çelebi ile Kevser Hanım”ın büyük oğludur.
Kemâl Efendi”yle ilgili Abdülbâkî Gölpınarlı da şu ilginç nükteyi aktarmaktadır: “Esasen Şeyhî”nin (ölm. 1422-1423) olduğu halde, Mevlânâ”ya atfedilerek âyinlere de giren ve “yüzün ay mıdır, güneş mi bilmiyorum” mealindeki Farsça mısra ile başlıyan bir şiir vardır:
Mâhest nemîdânem horşîd ruhat yâ ne
Bu ayrılık odına canım nice bir yane
Yenikapı dervişlerinden birisi, bir gün, diğer bir dedeye kızmış ve sen demiş, o kadar nâdânsın ki “Mâhest nemîdânem”in manasını bile bilmezsin.
Bu söze muhatap olan dede, insafa gelmiş. Doğru erenler demiş, bilmiyorum, yolsuzluk bende. Lutfen, fakıyre söyleyivir.
Öbürü, mâ demiş, yani biz. Hest, var mıyız, nemîdânem bilmiyorum.
Dede, ağlıya ağlıya Şeyh Celâl Efendi”nin kardeşine gidip efendim demiş, bu kadar zamandır babı Mevlânâ’dayım, feyzalmamışım. Şeyhin kardeşi Kemâl Efendi, teessürünün sebebini sorup öğrenince, öbür dedenin verdiği manayı da duyunca erenler demiş, sade sen değil, o da feyz alamamış. Tek değilsin, merak etme!” (Gölpınarlı, 1983: 258)[7]
TERÂCİM-İ AHVÂL ÜZERİNE
Kemâleddin Efendi”nin bilinen tek eseri olan Terâcim-i Ahvâl, fazla hacimli olmayan el yazması bir risâle niteliğindedir. Bugün itibariyle bildiğimiz iki nüshası da Bâkî Baykara”da bulunmaktadır. İkisi de müellifi Kemâleddin Efendi”nin imzasını taşıyan bu nüshaların özellikleri aşağıda belirtilmiştir.
Birincisi: Ciltsiz, 23,9X17,1-20,1X14,8 cm ölçülerinde, krem rengi yer yer yırtık kâğıt, muhtelif satırlı, bozuk rik”a yazı, siyah mürekkep, başlıklar kırmızı, yer yer kurşun kalem kullanılmış, toplam 26 varak, aralarda boşluklar var. Bu nüsha, 17 Cumâde”l-âhire 1305/M. 1 Mart 1888 tarihlidir.
İkincisi: Ciltsiz, 25,5X16,8-17,5X15,5 cm ölçülerinde, krem renkli yeni kâğıt, muhtelif satırlı, rik”a yazı, siyah mürekkep, başlıklar kırmızı, toplam 19 varak, yer yer boşluklar var, tarihsiz.
Bu nüshalardan birincisinin, pek çok karalamanın olmasından müsvedde bir nüsha olduğu anlaşılmaktadır. İkinci nüshada da karalama ve düzeltme olmakla birlikte ilkine göre çok daha azdır. Aşağıda verilecek olan metinde bu ikinci nüsha esas alınmıştır.
Terâcim-i Ahvâl”de Yenikapı Mevlevîhânesi”nde şeyhlik yapmış olan toplam dokuz kişinin tercüme-i hâli yazılmıştır. Eserde, madde başlıkları ile yazılırsa, sırasıyla şu kişilerin biyografileri kayıtlıdır:
- Ebû”l-Kemâleyn Osman Salahaddîn Dede Efendi,
- Şeyh Seyyid Abdurrahîm Efendi İbn-i Ebûbekir Dede,
- Seyyid Nâsır Abdülbâkî Dede Efendi İbn-i Ebûbekir Dede,
- Şeyh Seyyid Ali Nutkî Dede İbn-i Ebûbekir Dede,
- Seyyid Hüseyin Receb Hüsnî Dede İbn-i Abdülbâkî Dede,
- Seyyid Ebûbekir Dede İbn-i Şeyh Ahmed el-Halvetî Kütahiyyavî,
- Kûçek Mehmed Dede Efendi Kırımî,
- Sâfî Mûsâ Dede İbn-i Celâl Ali Dede,
- Mesnevîhân Pîr Mehmed Dede Efendi.
Ayrıca eserin sonunda Sahîh Ahmed Dede ve Sâdık Dede”yle de ilgili kısa bilgiler yer almaktadır. En son sayfada ise, Abdülbâkî Dede”nin vefatı ve yerine Hüsnî Dede”nin tayini, bu sırada yaşananlar, bazı tarihler ve Şeyh Abdurrahîm Efendi”nin iki oğlunun isimleri kayıtlıdır.
Terâcim-i Ahvâl”in en uzun maddesi müellifin babası Osman Salahaddîn Dede”ye aittir. Daha sonra yazılan biyografiler buna nazaran çok daha kısadır. Tam bir düzenin olmadığı bu biyografilerde bilgiler ulaşılabildiği kadarıyla yazılmıştır. İlgili kişinin (biliniyorsa) doğum tarihi ve yeri, şeyhliğe tayin tarihi, vefat tarihi, şeyhlik süresi verilen bilgiler arasındadır. Ayrıca eserde, kimi zaman ilgili kişinin şahsiyetiyle ilgili kısa notlar da bulunmaktadır.
