Osman Selâhaddin Dede – Yenikapı Mevlevîhânesi’nin 18. Şeyhi

Osman Selâhaddin Dede (ö. 1304/1887)

(Yenikapı Mevlevîhânesi’nin 18. Şeyhi)

TEKKE KAPISI – BAYRAM ALİ KAYA

Yenikapı Mevlevîhânesi’nin önde gelen şeyhlerinden ve 19. yüzyıl siyâsî hayatına âdetâ damgasını vuran önemli şahsiyetlerden biri olup ayrıca “Ebu’l-kemâleyn” diye ünlenmiş olan Osman Selâhaddin Dede, Defter-i Dervîşân’daki kayıtdan hareketle 10 Rebîülâhir 1235 (26 Ocak 1820) tarihin­de, Yenikapı Mevlevîhânesi bitişiğindeki evlerinde dünyaya gelmiştir.763 Ba­bası bu dergâhın şeyhlerinden Abdülbâki Nâsır Dede, annesi ise Şerife Fâtıma Hanım olan Osman Selâhaddin Dede, henüz beş aylık iken, 15 Şaban 1235 (28 Mayıs 1820) tarihinde babası tarafından başına arakıyye tekbirlenmiş,764 babasının vefatının ardından ise dergâh postuna önce ağabeyi Receb Hüseyin Hüsnü Dede, daha sonra da amcası Abdurrahim Künhî Dede geçmiştir.765

Önceleri ağabeyi Receb Hüseyin Hüsnü Dede’nin himâyesinde olan Os­man Selâhaddin Dede’nin hayatında, amcası Abdurrahim Künhî Dede’nin postnişîn olmasıyla birlikte yeni bir dönem başlamıştır. Abdurrahim Dede, Osman Selâhaddin Dede’yi dergâhın çilekeşlerinden Beşiktaş Mevlevîhânesi Şeyhi Abdülkâdir/Kadri Dede, Mehmed Sâdık Dede ve aralarında vâlidesinin de bulunduğu dergâha mensup bazı kadınlar ile birlikte Beşiktaş’ta Kılıç Ali Mahallesi’nde kiralanan bir eve naklettirmiştir. Osman Selâhaddin Dede, iki yıl kadar burada Abdülkâdir/Kadri Dede’nin terbiyesi altında bulunmuş, aynı zamanda dergâhın hünkâr mahfili sokağında bulunan Mahmud Ağa Sıbyan Mektebi’ne devam etmiş ve okul hayatındaki ilk bilgilerini burada Hoca Mahmud Efendi’den almıştır.766

Abdurrahim Künhî Dede’nin vefatı üzerine şeyhlik makamı, Konya’da bulu­nan Mehmed Said Hemdem Çelebi tarafından, 25 Rebîülâhir 1247 (3 Ekim 1831) tarihinde ve henüz on bir yaşında olan Osman Selâhaddin Dede’ye tevcih edilmiş767 ve Osman Selâhaddin Dede, âilesiyle birlikte Beşiktaş’taki evden Yenikapı Mevlevîhânesi’ne nakledilmiştir.768

Osman Selâhaddin Dede’nin yaşının küçüklüğü sebebiyle dergâhın vekâleten yönetimi, Mehmed Sâdık Dede’ye verilmiş ve Mehmed Sâdık Dede, ser-tabbâhlık hizmetinin yanı sıra, aynı zamanda Osman Selâhaddin Dede’nin vekilliği ve mürebbîliği görevini de üstlenmiştir.769

Mehmed Kemâleddin Dede’nin kaydettiğine göre Mehmed Said Hemdem Çelebi, pâdişâhın dâveti üzerine 1274/1857 yılında İstanbul’a gelmiş ve Osman Selâhaddin Dede onun hizmetinde bulunmuştur. Hatta Mehmed Said Hemdem Çelebi’nin Konya’ya dönüşünden bir yıl sonra, yani 1275/1858’de Osman Selâhaddin Dede, Konya Dergâhı’na kendisini ziyarete gitmiş ve bir süreliğine de olsa sohbetlerinde bulunmuştur. Osman Dede, son derece isti­fadeli geçen, maddî ve manevî birçok hediyenin yanı sıra kendisine hilâfet de verilen bu ziyaretin ardından İstanbul’a dönmüş; kısa bir süre sonra da Mehmed Said Hemdem Çelebi’nin vefat haberi gelmiştir.770

İstanbul’a döndükten sonra ilim tahsili konusunda büyük bir çaba içine gi­ren ve bu meyanda bir yandan Beşiktaş Mevlevîhânesi Şeyhi Abdülkâdir/ Kadri Dede ile Mehmed Sâdık Dede’nin terbiyeleri altında yetişerek bir nevi şeyhlik eğitimi alan Osman Selâhaddin Dede, bir yandan da devrinin ileri gelen diğer hocalarından dersler almıştır. Bunlar arasında Kürt/Kürdî Hâfız Abdurrahman Efendi (ulûm-ı âliyye), Hoca Mahmud Efendi (mantık), Kaldırımîzâde Şehrî Ahmed Efendi (ilm-i hakâyık), Tunuslu Mustafa Efendi, ünlü mesnevîhân Hoca Hüsâmeddin Efendi (hadis, tefsir, Mesnevî) ve Evliyâ Hoca diye de bilinen dönemin ünlü müderrislerinden Abdurrahim Efendi (tefsir, hadis, fıkıh vs.) bulunmaktadır. Osman Selâhaddin Dede, 1275/1858 yılında Evliyâ Hoca’dan tekmîl-i nush ederek Kıbrıslı Hoca gibi Fatih ve Beyazıt Câmii ulemâsından birçoklarının hazır bulundukları bir zamanda dergâhın semâhânesinde anılan hocalardan icâzet almak sûretiyle ulemâ grubuna dâhil olmuştur.771

Osman Selâhaddin Dede, 1275/1858 yılından sonra, aralarında bazı yük­sek mevkide bulunan isimlerin de bulunduğu birçok kişiye, İbn-i Arabî’nin Fusûsu’l-Hikem’ini baştan sona okutarak zamanın âlim, şeyh ve devlet adamlarından birçoğunun semâhânede hazır bulundukları bir sırada ve bu kez kendisi merâsimle icâzet vermiştir. Daha sonra dergâhta ikinci defa, dö­nemin bazı ulemâ ve meşâyihine Celâleddin Devvânî’nin Zevrâ’sını ve yine İbn-i Arabî’nin Fusûsu’l-Hikem’ini okutmuştur.772