Yukarıda belirtildiği üzere eserde bilhassa müellifin babası Osman Salahaddin Dede hakkında epeyce ayrıntılı ve uzun mâlûmat verilmiştir. Bu bağlamda, Dede”nin doğum tarihi ay ve günüyle belirtilmiş, tahsili üzerinde ayrıntılı şekilde durulmuş, hatta hayatındaki küçük değişiklikler bile anlatılmıştır. Yine Osman Dede”nin okuttuğu dersler ve kitaplar ayrıntılı olarak yazılmış, ayrıca iki yıl kadar padişah huzurunda Mesnevî takrir ettiği de kaydedilmiştir. Bundan başka eserde, Osman Salahaddin Dede”nin vefatı da saatine varıncaya kadar ayrıntılı şekilde anlatılmakta, cenazesi konusunda da epeyce bilgi verildikten sonra, şahsiyeti üzerinde durulmakta ve Farsça bir rubaisi nakledilmektedir. Osman Dede”yle ilgili bu kadar ayrıntılı bilgiyi diğer kaynaklarda bulmak mümkün olmadığı gibi, oğlu tarafından yazılmış olması da bu bilgilerin önemini arttırmaktadır.
Diğer taraftan Terâcim-i Ahvâl, Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerinin gayr-ı resmî ve sosyal tarihini tespitte önemli ipuçları da vermektedir. Örneğin Şeyh Gâlib”in de şeyhi olan Ali Nutkî Dede”nin dergâhtaki hücresinde ve ishalden vefat ettiği sadece bu eserde geçmektedir. Yine Abdurrahîm Künhî Dede”nin bazı kerâmetlerinin nakledildiği, Ali Nutkî Dede”nin kerâmetle meşhur olduğu da bu eserde kayıtlı bilgiler arasındadır. Bundan başka Hüseyin Hüsnî Dede”yle ilgili verilen; birinci evliliğinde eşinin kendisini beğenmediği için ayrılık gerçekleştiği, annesinin zorlamasıyla hasta olduğu halde ikinci defa evlendirilen Hüsnî Dede”nin bu evliliğinden halvet-i sahîha vukû bulmaksızın kırk gün sonra vefat ettiği bilgisi de Terâcim-i Ahvâl”deki ilginç mâlûmatlardandır.
Türkçe biyografi geleneği içinde, bir yönüyle kısmen tezkireleri hatırlatan bu eser; diğer taraftan da Sefîne-i Mevleviyye ile başlayıp Esrâr Dede Tezkiresi“yle devam eden Mevlevî büyükleri ve şâirlerinin hayat hikâyelerinin yazılması geleneğinin de küçük bir halkası ve devamı gibi görünmektedir. Terâcim-i Ahvâl, müellifi Kemâleddin Efendi”nin doğrudan şeyhin oğlu ve daha sonraki şeyhin de kardeşi olması, dolayısıyla ilgili kişileri yakından tanıması ve kimi olaylara yakînen şahit olması bakımından önemlidir. Nitekim eserde anlatılan isimlerin birçoğu zaten yazarın akrabasıdır. Bu bakımdan eserin önemi ve güvenilirliği artmaktadır. Ayrıca, 1913 yılında basılan Mehmed Ziya Bey”in kitabı da dahil olmak üzere bu Mevlevîhâne ile ilgili yazılmış, yukarıda sıralanan eserlerin çoğundan daha eskidir. Bundan başka Terâcim-i Ahvâl, yukarıda verilen örnekler gibi, satır aralarında bazı ilginç bilgileri de taşımaktadır. Bütün bu sebeplerle eserin gün ışığına çıkarılmasının ve bu konularda çalışanların hizmetine sunulmasının faydalı olacağı düşünülerek eserin metni Latin harflerine aktarılmıştır.
TERÂCİM-İ AHVÂL
Ebû”l-Kemâleyn Osman Salâhaddîn Dede Efendi
Müddet-i meşîhat: 57
Müddet-i ömürleri: 68
Müşârün ileyh hicret-i Nebeviyye”nin bin iki yüz otuz beş senesi rebîü”s-sânîsinin onuncı çehârşenbe güni İstanbul”da Bâb-ı Cedîd Mevlevîhânesi şeyhi Es-Seyyid Nâsır Abdülbâkî Dede Efendi”nin sulbünden pâ-nihâde-i âlem-i şuhûd olmuşdur. Velâdetlerinden bir sene sonra pederlerinin vukû-ı irtihaline mebnî birâderleri Şeyh Hüsnî Efendi”nin zîr-i himâyelerinde bulunarak kırk beş tarihinde müşârün ileyh Şeyh Hüsnî Efendi”nin irtihâline ve ammileri Şeyh Abdurrahîm Efendi”nin vukû-ı meşîhatine binâen ma”a-âile Beşiktaş”da bir hâne istîcâr iderek pederleri dervîşânından olup ol zaman Beşiktaş Mevlevîhânesi meşîhatinde bulunan Kadrî Dede Efendi Hazretleri”nin zîr-i terbiyye ve himâyetinde bulunmuş ve bin [iki] yüz kırk yedi tarihinde müşârün ileyh Şeyh Abdurrahîm Efendi dahi irtihâl itmekle mürebbîleri bulunan ser-tabbâh Sâdık Dede vekâletiyle Mevlevîhâne-i mezkûr meşîhati uhdelerine tevcîh ve ihsân buyurulmuşdur. Mumâ ileyh Sâdık Dede”nin zîr-i terbiyye-i sûriyye ve mâneviyyelerinde bulunarak ulûm-ı ibtidâiyyeyi ba”de”t-tahsîl meşhûr ve müte”ârif Kürt Hâfız Abdurrahman Efendi”den ulûm-ı âliyyeye bed” ve muahharan müteahhirîn ve muhakkikîn-i kirâmdan Kaldırımcı-zâde meşhûr Hoca Evliyâ Efendi”den tekmîl-i nüsah iderek mücâz olup fıtrat-ı ulviyyelerinde merkez olan isti”dâda binâen ilm-i usûl ve ilm-i hey”et ve hikmet gibi tahsîli lâzım olan ulûmı ve bâhusus ulûm-ı hakâyık ve tasavvufı yine hâce-i müşârün ileyhden taallüm ve o esnâda mağz-ı Kur”ân ve âb-ı zülâl-i teşnegân-ı bâdiye-i irfân olan Mesnevî-i Şerîf“in esrâr ve rumûzâtını gavvâs-ı bihâr-ı Mesnevî Hâce Hüsâmeddîn-i Nakşıbendî Hazretleri”nin halka-i tedrîsine devâmla bi”t-tahsîl kitâb-ı celîl-i mezkûrun takrîrine istihsâl-i icâzet eylemişdir.
İbtidâ-yı nisbet ve ahzı mumâ ileyh Sâdık Dede Efendi”den olup ikmâl-i sülûk ile ahz-ı icâze itmiş ve muahharan ol asr-ı feyz-hasrda seccâde-nişîn-i irşâd ve pîşvây-ı erbâb-ı tarîkat ve cedd-i büzürgvâr-ı hakîkat cennet-mekân Çelebi Mehmed Sa”îd Hemdem kuddise sırruhu Hazretleri”nin taraf-ı eşref-i hazret-i şehriyârîden vukû bulan da”vet-i seniyye üzerine Dersaâdet”i teşriflerinde hizmet-i aliyyeleriyle ve müşârün ileyh hazretlerinin Konya”ya avdet-i devletlerinden bir sene sonra yani bin iki yüz yetmiş beş tarih-i hicrîsinde rûmâl-i âsitân-ı Hazret-i Pîr olup bir müddetçik dahi Çelebi-i müşârün ileyhin şeref-i sohbet-i akdesleriyle müşerref ve ni”met-i hilâfetle mütena”im olmuşlardır.
Çelebi-i müşârün ileyh hazretlerinin teveccühât-ı kudsiyye-i husûsiyye ve in”âmât-ı ma”neviyye-i mahsûsalarına mazhar olup hatta hîn-ı müfârakatlarında izhâr-ı hüzn ve beyân-ı tahassürle hatm-i sîne-i mukaddeseleri buyurarak miyân-ı bendegân-ı devletlerinde mümtâz ve ser-efrâz ve ba”demâ mülâkât-ı sûriyye müyesser olmayacağını îmâ ve i”câz buyurmuşlardır. Fi”l-vâkî dede-i müşârün ileyhin Dersaâdet”e avdetini müteâkib Çelebi-i müşârün ileyhin hazretleri azm-i âlem-i melekût buyurmuşlardır. Kaddesa”llahu sırruhu”l-azîz.
Sohbet-i seniyye-i Hazret-i Çelebi-i müşârün ileyhde bulundukları esnâda nâil oldukları eltâf-ı sûriyye ve ma”neviyyeye zamîme ve ihsân ale”l-ihsân olarak dede-i müşârün ileyhin dûş-ı sadâkatlerinde bulunan hırka-i nemedlerinin sûretâ tarz u hey”etini bahş ve ma”nen hakk-ı müşârün ileyhde olan derece-i teveccühlerini ta”yîn buyurup nezd-i velâyet-penâhîlerinde bir bergüzâr olmak üzere taleb ve dede-i müşârün ileyh dahi bu iltifat-ı cihan-derecâtı hakkında ayn-ı ni”met ve inâyet bilerek derhâl takdîme müsâra”atla ta”ayyün ve iktisâb-ı mefharet eylemişlerdir.
Cenâb-ı Çelebi-i müşârün ileyhden görmüş oldukları iltifât-ı âliye ve riâyet-i fâika misüllü cennet-mekân mefhar-ı âl-i Sıddîk Çelebi Sadreddîn ve Çelebi Fahreddîn kuddise sırruhuma”l-metîn hazerâtı taraflarından ve ale”l-husûs hâlâ bâlâ-nişîn-i sadr-ı hakîkat ve şems-i semây-ı tarîkat imâme-i sübha füyûzât-ı Mevleviyye ve mişkât-ı lem”a-i tecelliyât-ı ma”neviyye fahru”l-etkıyâ ve”n-ni”me Çelebi Efendimiz edâma”llahu âfiyeh hazretleri cânib-i seniyyü”l-cevânib-i reşâdet-penâhîlerinden dahi mazhar-ı iltifât-ı gûn-â-gûn olarak ilâ-âhiri”l-ömr hıdemât-ı devletlerinde bezl-i vücûd ve ihrâz-ı merâtib-i sûriyye ve ma”neviyye ile iktisâr-ı fahr-ı nâ-ma”dûd buyurmuşlardır.