Aynı zamanda Nakşî şeyhi olan Hoca Hasan Hüsâmeddin Efendi’den önce Koca Mustafapaşa Mevlevîhânesi’nde hadis ve tefsir okumaya başlayan Os­man Selâhaddin Dede, daha sonra Hüsâmeddin Efendi’nin Eyüp Hâtuniye Dergâhı’nda verdiği Mesnevî derslerine katılmıştır. Bir dergâh şeyhi olarak, üstelik yaz kış demeden Yenikapı’dan Eyüp’e gitmek sûretiyle aksatmadan iştirâk ettiği bu derslerde Hüsâmeddin Efendi tarafından her zaman hürmet ve saygıyla karşılanan Osman Selâhaddin Dede, bilâhare aynı tekkede dü­zenlenen bir törenle mesnevîhânlık icâzeti almıştır.773

Osman Selâhaddin Dede, Hüsâmeddin Efendi’nin 1 Şevval 1280 (9 Mart 1864) tarihinde vefatından sonra, 1282 Muharreminde (Mayıs-Haziran 1865) ve bir Perşembe günü, Yenikapı Mevlevîhânesi’nde Mesnevî dersleri verme­ye başlamış ve bu derslerini uzun yıllar devam ettirmiştir. Hatta bu vasfın­dan ötürü Mesnevîhân Osman Selâhaddin Dede olarak anılmıştır.774

Osman Selâhaddin Dede, Attar Hacı Tâhir Efendi ile Hatice Şöhret Hanım’ın kızları Münire Hanım ile evlenmiş ve bu evlilikten, Mehmed Celâleddin Dede, Mehmed Kemâleddin Dede ve Fâtıma Âliye Hanım adlı üç çocuğu dün­yaya gelmiştir. Oğullarından Mehmed Celâleddin Dede, Osman Selâhaddin Dede’nin vefatının ardından dergâhın şeyhliğine asâleten atanmış; Mehmed Kemâleddin Dede de ağabeyi tarafından dergâhın ser-tabbâhlığına getirilmiş­tir. Kızı Fâtıma Âliye Hanım ise Beşiktaş/Bahâriye Mevlevîhânesi’nin Şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede ile evlenmiştir.775

Özellikle II. Mahmud devrinden itibaren hem şöhreti, hem de bağlıları art­maya başlayan Osman Selâhaddin Dede’nin, Ekrem Işın’ın değerlendirmesi­ne göre ilmi ve şeyhliğindeki kemâli yanında, üzerinde durulması gereken bir diğer önemli özelliği, Tanzimat dönemi siyâsî kadrolarıyla kurduğu ya­kın ilişki sonunda Yenikapı Mevlevîhânesi’ni, özgürlük fikirlerinin tartışı-labildiği başlıca merkezlerden biri hâline getirmiş olmasıdır. Yine Yenikapı Mevlevîhânesi, Osman Selâhaddin Dede’nin daha gençlik döneminde devrin ileri gelen devlet adamları, âlim ve âriflerinin toplantı yeri hâline gelmiştir. Bu toplantılara katılanlar arasında, Sadrâzam Keçecizâde Fuad ve Âlî Paşa­larla, Mısırlı Kâmil Paşa, Prens Mustafa Paşa, Âdile Sultan’ın eşi Mehmed Ali Paşa, Sadrâzam Midhat Paşa, Şeyhülislâm Sâdeddin ve Refik Efendiler gibi birçok devlet ricâli de bulunmaktadır.776

Sezai Küçük’ün belirttiğine göre ise Osman Selâhaddin Dede’yi devrin siyâsî olayları içine çeken hiç kuşkusuz, onun her konudaki irfan ve ferâsetinden yararlanmayı düşünen Sadrâzam Midhat Paşa’dır. Midhat Paşa’nın Mevlevî olduğuna dâir her ne kadar elde net bir bilgi yoksa da Mehmed Ziyâ, paşanın zaman zaman konağında başında Mevlevî sikkesi ile oturduğunun kızı Mem-duha Hanım’dan duyulduğunu nakletmektedir. Midhat Paşa’nın Yenikapı Mevlevîhânesi yakınındaki Arapzâde Çiftliği’ni satın alması ve bu komşuluk sayesinde dergâha daha sık gelip gitmesi de Osman Selâhaddin Dede’ye olan hürmeti ve Mevlevîliğe muhabbetinden kaynaklanmış olmalıdır.777

19. yüzyılda tahta geçen üç pâdişâhın dönemlerini idrâk eden Osman Selâhaddin Dede, bu pâdişâhlardan her birinin teveccüh ve iltifatını kazan­mıştır. Kaynaklarda Yenikapı Mevlevîhânesi’nin müdâvimlerinden olduğu belirtilen II. Mahmud’un, karlı ve soğuk kış günlerinde dahi dergâhı ve Os­man Selâhaddin Dede’yi ziyaret ettiği, ayrıca oğlu Sultan Abdülmecid’in de tahta geçtikten sonra tıpkı babası gibi Yenikapı Mevlevîhânesi’ni ve Osman Selâhaddin Dede’yi sık sık ziyaret ettiği bilinmektedir.778

Mehmed Ziyâ’nın naklettiğine göre Sultan Abdülmecid, maiyetinde bulu­nan Şehzâde Abdülhamid ve Reşad Efendilerle birlikte dergâha geldiği gibi, daha sonra ayrıca Abdülhamid ile Reşad Efendi birlikte de dergâha iki defa gelmişlerdir.779

Mehmet Ziyâ ayrıca Sultan Reşad ile ilgili olarak, “Veliahdlığı döneminden itibâren Osman Selâhaddin Dede’ye bağlı ve ona hürmetini her vesilede ibrâz ederdi. Ne zaman onun sözü edilse dâimâ muhabbetle ve takdirle anardı.” dedikten sonra, pâdişâhın 13 Cemâziyelâhir 1329 (11 Haziran 1911) tarihin­de Rumeli’ye yaptığı bir seyahat esnasında Selânik Mevlevîhânesi’nde huzurunda yapılan Mevlevî mukâbelesi sonunda, mukâbeleden aldığı mânevî haz­zı ifade için, “Şeyh Osman Efendi’nin mukâbelesi gibi rûhâniyetli ve neş’eli oldu”, dediğini işittiğini nakletmektedir.780

Osman Selâhaddin Dede’nin, Sultan II. Abdülhamid ile dergâha geliş-gidişleri esnasında gerçekleşen diyalogları, Abdülhamid’in tahta geçmeye hazırlandığı sıralarda da devam etmiş, hatta tahta geçmesi için bulunulan destek talebine olumlu cevap verilmiş, bu ilişki Abdülhamid tahta geçtikten sonra da bir müd­det devam etmiştir. Diğer yandan devrin bir başka etkili siyâsî ismi Midhat Paşa ile Abdülhamid’in diyalogunu da Osman Selâhaddin Dede temin etmiş ve bu görüşmeler sonucunda Midhat Paşa da bazı şartlar ileri sürmek sûretiyle Abdülhamid’e destek sözü vermiştir.781