Dede-i müşârün ileyh Dersaâdet”e avdetlerinde ta”lîm-i ulûm-ı sûriyye ve ma”neviyye ile meşgûl ve teslîk-i fukaray-ı Mevleviyyeye ve sûret-i mahsûsada tefhîm-i İntihâ-nâme-i Hazret-i Sultan Veled kuddise esrâru”l-âliye ile me”lûf oldukları esnâda Hâce Hüsâmeddîn Efendi Hazretleri”nin irtihâline mebnî bin iki yüz seksen üç tarihinde tedrîs-i Mesnevî-i Şerîf“e ibtidâ ve mukâbele takrîr-i kitâb-ı celîl-i mezkûra bezl-i sa”y-i evfâ eyleyüp ulûm-ı hakâyık ve tasavvufda olan mahâret-i fevka”l-âdeleri sebebiyle halka-i tedrîsinde ulemây-ı izâm ve meşâyıh-ı kirâmdan hayli zevât hâzır bulundukları halde tedrîs-i Fusûsu”l-Hikem ve Leme”ât ve Zevrâ ve usûl ve ilm-i hikmetden dahi i”tây-ı icâzet itmiş ve on sene müddet Meclis-i Meşâyıh riyâsetinde bulundukları gibi iki sene kadar dahi huzûr-ı hazret-i pâdişâhîde takrîr-i Mesnevî-i Şerîf“e me”mûr buyurulmuşlardır.
Müşârün ileyh fazl ve irfân ve kemâl cihetiyle aktâr-ı İslâmiye”de kesb-i iştihâr ve hakk-ı âlîlerinde vukû bulan teveccüh-i pâdişâhî cihetiyle dahi tehâcüm-i yâr u ağyârdan bîzâr olarak meslek-i tecerrüd ve inzivâyı ihtiyâr ve meclis-i ilmîde asdıkây-ı bendegân ve ahillân-ı muhibbâna inhisâr etmiş ve ol esnâda mahrûse-i Kâhire”de şeyhü”l-muhaddisîn ve kıdvetü”l-muhakkikîn ilm ü hâl ile müştehir mazanna-i kirâmdan ve ulemâ-i şâfi”iyyeden Şeyh İbrahim Sikâ Hazretleri”nin emir ve işâret-i ma”neviyyesiyle dede-i müşârün ileyh îsâl-i ehâdis-i şerîfeye me”mûr olan muhaddisîn-i kirâmdan ve meşâyıh-ı tarîkat-ı âliyye-i Şâzeliyye”den mağribî Şeyh Mustafa Şemsî Efendi Hazretleri”nden Sahîh-i İmâm-ı Buhârî“den ahz-ı ehâdis-i Nebeviyye eyledikleri hilâlde ahzleri Kitâbu”t-Tıb bâb-ı zâtu”l-cenbe ve Mesnevî-i Şerîf“de takrirleri dahi beşinci cildin evveline karîb olan tavus hikâye-i hikmet-nisâbının
Mesnevî
و یننیازارچه که لا غرمیکند
صدر را چون بدر انور میکند
چون زمرده زنده بیرون میکشد
هر که مرده گشت او دارد رشد
چو ن زنده مرده بیرون میکند
نفس زنده سوی مرگی می تند
مرده شو تا مخرج الحی الصمد
زندهء زین مرده بیرون آورد[8]
ebyât-ı şerîfesine resîde oldukda mazmûn-ı şerîfinden istidlâl buyurdukları tebeyyün-i ma”nevî ve emr-i celîl-i hazret-i Mevlevî”ye münâba”atla terk-i kîl ü kâl-i sûrî ile ihtiyâr-ı hâmûşî derk-i lâzıme-i seyahat-i muvattan-ı aslî buyurup vücûd-ı âlîlerine târî olan illet-i re”e ve emrâz-ı mütenevvi”a ile tekmîl-i çille-i Mevleviyye ve kat”-ı merâtib-i ma”neviyye iderek damadları bulunan Hüseyin Fahreddîn Efendi”nin davetine binâen tebdîl-i âb u hevâ zımnında Bahâriye Mevlevîhânesi”nde bulundukları esnâda hem-sinn-i Cenâb-ı Pîr-i destgîr olarak altmış sekiz yaşında olduğı halde bin üç yüz dört [M. 1887] senesi Cumâde”l-ûlâsı”nın on sekizinci Cuma gicesi saat yedi râddelerinde enfâs-ı ma”dûdelerini ikmâl ve terk-i dağdağa-i fenâ iderek ihtiyâr-ı tecerrüd-i tam itmişlerdir. Rahmetu”llâhi aleyh.
Emr-i gasl ve tekfîni kendi hulefâsından Eskişehir Mevlevîhânesi şeyhi Hasan Efendi ile muhaddis-i mumâ ileyh Mustafa Şemsî Efendi ve tarîk-i Bedeviyye meşâyıhından Şeyh Âşir ve tarîk-i Halvetiyye hulefâsından Hâfız Şükrî Efendiler”le mahdûmı Dervîş Kemâleddîn taraflarından bi”l-icrâ salât-ı cenâzeleri ba”de”l-cum”a Ebî Eyyûb-ı Ensârî radıya anhü”l-Bârî hazretleri muvâcehelerinde cemâat-i kübrâ ile mumâ ileyh Mustafa Şemsî Efendi imâmetiyle ba”de”l-edâ ulemâ ve meşâyıh ve dervîşân ve ricâl ve avâmdan üç dört bin kişi taraflarından na”ş-ı mağfiret-nakşları zikir ve tehlîl ile ref”-i enâmil-i ta”zîm idilerek Yenikapu Mevlevîhânesi”ne nakl ve meşâyih-i zevi”l-ihtirâma mahsûs türbe-i şerîfede vedîa-i rahmet-i Rabbâniyye kılınmışdır.
Müşârün ileyh hazretleri kemâl-i zühd ve takvâ ile ârâste ve hilm ü mekânet ve tevâzu” ve vakar ile pîrâste afvı âsâbına ağleb ve sohbete râgıb rind-meşreb rahîm ve şefîk meclis-i âlîleri mehîb ve”l-hâsıl mehâsin-i ahlâkı câmi” bir merd-i dil-firîb idi. Avâm ve havasdan kendisine mürâcaat iden zevâtın mültemeslerini is”âf himmet ve nefeslerini her halde îsâr ile tatyîb-i kulûba bezl-i âtıfet itmek de”b-i vâlâları cümlesinden idi. Sünnet-i seniyyeye dâir evliyâu”llâha münâba”at-ı tâmmeleri cihetiyle evkât-ı aliyyeleri ehâdis-i şerîfe-i Nebeviyye ve mü”llefât-ı ekâbir-i sûfiyye tetebbu”una ma”tûf u masrûf ve ma”lûmât-ı yakînelerini nefislerinde tatbîkât ile me”lûf olarak müşâhede-i yakîniyyeye sâ”î ve anınla mestlerden(?) ve tahsîli telîfe müreccih olup ekser zamanlarını Mesnevî-i Şerîf ve müellefât-ı Hazret-i Şeyh-i Ekber”den Fütûhât-ı Mekkiyye ve emsâli tasnîfât ve Dîvân-ı İbn-i Fârız mütâlaasına tahsîs buyurmuşlardı.
Ulûm-ı Arabiyye ve Fârisiyye”de kâmil ve fenn-i inşâda mâhir ve tab”an şâir âlî ve âdî her bir fünûnun ma”rifet ve tahsîline mâil bir zât olup pek çok takrîzât ve inşâ”ât ve bazı tercümeleri olduğı gibi vahdet-i vücûd hakkında lisân-ı Türkî üzre bir risâle ve El-Lisânü”l-Muhammediyye fîmâ Dalle bihi”l-Îseviyye nâmıyla mevsûm lisân-ı mu”ciz-beyân-ı Arabî üzre bir cild telif buyurmuşlardır.
Halîfelerinden Mehmed Elif Efendi kitâb-ı mezbûrun vasfında ve merhûm-ı müşârün ileyhin terâcim-i ahvâlinde kaleme almış olduğu makâle bazı malûmâtı şâmil bulunduğundan aynen derc idilmişdir.
Sûret-i Makâle
[Boş]
Rubâî
در جستن جام جم بهر جا که روی
سرکشته زمیخانه بمیخانه دوی
هین دیده بدست آر بخود کن نظری
خود جام جهان نمای جم ببین که تویی
که تیغ ستمش ءیخه چربر زدی بر
مرهمی که بر نگر در چشم میم استمش[9]
İşbu ebyât müşârün ileyhin fenn-i şi”rde olan tabîatlarına nümûne olabileceğinden tahrîr idilmişdir.
Hîn-i irtihallerinde şuarâ-yı asrdan pek çok zevât tarafından rıhletlerine dâir tevârîh-i müte”addide söylenmiş ise de kendilerine muhabbeti olan bir zât tarafından târîh-i tanzîmi murâd olunarak Mesnevî-i Şerîf“den tefe”ülle zuhûr idecek emre tevfîk-i hareket itmek üzere hîn-i tefe”ülde zuhûr iden beyt-i şerîf cevher olarak irtihâline tarih olması kerâmet-i Hazret-i Pîr”dendir.
جوهر یکتای تاریخ لطیف
بر وفا ….. امد این بیت شریف
Mesnevî
صورت از بی صورتی امد بردن
باز شد کانا الیه راجعون
Çelebi Sadreddîn Efendi merhûm tarafından mukâbele-i şerîfeye vekâlet etmek üzere birâdere müsâade buyurulduğu dahi yazılması münâsib olur. Kemâl.
***
Şeyh Seyyid Abdurrahîm Efendi İbn-i Ebubekir Dede
Nasbı : 1245 [1829-30]
İrtihâli : 47
Müddet-i Meşîhatı: 1
Velâdeti der-dest-i tahkîkdir.
Dersaadet”de tevellüd itmişdir. Sultan Selîm”in musâhibliğe talebi üzerine birâderleri Şeyh Abdülbâkî Dede tarafından teveccühle cezbe zuhûr itmişdir.
Cezbesi sebebiyle Şeyh Bâkî Efendi”nin irtihâlinde şeyh idilmemişdir. 45 tarihinde Hüsnî Efendi”nin irtihâlinde meşîhat gelmişdir. Kendisini tatyib ve pederi muhâfaza içün. Bazı kerâmetleri menkûldür. Fârisî güzel bir divan tertîb buyurmuşlar lâkin harîkde muhterik olmuşdur. Hicâz âyîn-i şerîfi kendülerinindir. Türbede medfûndur.
***
Seyyid Nâsır Abdülbâkî Dede Efendi İbn-i Ebubekir Dede
Hîn-i sabâvetlerinde pederlerinin zîr-i terbiyyesinde ve ahz u nisbeti birâderi Seyyid Ali Nutkî Dede”dendir.
Müşârün ileyhin irtihâlinde 1219″da [M. 1804] Yenikapu Mevlevîhânesi”nde şeyh olup 17 sene meşîhat itmiş 233 [M. 1817-18] tarihinde Mesnevî“ye bed” itmişdir.
36″da [M. 1821] irtihâl itmiş türbede medfûndur.