Osman Selâhaddin Dede, Sultan V. Murad’ın tahttan indirilip yerine Abdül-hamid’in getirildiği gün, Koca Mustafapaşa Dergâhı Şeyhi Râzî Efendi, Mer­kez Efendi Şeyhi Nûreddin Efendi ve diğer meşâyihle beraber Topkapı Sarayı’nda yapılan beyat merâsimine çağrılmıştır. Osman Selâhaddin Dede, Abdülhamid’in tahta geçmesi için yazılan fetvânın saraya gelmesinin gecik­mesi üzerine telaşa düşen Şeyhülislâm Hayrullah Efendi’ye, “İçtimâ-ı ümmet fetvâ değil midir?” diyerek, orada bulunan zevâtın Abdülhamid’e biat etmesini sağlamış, Osman Dede’nin bu sözlerinden ve ferâsetinden etkilenen Abdülha-mid, eğilip elini öperek ona olan saygısını göstermiştir.782 Sultan II. Abdülha-mid tahta geçtikten sonra da Osman Selâhaddin Dede’ye yakın ilgi ve alâka göstermiş, saltanatı süresince zaman zaman huzura çağırtmış, bazı konularda görüşlerine başvurmuş, sarayda Mesnevî okutmasını istemiş ve kendisine ayda 1000 kuruş maaş bağlatmıştır.783

Bu iki önemli şahsiyet arasında oluşan yakınlık çok sürmemiş, Sultan II. Abdül-hamid’in Kanûn-ı Esâsî taraftarlarına cephe alması, ayrıca Midhat Paşa’nın Sultan Abdülaziz’in hal’inde etkisi bulunduğu suçlamasıyla saray nezdinde gözden düşmesi, kendisiyle samimiyeti bilindiği için Osman Selâhaddin Dede ile II. Abdülhamid arasındaki ilişkileri de olumsuz yönde etkilemiştir. Mehmed Ziyâ’nın ifadesiyle, kendisine daha önce gösterilen hürmet ve muhab­betin şiddet ve nefrete dönüşmesi üzerine sarayda verdiği Mesnevî dersleri­ne, pâdişâhın rahatsızlığı bahâne edilerek son verilmiş, Osman Dede’ye karşı husûmet sahibi olanların da durumdan istifade etmesiyle, daha önce Abdül-hamid tarafından kendisine verilmekte olan 1000 kuruş maaş da kesilmiş ve tüm bunlar Osman Selâhaddin Dede’yi bir hayli üzmüştür. Bu olaydan sonra Osman Selâhaddin Dede dergâhta uzlete çekilmiş, harem dairesinden adımını dışarı atmamış ve vefatına dek dört yıl boyunca zamanını mütâlaa etmek ve eser yazmanın dışında hastalığıyla uğraşarak geçirmiştir.784

Sütlüce Hasîrîzâde Sa‘dî Dergâhı Şeyhi Mehmed Elif Efendi’nin, “nahîfü’l-beden” olup sürekli hastalıklara müptelâ olduğunu; bununla birlikte kendisin­de âdetâ Hz. Eyüp sabrı olup hiçbir zaman hâlinden şikâyet etmeyip dâimâ şük­rettiğini belirttiği Osman Selâhaddin Dede’nin hastalığı, karaciğer iltihâbıyla başlamış daha sonra sık tekrarlanan zâtürre nöbetlerine çevirmiştir. Vefâtından beş-on gün evvel, aynı zamanda dâmâdı olan Hüseyin Fahreddin Dede’nin yanına hava değişimi için gitmiş; ancak orada şiddetini daha da artıran ve “hummâ-yı habîse” diye de adlandırılan hastalığı sebebiyle, oğlu Mehmed Kemâleddin Dede’nin bildirdiğine göre, altmış sekiz yaşında olduğu hâlde, 18 Cemâziyelevvel 1304 (11 Şubat 1887) tarihinde, Cuma gecesi saat yedi sırala­rında Bahâriye Mevlevîhânesi’nde vefât etmiştir.785

Geldi bir gülbâng ile târîh-i ârif gûşuma
Hû deyip Osman Efendi vardı Mevlâsına”786

mısraları ile aynı zamanda şeyh efendinin müntesiplerinden Beylikçi Muâvini İsmet Bey tarafından söylenmiş olan “Etdi Hakk’a cân fedâ Osman Selâhaddin Dede” mısraı vefatına tarih düşürülmüş; ayrıca Mehmed Elif Efendi tarafından da Farsça bir tarih kıt‘ası söylenmiştir.787

Osman Selâhaddin Dede’nin ölüm haberi âdetâ yıldırım hızıyla tüm şeh­re yayılmış ve sevenlerini acıya gark etmiştir. Gasl ve tekfîn işleri, kendi halîfelerinden ve aynı zamanda Eskişehir Mevlevîhânesi şeyhi olan Hasan Efendi, muhaddis Mustafa Şemsî Efendi, Bedeviyye tarîkatı şeyhlerinden Şeyh Âşir Efendi, Halvetiyye halîfelerinden Hâfız Şükrü Efendi ve oğlu Meh-med Kemâleddin Dede tarafından yapılmış; cenazesi ertesi gün, yani Cuma günü, tabutuna sağlığında giydiği derviş hırkası sarılı olduğu hâlde, Bahâriye Mevlevîhânesi’nden kaldırılmıştır. Önde Mevlevî şeyh ve dervişleri, diğer tarîkat mensupları tekbir getirmekte ve İsm-i Celâl okumakta, onların arka­sında ise vezirler ve diğer devlet erkânı cenazeyi takip etmekte iken büyük bir kafile hâlinde Eyüp Câmii’ne ulaşılmıştır. Benzeri daha önce görülmediği nakledilen hayli kalabalık bir cemâatle kılınan ikindi namazının ve Mustafa Şemsî Efendi tarafından kıldırılan cenaze namazının ardından, dedenin nâşı yine büyük bir kalabalık eşliğinde, elli yedi yıl postnişînlik hizmetinde bulun­duğu Yenikapı Mevlevîhânesi’ne götürülmüş ve dergâh hazîresinde, hayatta iken hazırlatmış olduğu kabrine, babasının yanına defn edilmiştir.788 Yerine ise büyük oğlu Mehmed Celâleddin Dede postnişîn olarak tâyin edilmiştir.789

19. yüzyılda Tanzimat öncesinde başlayan “Tarikatları ve tekkeleri zabt u rabt altına alma” düşüncesinin zirve noktasını Meclis-i Meşâyih’in kuruluşunun oluşturduğu ileri sürülmektedir.790 Osman Selâhaddin Dede, 1283/1866’da ça­lışmaya başlayan bu meclisin ilk reisliğine getirilmiş ve 1285/1868-1296/1878 yılları arasındaki dönemde görev yapmıştır. Osman Dede’nin bu makâma lâyık görülmesinde onun selâhiyetinin yanında, Sultan Abdülaziz’in Mevlevî mu­hibbi ve aynı zamanda neyzen olmasının da etkisi olmuş olmalıdır.791