Ahmed Eflâkî Dede”nin Menâkıbu”l-Ârifîn“ine tercümesi, Sâfî Mûsâ Dede”nin Ta”rîb-i Şâhidî“sine şerhi, bir kıt”a Divançe“si, Tahrîriyyetü”l-Mûsikî nâmıyla bir nota îcâd itmiş ve fenn-i mûsikîden bir cild Edvâr telif eylemiş, Acembûselik âyînini tasnîf itmişler, makâmât-ı mûsikîden sekiz makam ihtirâ buyurmuşlardır.
Tarih-i velâdeti mahfûz olmayup der-dest-i tahkîkdir. Nâyzen idiler. Birâderi Şeyh Ali Efendi zamanında ser-nâyî idi.
***
Seyyid Şeyh Ali Nutkî Dede İbn-i Ebubekir Dede
1176″da [M. 1762] tevellüd itmişdir Dersaadet”de. Meşîhate kadar pederlerinin terbiyesinde bulunup sinni 14″de 1189″da [M. 1775] şeyh olmuşlardır. Ahz-ı nisbeti ammileri Aşçıbaşı Sahîh Ahmed Dede”dendir. 1219″da [M. 1804] ishalden vefat itmişlerdir. Vefâtı dergâhda hücresinde vukû bulmuşdur. 4 Cumâde”l-âhire 1219 [M 10 Eylül 1804] Pencşenbe kable”l-mukâbele.
Nâyzen imiş. Mûsikîde şi”rde mâlûmâtı varmış. Fârisî, Arabî”de yed-i tûlâsı varmış. Şevkutarab âyîn-i şerîfini tasnif idüp Hammâmî-zâde Derviş İsmâil”e bahş buyurmuş oldukları dede merhûmun hatt-ı destiyle olan mecmuada muharrerdir.
Kerâmetle iştihâr itmişdir.
***
Seyyid Hüseyin Receb Hüsnî Dede İbn-i Abdülbâkî Dede
Velâdeti : 1220 [1805]
Meşîhatı : 1236 [1821]
İrtihâl : 45 [1829]
Müddet-i Meşîhati: 9 sene 5 mâh
Ömri : 25
Dersaadet”de teveüllüd itmişdir.
Ahz-ı nisbeti Sâdık Dede”dendir. Birinci teehhüllerinde haremi kendisini beğenmediği için müfârakat vâkî olmuşdur. Vâlidesinin icbârı üzerine hasta olduğu halde teehhül itdirilmiş, halvet-i sahîha vukû bulmaksızın kırk gün sonra irtihâl itmişdir. Türbede medfundur. Şeyh Bâkî Efendi”den sonra meşîhate tayin buyurulmuşdur.
***
Seyyid Ebubekir Dede İbn-i Şeyh Ahmedü”l-Halvetî Kütâhiyyalıdır
Meşîhatı : 1159 [1746]
Müddet-i Meşîhati: 30
İrtihâl : 1189 [1775-76]
Velâdetleri der-dest-i tahkîkdir.
Bâ-işâret-i ma”neviyye pederleri tarafından Şeyh Sâkıb Dede hazretlerine teslîm idilmişdir. Sâkıb Dede”nin irtihâlinden sonra dervîş mahdûmları Hâlis Dede”ye hıdmet itmişdir. Şeyhinin müfârakatları üstünden (?) Konya”ya gitmişdir. İki ay sonra türbedâr-ı Hazret-i Pîr olmuş ve birkaç sene sonra Yenikapu Mevlevîhânesi”ne şeyh olmuşdur. Ahz-ı nisbeti Sâkıb Dede hazretlerindendir.
İlm ü fazl ile müştehirdir.
Kütahya”ya üç saat mesafede Köprilivîrân nâm karyede tevellüd buyurmuşlardır.
***
Kûçek Mehmed Dede Efendi Kırımî
Meşîhatı : 1157 [1744/45]
Müddet-i Meşîhati: 1
İrtihâlleri : 1159 [1746/47]
İlm ü fazl ile şöhret bulmuşdur.
***
Safî Mûsâ Dede İbn-i Celâl Ali Dede
Meşîhatı : 1148 [1735/36]
Müddet-i Meşîhati: 9
İrtihâl : 1157 [1744/45]
Trablus”da tevellüd itmişdir. Evvelâ Mısır sonra Kasımpaşa ve sonra Yenikapu Mevlevîhânesi”ne şeyh olmuşdur.
Celâl Ali Dede”nin ahvâli Sefîne“de mazbûtdur. Pederlerinden terbiye görmüşlerdir.
Sefîne“ye mürâcaat idildikde malûmat alınabilir. Fuzalâdandır. Şâhidî”ye nazîre Ta”rîb-i Şâhidî nâmında bir tuhfeleri vardır.
***
Mesnevîhân Pîr Mehmed Dede Konyalı
Meşîhatı : 1137 [1724/25]
Müddet-i Meşîhati: 11
Rıhleti : 1148 [1735/36]
Konya”da tevellüd itmiş. Konya dergâhında mesnevîhân olması iktizâ ider. Mesnevîhânlık ile iştihârı bu cihetden olmalıdır.
Çünki Şeyh Abdurrahim Efendi ile Şeyh Hüsnî Efendi”den maadâ meşâyıh-ı kirâm bizzat kırâat itmişlerdir.
Münâsib olur ise cümlesinin terceme-i hallerine Mesnevî okutdukları der-miyân idilse münâsib zann iderim.
İşbu takdim idilen müsveddenin zayi idilmemesi müsterhamdır.
Kemâleddîn
Sahîh Ahmed Dede”nin nisbeti Şeyh Bekir Efendi”dendir ve Şeyh Bekir Efendi”nin biraderi Ömer Efendi”nin mahdûmudur.
Sâdık Dede’nin nisbeti Şeyh Bâkî Efendi”dendir. Efendi merhûmun mürebbîleri dergâhta aşçı dede idi.
Bâkî Efendi’nin vefâtı 20 Câ [Cemâziye”l-evvel] 1236 [M. 23 Şubat 1821] cum’a gicesi Şubat saat 5 meşîhat Hüsnî Dede’ye âmed Şubat 29.
Pazar gicesi Hâlet Efendi[yi] haberdâr idüp Pazar güni Ser-tabbâh Sâdık Dede ile berâber Hâlet Efendi konağına gidilüp Sâdık Dede”ye meşîhat-nâme yazdırup o zaman …. Meşâyıh olan Kasımpaşa şeyhi Ali Efendi”ye irsâl ve Ali Efendi Hüsnî Efendi”ye teslîm ve destâr sarılup Cumâde”l-âhirenin 15″inci Pazar irtesi güni iclâsı.
Şeyh Ali Nutkî Dede”nin irtihâli 1219 [M. 1804] …. Pencşenbe mâh-ı cumâde”l-âhire saat üçi geçerek.
Sâdık Dede aşcıbaşı şud.
3 sâl 1236 [M. 1821] 17 Teşrîn-i sânî sebt güni
semâzenbaşı olması
sâl 1235. [M. 1820]
Şeyh Abdurrahîm Efendi-zâdeler
Abdülkerîm Kadrî Dede velâdet 1222 [M. 1807]
Arak 1223 [M. 1808]
Sikke 1224 [M. 1809]
Vefat
Diğeri Seyyid Ali Efendi 1227 [M. 1812]
Hüsnî Dede”nin sikke tarihi 1223 [M. 1808] mâh-ı Receb”in(?) cum”a iki üç aylık iken arakiyye ve üç yaşına vüsûlde sikke.
KAYNAKLAR
Ali Nutkî Dede-vd. (yazma), Defter-i Dervîşân, C. 1, Süleymaniye Kütüphanesi, Nafiz Paşa Bölümü, No. 1194; C. II, Bâkî Baykara Özel Kütüphanesi.
Ahmet Remzi Akyürek ve Şiirleri (1987), Haz. Hasibe Mazıoğlu, Sevinç Matbaası, Ankara.
ERDOĞAN, Mustafa (1998), “İstanbul”da Kütahyalı Bir Şeyh Ailesi: Seyyid Ebubekir Dede ve Ahfâdı”, İstanbul Araştırmaları, S.7 (Güz/Ekim), s. 125-169.
ERDOĞAN, Mustafa (2003), Meşrutiyetten Cumhuriyete Bir Mevlevî Şeyhi Abdülbâkî Baykara Dede Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri ve Şiirleri, Dergâh Yayınları, İstanbul.
Eş-Şeyh Mehmed Elîf Hasîrî-zâde (1342), Tenşîtü”l-Muhibbîn bi-Menâkıbı Hâce Hüsâmeddîn, İstanbul.
GÖLPINARLI, Abdülbaki (1983), Mevlânâ”dan Sonra Mevlevîlik, İnkılâp ve Aka, İstanbul.
Mehmed Kemâleddin Efendi (yazma), Terâcim-i Ahvâl, Bâkî Baykara Özel Kütüphanesi.
Mehmed Ziya (1329), Merâkiz-i Mühimme-i Mevleviyyeden Yenikapu Mevlevîhanesi, İstanbul.
Mehmed Ziya (Tarihsiz), Yenikapı Mevlevîhânesi, Haz. Yavuz Senemoğlu, Tercüman 1001 Temel Eser Serisi, İstanbul.
Mehmed Ziya (2005), Yenikapı Mevlevîhânesi, Haz. Murat A. Karavelioğlu, Ataç Yayınları, İstanbul.
Mevlânâ Celâlüddîn-i Rûmî (1975), Mesnevî, Terceme ve Şerheden: Tahirü”l-Mevlevî, [Şamil Yayınları], İstanbul, 14 C.
Sahîh Ahmed Dede (2003), Mevlevîlerin Tarihi Mecmûatü”t-Tevârîhü”l-Mevleviyye, Haz. Cem Zorlu, İnsan Yayınları, İstanbul.
Şeyhî Divanı (1990), Haz. Mustafa İsen-Cemal Kurnaz, Akçağ Yayınları, Ankara.
Mehmed Tâhir (1326), Yenikapı Mevlevîhânesi Postnişîni Şeyh Celâleddîn Efendi Merhûm, Matbaa-i Mekteb-i Sanâyi’, [İstanbul].
YÜCEL, Hasan Ali (1988), Geçtiğim Günlerden, İletişim Yayınları, İstanbul.
YÜCER, Hür Mahmut (2003), “Eyüp”te Hatuniye Tekkesi ve Tenşîtü”l-Muhibbîn bi-Menâkıb-ı Hoca Hüsâmeddîn”, Tasavvuf, S. 10 (Ocak-Haziran), s. 219-249.
* Bu yazı, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, S. 47 (Güz-2008), s. 157-174″te yayınlanmıştır.
** Araş. Gör. Dr., Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, ANKARA.
[1] Mehmed Ziya”nın Yenikapı Mevlevîhânesi isimli eseri, yeni yazıyla ilk olarak Yavuz Senemoğlu tarafından hazırlanıp sadeleştirilerek Tercüman 1001 Temel Eser serisinden yayınlanmıştır (İstanbul, tarihsiz, 245 s.). Ancak bu yayında pek çok baskı hatası, eksik ve yanlışlık vardır. Eser son zamanlarda Murat A. Karavelioğlu tarafından yeniden yayına hazırlanarak Ataç Yayınları”nca basılmıştır (İstanbul, 2005, 261+16 s.).