Osman Selâhaddin Dede, Meclis-i Meşâyih reisliğinin yanı sıra üye olarak bazı komisyonlarda da bulunmuştur. 1293/1876 Osmanlı-Rus savaşı sırasında ku­rulan İâne Komisyonu bunlardan biridir ve dedenin bu komisyonda görevlen­dirildiğine dâir yazı kendisine Mareşal Avni Paşa tarafından tebliğ edilmiştir. Hatta Mehmed Ziyâ’nın kaydettiğine göre o sırada Hindistanlı Müslümanlar’ın sadârete başvurarak Osman Selâhaddin Dede başkanlığında oluşturulacak bir komisyona yardım yapabileceklerini bildirmeleri üzerine dede, “Benim nâmıma mürâcaat idâreten uygun olmaz. Hükûmet varken doğrudan doğ­ruya bu şekilde bir mürâcaatın yapılması hükûmetin haysiyetini ihlal eder, dolayısıyla hükûmet adına mürâcaat gerekir. Zâten ben de o komisyonda âzâ olduğuma göre yardımlar o komisyon nâmına gönderilsin.” demek sûretiyle hakîmâne bir cevap vermiş, aynı zamanda basîret ve ferâsetini göstermiştir.792

1301/1882 yılında yapılan genel nüfus sayımı ve tertip edilen istatistiğe göre; o tarihte İstanbul’da bulunan iki yüz altmış tekkede 1901’i erkek 1184’ü kadın, toplam 3085 kişi bulunmaktadır.793 İstanbul’da o tarihte mevcut beş Mevlevî tekkesinden biri olan Yenikapı Mevlevîhânesi’nde ise ki Osman Selâhaddin Dede’nin meşîhatinin son yıllarına rastlamaktadır, bu dönemde 24’ü erkek 17’si kadın toplam 41 kişilik bir topluluğun ikamet ettiği belirlenmiştir.794

Osman Nuri Ergin’in yer verdiği ve Abdülbâki Gölpınarlı’nın ise dergâhın son şeyhi Abdülbâki Baykara Dede’den ve daha birçoklarından işittiğini belirterek benzerini naklettiği bir olay, Osman Selâhaddin Dede’nin bilgisi, irfânı, vaka­rı; hatta siyâsî hayatıyla olgun bir Mevlevî olmasının yanı sıra, ahlâkî salâbeti, nezâketi ve Mevlevî erkânına riâyetiyle de tanınmış bir şahsiyet olduğunu gös­termektedir. Sözkonusu olay şu şekilde gerçekleşmiştir:

Yenikapı Mevlevîhânesi’nin yakınındaki bir köşkte düğün vesilesiyle yapılan eğlencede bir kıptî mûsiki grubu çalıp söylemektedir. Eğlence sırasında çalgı­cıların nekkâresi yani çifte nârası (kudümü) patlamış ve eğlencenin tadı da kaç­mıştır. Çingenelerden birinin aklına aynı âletten mevlevîhânede de bulunduğu gelmiş ve dergâha giderek kudümzenbaşıdan bu âletin kendisine ödünç olarak verilmesi ricâsında bulunmuş. Ancak kıptînin nekkâre ile kudüm arasındaki farkı ve inceliği bilmemesi, isteme esnasında kudüm-i şerîf yerine çifte nâra demesine neden olmuş, bunun üzerine kudümzenbaşı fenâ hâlde sinirlenmek sûretiyle “Ona çifte nâra demezler kudüm-i şerîf derler” diyerek kıptîyi bir güzel azarlayıp kapıdan kovmuş; hatta bir de gidip durum hakkında Osman Selâhaddin Dede’ye dert yanmış. Dervişin kıptîye takındığı tavrı beğenmeyen Osman Selâhaddin Dede ise,

-Neşelerini kaçırmayaydın, vereydin! demiş.

Derviş:

-Ama Efendim, kudüm-i şerîfe bu çingene, çifte nâra diyor, deyince;

Şeyh Efendi:

-Zararı yok, o çingene eline düşerse çifte nâra, senin eline geçerse kudüm-i şerîf olur” şeklindeki hayli mânidâr bir cevap vermiştir.795

Osman Selâhaddin Dede’nin aldığı bir icâzetnâme örneği

Osman Selâhaddin Dede’nin meşîhatı zamanında Yenikapı Mevlevîhânesi arka arkaya üç büyük tamirat geçirmiştir. 1253/1837’de II. Mahmud tarafından gerçekleştirilen birinci tamiratta dergâh âdetâ bütünüyle yenilenmiştir. Sultan Abdülmecid döneminde gerçekleştirilen ikinci tamiratta dergâhın çevre du­varları tamir edilmiş,796 1261/1845-1267/1851 yılları arasında gerçekleştirilen Yenikapı Mevlevîhânesi’nin, Osman Selâhaddin Dede dönemin­deki son tâmiratı ise Mısır Vâlisi İsmail Paşa eliyle ve 1280/1863-1281/1864 yılları arasında 83.432 kuruş harcanmak sûretiyle ger­çekleştirilmiştir. Bu tamiratla derviş hücreleri, harem ve selamlık daireleri yeniden inşâ edilmiş, dergâhın semâhânesi de esaslı birtamiratla ise dergâh dâhilinde bulunan tüm çeşmeler ile bazı ma­hallerin onarımı gerçekleştirilmiştir.797 şekilde elden geçirilmiştir.798

Mehmed Kemâleddin Dede, babası Osman Selâhaddin Dede’yi “zühd, takvâ, hilm ve vakar sahibi bir kâmil bir zât; sevdiklerine karşı son derece affedici, sohbeti seven, rint-meşrep, güzel ahlâk sahibi, ilmiyle âmil bir merd-i dil-firîb” olarak tavsif etmektedir. Onun aynı zamanda sünnet-i seniyyeye bağlılığından dolayı zama­nının çoğunu, hadisleri incelemeye ve büyük sûfilerin eserlerini okumaya ayırdığını, çokça okuduğu eserler arasında ise Mesnevî-i şerîf, Fütûhât-ı Mekkiyye ve Dîvân-ı İbn-i Fârız türü kitapların bu­lunduğunu bildirmektedir.799

Eserleri

Yine Mehmed Kemâleddin Dede’nin bildirdiğine göre Arapça ve Farsça dillerine olan vukûfiyetinin ve Farsça hocalığının yanında şiir ve inşâ alanında da mâhir, esâsen yaratılıştan şair olan Osman Selâhaddin Dede’nin, bazı tasavvufî manzûmeleri ile aralarında Mir’âtü’l-Haremeyn adlı esere yazdığı da dâhil olmak üzere bazı sa­natlı; fakat sağlam bir üslûbun kullanıldığı takrîzleri, ilmî ve ahlâkî mâhiyette birçok eseri bulunmaktadır.