[2] Bu eser, müellifin oğlu tarafından daha sonra eski yazılı olarak basılmıştır: Eş-Şeyh Mehmed Elîf Hasîrî-zâde, Tenşîtü”l-Muhibbîn bi-Menâkıbı Hâce Hüsâmeddîn, İstanbul, 1342, 55 s. Salahaddîn Dede”yle ilgili kısmı eserin 36-44. sayfaları arasındadır. Hür Mahmut Yücer de risâleyi yeni yazıya çevirerek yayınlamıştır: “Eyüp”te Hatuniye Tekkesi ve Tenşîtü”l-Muhibbîn bi-Menâkıb-ı Hoca Hüsâmeddîn”, Tasavvuf, S. 10 (Ocak-Haziran 2003), s. 219-249 (İlgili kısım 241-244 arasındadır). Birazdan arz edeceğimiz Terâcim-i Ahvâl“in müellifi Kemâleddîn Efendi, metinde de görüleceği üzere, muhtemelen yazma halindeyken bu eseri görmüş, okumuş ve eserine iktibas etmeyi düşünmüş, bu maksatla “Sûret-i Makâle” diye bir başlık da açmıştır. Ancak her nedense bu niyetini gerçekleştirememiş ve başlığın altı boş kalmıştır.
[3] Yukarıda sayılanlardan başka, Yenikapı Mevlevîhânesi”nde 1745″ten 1925″e kadar şeyhlik yapan Seyyid Ebubekir Dede ailesi ile ilgili bir makale için bk. Mustafa Erdoğan, “İstanbul”da Kütahyalı Bir Şeyh Ailesi: Seyyid Ebubekir Dede ve Ahfâdı”, İstanbul Araştırmaları, S.7 (Güz, Ekim-1998), s.125-169. Ayrıca adıgeçen Mevlevîhânenin son şeyhi Abdülbâkî Dede ile ilgili ayrıntılı bilgi için bk. Mustafa Erdoğan, Meşrutiyetten Cumhuriyete Bir Mevlevî Şeyhi Abdülbâkî Baykara Dede Hayatı, Şahsiyeti, Eserleri ve Şiirleri, Dergâh Yayınları, İstanbul, 2003, 416 s.
[4] Bu rivayet ve Kemâl Efendi”yle ilgili diğer bilgiler; Kemâl Efendi”nin kardeşi Celâl Dede”nin torununun oğlu olan Bâkî Baykara beyefendi ile Kemâl Efendi”nin torunu Leyla Hanım”ın kızı Aylin Arıcan hanımefendi tarafından bize sözlü ve yazılı olarak aktarılmıştır. Kendilerine yardımlarından dolayı teşekkür ederiz.
[5] Cumhuriyet tarihimizin meşhur milli eğitim bakanlarından ve ailesi gibi kendi de Yenikapı Mevlevîhânesi”ne bağlı olan Hasan Ali Yücel, hatıralarında yer yer bu Nutkî Efendi”den “Nutku ağabey” diye söz etmektedir. Hatta Yücel”in ilk hürriyet dersini de Nutkî Efendi”den aldığı söylenebilir: “Hürriyetin ikinci günü mü, üçüncü günü müydü ne, Mevlevîhâneye gittik. Bu sâkin muhit, şimdi coşkun bir halde idi. Şeyhin yeğeni, esasen pek sevdiğim Nutku Efendi oradaydı. O zaman bu genç adam, Galatasaray Sultanisi”nin son sınıflarında idi. Uyanık bir insandı. Güzel Fransızca bilir, çok okur, açık fikirli bir delikanlı idi. – Nutku ağabey, dedim, bana şu hürriyetin ne olduğunu anlatır mısın?…” Hasan Ali Yücel, Geçtiğim Günlerden, İletişim Yayınları, İstanbul, 1988, s. 161-163.
[6] Yine aileden gelen bir rivâyete göre; Şeyh Celâl Efendi”nin vefatından sonra yerine atama yapılacağı zaman, atamayı yapacak olan Abdülhalîm Çelebi, dönemin siyasî şartlarının da etkisiyle, önce Celâl Efendi”nin oğlu Abdülbâkî Efendi”yi atamak istememiş, şeyhliği kayınbiraderi Nutkî Efendi”ye teklif etmişse de, Nutkî Efendi bu teklifi kabul etmeyerek Abdülbâkî Efendi”nin bu makama daha ziyade lâyık olduğunu söylemiş, bunun üzerine Abdülbâkî Efendi Yenikapı Mevlevîhânesi”ne şeyh olarak tayin edilmiştir.
[7] Zikredilen beyti Şeyhî Divanı”nda göremedik. Bk. Şeyhî Divanı, Haz. Mustafa İsen-Cemal Kurnaz, Akçağ Yayınları, Ankara, 1990.
[8] Beyitler için bk. Mevlânâ Celâlüddîn-i Rûmî, Mesnevî, Terceme ve Şerheden: Tahirü”l-Mevlevî, [Şamil Yayınları], İstanbul, 1975, C. 14, s. 158, 159.
[9] Bu beytin yanında “İşbu beyt yazılsa da olur yazılmasa da” şeklinde bir not vardır.
#Mustafa ERDOĞAN