1. Risâle-i Vahdet-i Vücûd. Tasavvuf erbâbına saldırılarıyla bili­nen Hoca İshak Efendi’ye cevâben ve Türkçe kaleme alınmış bir risâledir.

2. el-Lisânü’l-Muhammediyye fîmâ Dalle Bihi’l-Îseviyye. Bu eser, Hristiyanlığın nasıl bâtıl bir din hâline geldiğini anlatan Arapça bir risâledir.

3. Ahlâk-ı Mülûk. Osman Selâhaddin Dede’nin Sultan Reşad adına yazdığı bu eseri, pâdişâhlara gerekli olan ahlâkî ve siyâsî vasıflar ile yüksek hasletlerden bahsetmektedir.

4. Mesnevî Hâşiyesi. Mesnevî dersleri sırasında yaptığı şerhleri içeren bir eser olup800 Osman Selâhaddin Dede’nin dergâhta yirmi yıl boyunca okuttuğu Mesnevî’ye yaptığı şerhleri bir mec­muaya kaydetmesiyle oluşmuştur. Bu önemli eser, oğlu Meh-med Celâleddin Dede’nin yirmi yıl devam eden şeyhliği sırasın­da yaptığı Mesnevî derslerinde sürekli yararlandığı bir kaynak olmuştur.

Mâlesef bu eserlerin tamamı, dergâh kütüphanesinin altında bulunan ahırlarda 1323/1906 yılında çıkan yangın sonucunda kül olmuştur. Bununla birlikte Meh-med Ziyâ, Osman Selâhaddin Dede’nin Ahlâk-ı Mülûk adlı eserinin bir nüshası­nın pâdişâhta bulunduğunu kaydetmektedir.801

Osman Selâhaddin Dede’nin Şeyhliği Döneminde Yenikapı Mevlevîhânesi’nde Gerek Meydanda, Gerekse Mahbahda Çille-güzîn Olma­ğa Gelen Müridân ve Nev-niyâzan:

İslimyevî Derviş Ali,

Derviş İsmail

Karadenizli Derviş Mustafa,

Bursalı Derviş Edhem802

Hâfız Dede803

Osman Selâhaddin Dede’nin Şeyhliği Döneminde Yenikapı Mevlevîhânesi’nde Meşk Edip Semâ-ı Şerîfe Giren Cânlar:

Derviş Sâlih,

Seyyid Derviş Halim,

Çangaralı Derviş Mehmed,

Derviş Mehmed Şâh,

Karadenizli Derviş Mustafa804

Osman Selâhaddin Dede’nin Şeyhliği Döneminde Arakıyye Giyen Muhibbân:

Seyyid Yusuf Ganem,

Hüseyin,

Seyyid Mehmed,

Râif Efendi,

Mehmed Tevfîk,

Seyyid Ahmed Aziz,

Süleyman,

Seyyid Mehmed,

Şerife Fâtıma,

Âyişe Hâtun,

Ahmed Rıfat,

Seyyid Mehmed Sâdık,

Hatice Tevfîka,

Âyişe,

Ferîde Cânfedâ,

Konevî Derviş Mehmed,

Topcu Mustafa Ağa,

Aziz Mahmud,

Odacı Mustafa Ağa,

Müezzin Osman Efendi,

Cemil Bey,

Mehmed Râsih Efendi,

Ömer Efendi,

Mehmed Sâdeddin Efendi,

Seyyid Mehmed Kemâl,

Dürrî Bey,

Mehmed Bey,

Mehmed Nazif Bey,

Zeliha Hâtun,

Hasîb Efendi,

Fâtıma,

Mehmed Celâleddin,

Selâhaddin Efendi 805

Osman Selâhaddin Dede’nin Şeyhliği Döneminde Yenikapı Mevlevîhânesi’ne Gelen Hücrenişîn Cânlar:

Konevî Derviş Mehmed,

Âmidli Derviş Mehmed806

Her yönüyle devrinin en şöhretli ve etkili şeyhlerinden biri olan Osman Selâ-haddin Dede’ye toplumun her kesiminden intisap edenler olmuştur. Onun bağ­lıları ve dervişlerine âit Mehmed Ziyâ’nın verdiği listede807 ise şu isimler bu­lunmaktadır:

“Sultan Mehmed Reşad, Sadrâzam Keçecizâde Fuad Paşa808’nın eşi Emine Be-hiyye Hanım, oğulları Nâzım809 ve Kâzım Beyler, torunları Hikmet ve Reşad Bey-810ler, oğlu Nâzım Bey’in eşi Nimet Hanım, Sadrâzam Âlî Paşa,811 Şeyhülislâm Sâhib Molla Bey,812 Konya Dergâhı’nda şeyh iken vefât eden Abdülvâhid Çelebi, önde gelen İslâm âlimlerinden olan Hoca İshak Efendi, Zîver Paşa, Âlî Paşazâde Selâhaddin Bey ve eşi Saâdet Hanım, Eskişehir Mevlevîhânesi Postnişîni Ha­san Hüsnü Dede813, Meclis-i Vâlâ Başkitâbeti’nde görevli Kenan Bey, Dîvân-ı Muhâsebât Reisi Zühdü Bey’in babası Ali Şefik Bey, Zühdü Bey’in annesinin ba­bası Ârif Paşa, Osman Selâhaddin Dede’nin oğulları Mehmed Celâleddin Dede ile Hacı Kemâl Efendi, Kudümzenbaşı Ahmed ve Neyzenbaşı Cemâl, Konya’da Şems Dedesi merhûm Ahmed ve Âteşbâz Veli Türbedârı Yakub Dede, Yenikapı Dergâhı Semâzenbaşısı Mustafa Dede, İstanbul Meclis-i Meşâyih Reisi ve Sütlü­ce Hasîrîzâde Sa‘dî Dergâhı Şeyhi Elif Efendi, Yenikapı Dergâhı eski hizmetli­lerinden Hüsâm Dede, Beylikçî-i Dîvân-ı Hümâyûn Müdür Muâvini ve Mevlevî şairlerden İsmet Bey, esbak Evkaf-ı Hümâyûn Nâzırı ve Sadâret Müsteşarı Meh-med Ali Paşa, Defter-i Hakânî eski nâzırı Rızâ Paşa ve babası Mümtaz Efen­di, mûsiki üstadı Hoca Zekâî Efendi, Hüdâvendigâr Şer‘iyye Mahkemesi’nden Âsım Molla Bey, Mesnevîhân Selânikli Mehmed Es‘ad Dede, Mâliye Nezâreti halîfelerinden Şevki Efendi, Evkaf Nezâreti kapı çuhadârlarından Konyalı Hacı Ömer Efendi, Manastır eski vâlisi Hıfzı Paşa, Jandarma Dairesi eski reisi Hak­kı Paşa, Midhat Paşa’nın kızı Memduha Hanım, eski dâhiliye nâzırlarından Said Efendi, Dâhiliye Nâzırı Mektûpçusu Giridli Sâdık Efendi, İşkodralı Rızâ Bey, Edirne Mevlevîhânesi Postnişîni Aydınlı Eşref Efendi, Tavşanlı Dergâhı Şeyhi Hasan Dede, Marmaris Mevlevîhânesi Şeyhi Hüsâmeddin Dede, Çorum Mevlevîhânesi Şeyhi İzzet Dede, aynı dergâhın eski mensuplarından Âkif Dede, Semâzenbaşı Berber Mustafa Dede ve Hakkâk Nazif Efendi, Fuad Paşa Kethüdâsı Şevki Bey, Bağdat Kapı Kethüdâsı Hâfız Ömer Efendi, ünlü mûsikişinaslardan Mutafzâde Ahmed Efendi, Mâliye Başkâtibi Rızâ ve oğlu Cemil Bey, Âmedî Dîvân-ı Hümâyûn eski muâvini Tahsin Paşazâde Cemil Bey, Halep eski merkez mutasarrıfı Anadoluhisarlı İzzet Bey, Müneccimbaşı Osman Sâib Efendi’nin kızı ünlü kadın şairlerimizden Hatice Nakiyye Hanım, Alyanak Mustafa Paşa’nın oğlu Ferik Mehmed Paşa, Şevket Bey’in hanımı Pürkemâl Hanım, Ârif Paşa’nın bütün akrabaları, Pertev Paşa’nın torunu Tevkî-i Dîvân-ı Hümâyûn’dan emekli Mahmud Bey ve annesi, Yenikapı Semâzenbaşısı Hâlid Dede ve Kütahya/Ergu-niye Mevlevîhânesi şeyh vekili Kazancı Hasan Dede, İzmir Mevlevî Şeyhi Hâfız Dede ve Aydın Şeyhi Nûri Dedeler…” ile isimlerinin incelenemediği belirtilen daha birçok kişi.814

Osman Selâhaddin Dede’nin döneminde Yenikapı Mevlevîhânesi’nde vazife dağılımı ile ilgili olarak ise Mehmed Ziyâ şu bilgileri aktarmaktadır:

“Dergâhın idaresi, 1280/1863 tarihine kadar eniştesi Ser-tabbâh Hacı Meh-med Ârif Dede’ye verilmiş, bir müddet sonra ihtiyarlığı sebebiyle bu göreve Sâlih Dede getirilmiştir. Sâlih Dede’nin vefatı üzerine dergâhın ser-tabbâhlık vekâletine oğlu Mehmed Celâleddin Dede ve diğer işleri yürütmek üzere de daha sonra Aydın Mevlevîhânesi’ne şeyh tâyin edilen ve dergâhın meydancısı olan Şeyh Nûri Dede tâyin edilmiştir. Nûri Dede’den sonra bu göreve, Hüsâmeddin Dede getirilmiş, bu vazifede dört beş yıl devam ettikten sonra Kara Ali Dede bu işleri yürütmekle görevlendirilmiştir. Daha sonra dergâhın genel ve özel işle­riyle küçük oğlu Mehmed Kemâleddin Dede’nin görevlendirilmesiyle beraber Osman Selâhaddin Dede, her şeyden elini çekmiştir.”815

 


 

763 Defter-i Dervîşân-II, vr. 28a; Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 1; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., II, 189, III, 300; Hasîrîzâde Elif Efendi, Tenşîtü’l-Muhibbîn bi Menâkıb-ı Hâce Hüsâmeddin, İstanbul 1342/1923, s. 43; Hür Mahmut Yü-cer, “Eyüp’te Hâtûniye Tekkesi ve Tenşîtü’l-Muhibbîn bi Menâkıb-ı Hâce Hüsâmeddin”, Tasavvuf, İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, sy. 10, Ocak-Haziran 2003, s. 241, 244; Hüseyin Vassâf ve M. Ziyâ, Osman Selâhaddin Dede’nin doğum tarihini 15 Cemâziyelevvel 1235 (29 Şu­bat 1820) olarak vermekte (bk. Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 208; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 160); Mustafa Erdoğan ise 10 Rebîülâhir 1235 olarak verdiği tarihin milâdîsini 26 Ocak 1819 şeklin­de göstermektedir (bk. Mustafa Erdoğan, a.g.e., s. 21); Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 133, 171; “Osman Selahaddin Dede”, TDEA, İstan­bul 1990, VII, 145; Sezai Küçük, a.g.m., s. 180; a.mlf., a.g.e., s. 122.

764 Defter-i Dervîşân-II, vr. 28a; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., III, 451; M. Ziyâ, Osman Selâhaddin Dede’nin arakıyye giydiği tarihin ayını Şevval olarak bildirmektedir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 161); Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 133.

765 Defter-i Dervîşân-II, vr. 66a; Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 1; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 161; Se­zai Küçük, a.g.m., s. 180; a.mlf., a.g.e., s. 122.

766 Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 1; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 179, 208; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 162; Sezai Küçük, a.g.m., s. 180-181; a.mlf., a.g.e., s. 122.

767 Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 1; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., II, 189, III, 451; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 159, 162; Sezai Küçük, a.g.m., s. 180; a.mlf., a.g.e., s. 122; Hür Mahmut Yücer, a.g.m., s. 242.

768 Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 1; Hüse­yin Vassâf, a.g.e., V, 208; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 161-162; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 133; “Osman Selahaddin Dede”, TDEA, s. 145; Sezai Küçük, a.g.e., s. 123.

769 Elif Efendi, a.g.e., s. 41; Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 1; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 208; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 162-163; “Osman Se-lahaddin Dede”, TDEA, s. 145; Sezai Küçük, a.g.m., s. 180-181; a.mlf., a.g.e., s. 123; Hür Mah­mut Yücer, a.g.m., s. 242.

770 Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 2-3; Hür Mahmut Yücer, a.g.m., s. 242.

771  Osman Selâhaddin Dede’nin ders aldığı isimler Terâcim-i Ahvâl’de ise “Kürd Hâfız Abdurrah-man Efendi, Kaldırımîzâde meşhûr Evliyâ Hoca ve Hâce Hüsâmeddin-i Nakşibendî” şeklinde geçmektedir (bk. Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 2); Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 209; Meh-med Ziyâ, a.g.e., s. 164-166; Sezai Küçük, a.g.m., s. 181; a.mlf., a.g.e., s. 123; Hür Mahmut Yücer, a.g.m., s. 242.

772  Mehmed Kemâleddin Dede, Osman Selâhaddin Dede’nin okuttuğu eserler arasında Lemeât’ın da olduğunu kaydetmektedir (bk. Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 5); Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 167; Sezai Küçük, a.g.m., s. 181; a.mlf., a.g.e., s. 123-124; Hür Mahmut Yücer, a.g.m., s. 242.

773  Elif Efendi, a.g.e., s. 39-41; Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 2; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 164. Osman Selâhaddin Dede’ye Hüsâmeddin Efen­di tarafından verilen icâzetnâme sûreti için bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 165-166; Sezai Küçük, a.g.m., s. 181; a.mlf., a.g.e., s. 123; Hür Mahmut Yücer, a.g.m., s. 242.

774  Elif Efendi’nin ifadesiyle Osman Selâhaddin Dede, Perşembe günleri dergâhta Mesnevî-i şerîf’i gayet latîf ve muhakkıkâne takrîr buyur­muştur (bk. Elif Efendi, a.g.e., s. 18); Mehmed Kemâleddin Dede, Osman Selâhaddin Dede’nin Mesnevî okutmağa 1283 tarihinde başladığını bildirmektedir (bk. Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 2; Sezai Küçük, a.g.e., s. 181; a.mlf., a.g.e., s. 123; Hür Mahmut Yücer, a.g.m., s. 242.

775  Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 201, 204; Serap Seken­diz, a.g.t., s. 199-202; Bâki Baykara’nın bize söz­lü olarak naklettiğine göre, Osman Selâhaddin Dede, ilk hanımının vefatından sonra, yaşlı­lık dönemi dikkate alınarak; dolayısıyla daha ziyâde bakımına yardımcı olunması gerekçesiy­le, çocukları tarafından ikinci kez evlendirilmiş-tir (HN).

776  Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 180; “Osman Selahaddin Dede”, TDEA, s. 145; Ekrem Işın, “İstanbul’un Mistik Tarihinde Mevlevîhâneler”, s. 129-130; Sezai Küçük, a.g.m., s. 181-182; a.mlf., a.g.e., s. 124.

777  Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 181; Sezai Küçük, a.g.m., s. 184; a.mlf., a.g.e., s. 124.

778  Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 182; Sezai Küçük, a.g.m., s. 184-185; a.mlf., a.g.e., s. 124-125.

779  Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 185-186; Sezai Küçük, a.g.m., s. 185; a.mlf., a.g.e., s. 125.

780  Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 192-193; Sezai Küçük, a.g.m., s. 185; a.mlf., a.g.e., s. 125.

781  Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 184-185; “Osman Se-lahaddin Dede”, TDEA, s. 145; Mustafa Kara, “Tanzimat Dönemi ve Tasavvufî Hayat” Tanzi-matın 150. Yıldönümü Uluslararası Sempozyu­mu, Tebliğler, Ankara 1991, s. 301; Sezai Küçük, a.g.m., s. 185; a.mlf., a.g.e., s. 125.

782  Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 183; Sezai Küçük, a.g.e., s. 125.

783  Mehmed Kemâleddin Dede, Osman Selâhaddin Dede’nin iki yıl kadar pâdişâhın huzûrunda Mesnevî takrîriyle görevlendirildiğini bildir­mektedir (bk. Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 5); Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 186; “Osman Se-lahaddin Dede”, TDEA, s. 145; Sezai Küçük, a.g.e., s. 126.

784  Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 5. Kemâleddin Dede ayrıca, bu yıllarda Çele­bi Sadreddin Efendi tarafından mukâbele-i şerîfe vekâlet etmek üzere birâderi Mehmed Celâleddin Dede’ye müsâade buyurulduğunu kaydetmektedir (bk. Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 10); Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 189; “Osman Selahaddin Dede”, TDEA, s. 145; Mus­tafa Kara, a.g.m., s. 301; Sezai Küçük, a.g.m., s. 187; a.mlf. a.g.e., s. 126. Osman Selâhaddin Dede’nin siyasî yönüyle ilgili ayrıntılı bilgi için ayrıca bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 177-190; Sezai Küçük, a.g.e., s. 124-126, 368-372.

785  Defter-i Dervîşân’da Osman Selâhaddin Dede’nin vefat tarihiyle ilgili olarak ayrın­tı verilmeden ve sadece rakamla [1]305 tari­hi kayıtlıdır (bk. Defter-i Dervîşân-II, vr. 80b); Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 6; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., III, 451; Hüseyin Vassâf, Osman Selâhaddin Dede’nin vefat tarihini 18 Cemâziyelâhir 1304 şeklinde vermekte ve vefat ettiğindeki yaşını altmış dokuz olarak bildir­mekte (bk. Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 209); Mehmed Ziyâ da “18 Cemâziyelâhir 1304 tarihini vermekle birlikte ayrıca “meşîhatinin elli yendinci sâlinde bir Perşembe günü akşam üzeri…” şeklinde bir kayda yer vermektedir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 170); Zâkir Şükrü Efendi, a.g.e., s. 32; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 133; Y. Öztuna, vefat tarihini 12 Şubat 1887, E. Işın ise sadece 1886 olarak vermektedirler (bk. Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 122; Ekrem Işın, “Yenikapı Mevlevîhânesi”, s. 479); Elif Efendi, a.g.e., s. 42; Sezai Küçük, a.g.m., s. 189-190; a.mlf., a.g.e., s. 130-131; Hür Mahmut Yücer, a.g.m., s. 243.

786   Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 209; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 133.

787   Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 209; Mehmed Ziyâ, a.g.e., 195; Hür Mahmut Yücer, a.g.m., s. 244.

788  Mehmed Kemâleddin Dede ayrıca, babasının cenâzesine katılanların sayısını üç-dört bin kişi olarak bildirmektedir (bk. Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 7); Elif Efendi, a.g.e., s. 42; Hüse­yin Vassâf, a.g.e., V, 209; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 173-176; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 133; Sezai Küçük, a.g.m., s. 189-190; a.mlf., a.g.e., s. 130-131.

789  Mehmed Süreyyâ, a.g.e., III, 451; Bursalı Meh-med Tâhir, a.g.e., I, 133; Hür Mahmut Yücer, a.g.m., s. 244.

790  Bu konuda geniş bilgi için bk. Osman Nuri Er­gin, Maârif Tarihi, İstanbul 1939, I, 241-243; Mustafa Kara, Tekkeler ve Zâviyeler, İstanbul 1990, s. 302 vd.; Sezai Küçük, a.g.e., s. 127.

791  Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 5; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., III, 451; Mustafa Kara, a.g.e., s. 304; Sezai Küçük, a.g.e., s. 127.

792  Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 179-180; Sezai Küçük, a.g.e., s. 127.

793  Osman Nuri Ergin, a.g.e., I, 207; Sezai Küçük, a.g.e., s. 129.

794  1882/1301 numaralı İstatistik Cetveli, s. 54; Ekrem Işın, a.g.m., s. 479; Sezai Küçük, a.g.e., s. 129.

795  Osman Nuri Ergin, a.g.e., I, 193-194; Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, s. 220-221; Sezai Küçük, a.g.m., s. 188-189; a.mlf., a.g.e., s. 129.

796  BOA, İD 6298 (14 Receb 1262/1845); Sezai Kü­çük, a.g.m., s. 189; a.mlf., a.g.e., s. 130.

797  BOA, İD 6755 (22 Zilkâde 1262/1845); Sezai Kü­çük, a.g.m., s. 189; a.mlf., a.g.e., s. 130.

798  Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 63-64; Sezai Küçük, a.g.e., s. 130.

799  Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 7-8.

800  Mehmed Kemâleddin Dede, a.g.e., s. 8; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., III, 451; Elif Efendi, a.g.e., s. 38; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 210; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 191-192; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 133; “Osman Selahaddin Dede”, TDEA, s. 145; Sezai Küçük, a.g.m., s. 187; a.mlf., a.g.e., s. 126; Hür Mahmut Yücer, a.g.m., s. 242.

801  Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 210; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 190-191; Ekrem Işın, a.g.m., s. 131; Se­zai Küçük, a.g.m., s. 187; a.mlf., a.g.e., s. 126-127. Tâhirü’l-Mevlevî, bu yangında yok olan kü­tüphane ve Osman Selâhaddin Dede’nin yanan eseriyle ilgili şu kayda yer vermektedir: “…Şeyh Osman Selâhaddin Efendi merhûmun tedrîsine ibtidâr ve azîz-i merhûmun da takrîrine devam buyurduğu hâşiyeli ve kayıtlı Mesnevî-i şerîf -ki bir eser-i fevkalâde olup fakir de hizmet-i tahrîrinde bulunmuşdu-, orada bir avuç külden ibâret kaldı.” (bk. Tâhirü’l-Mevlevî, Yenikapı Mevlevîhânesi Postnişîni Şeyh Celâleddin Efen­di Merhûm, İstanbul 1326, s. 9).

802  Defter-i Dervîşân-II, vr. 3b, vr. 6b.

803  Defter-i Dervîşân-II, vr. 70b.

804  Defter-i Dervîşân-II, vr. 4a.

805  Defter-i Dervîşân-II, vr. 4b-5a.

806  Defter-i Dervîşân-II, vr. 17b.

807  Benzerine diğer şeyh efendilerin ilgili maddele­rinde de rastladığımız bu tür listeler için dikkate aldığımız esaslar, Mehmed Ziyâ’nın verdiği bu listedeki isimler için de geçerli olmuş ve bu çer­çevede, özellikle Defter-i Dervîşân vb. kaynak­larda dergâha mensûbiyetlerine ilişkin yeterli bilgi bulunan, aynı zamanda müstakil madde olarak alınmalarına karar verilen isimler çalış­mamıza ayrıca dâhil edilmişlerdir (HN).

808  Mehmed Ziyâ, Keçecizâde Fuad Paşa ile kayınvâlidesi Afife Hanım’ın Galata Mevlevîhânesi Postnişîni Mehmed Kudretullah Dede’ye mensup olduklarını, bununla birlikte Fuad Paşa’nın Osman Selâhaddin Dede’ye büyük bir hürmet ve muhabbetinin olduğunu kaydetmek­tedir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 196).

809  Ahmed Nâzım Bey, Keçecizâde Fuad Paşa’nın oğlu olup Mehmed Ziyâ’nın bildirdiğine göre bir ara Yenikapı Mevlevîhânesi mûtemetliğini de yapmıştır. Yine Mehmed Ziyâ’nın kaydetti­ğine göre Osman Selâhaddin Dede’nin kendisi­ne pek ziyâde muhabbeti olan Nâzım Bey, otuz yaşında iken vefat etmiş ve vasiyeti üzerine Yenikapı Mevlevîhânesi hazîresine defn edilmiştir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 67-68).

810  Reşad Bey, Keçecizâde Fuad Paşa’nın oğlu olup aynı zamanda şairdir. Abdülbâki Bayraka Dede, Reşad için, “Şâir-i Mâhir Sâhib-i Şöhret Keçecizâde Mehmed İzzet Efendizâde Fuad Paşa Hafîdi İhvân-ı Tarîkımızdan Reşad Bey Efendi hazretleri’ne Takdîm Olunan Tasvîr-i Dervîşânenin Zahrına Yazılmıştır” başlığı altın­ da bir rubâi kaleme almıştır:

Derler sana kim bende-i Mevlânâ’sın
Bu emri begim ben dahi etdim tahkîk
Dünyâda vü ukbâda şehâdet ederim
Basdım kalıbı işte li-ecli’t-tasdîk (bk. Abdülbâki Baykara, Enfâs-ı Bâki, vr. 89a; Mustafa Erdoğan, a.g.e., s. 346-347).

811  İbnülemin’in kaydettiğine göre Âlî Paşa’nın ce­naze namazını, Yeni Câmi’de Osman Selâhaddin Dede kıldırmıştır (bk. İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, Son Sadrâzamlar, İstanbul 1982, I, 25).

812  Mehmed Ziyâ, bu zâtın daha önce Beşiktaş Mevlevîhânesi Şeyhi Yenişehirli Hasan Nazif Dede’ye intisap ettiğini; ancak onun vefatı üzerine Osman Selâhaddin Dede’ye bağlandığını bildirmektedir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 193).

813 Mehmed Ziyâ, “merhûm şeyhim” diyerek andığı ve öğrencileri arasında Yeniköylü Hâfız Hasan Sırrî Efendi, Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerin­den Mehmed Celâleddin Dede ile Mesnevîhân Mehmed Es‘ad Dede’nin de bulunduğu Hasan Hüsnü Dede için ayrıca “velî-i kâmil” vb. hay­li övgülü ifadelere yer vermiştir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 194).

814    Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 192-196; Sezai Kü­çük, a.g.e., s. 127. Ayrıca Osman Selâhaddin Dede’nin Defter-i Dervîşân’a kaydettiği arakıyye giyen muhibbân listesi için bk. Defter-i Dervîşân-II, vr. 4b-5a. Daha önce de belirtildiği üzere bu vb. listelerde yer verilen isimlerden, çalışmanın çerçevesi ve şartları dâhilinde, müstakil olarak ele alınmasına karar verilen isimler, kitabımıza ayrıca madde olarak eklenmiştir (HN).

815    Defter-i Dervîşân-II, vr. 80b; Mehmed Ziyâ, a.g.e., s. 189-190.