KAYIPTAN SONRA

 

KAYIPTAN SONRA

Kayıp yaşayan insanlara ilişkin gözlemlerimden söz etmek istiyorum.

Bir aile büyüğünü, sevgilisini, eşini, arkadaşını, saatini, yüzüğünü, işini, konumunu. Sahip olduğu ya da bir şekilde ilişki içinde olduğu herhangi bir şeyi fark etmiyor. Kayıp duygusu önceki tüm kayıpları da geri getiriyor ve anlaşılmaz bir süreç başlıyor. Kaybedilen şeyle ilişkinin doğası, kaybetme biçimi, kişinin ruhsal durumu ondan sonraki süreci etkiliyor. İnsanlar adına yas dediğimiz bir karmaşa içinde geliyorlar. Genellikle de depresyon tablosu. Keder duygusuyla birlikte, öfke ve suçluluk duyguları bir şekilde birleşiyor. Yeniden toparlanmak bazılarında uzun zaman alıyor.

Yukarıda bahsettiğim şeylerle olan ilişkimiz, yani onlara bağlanma biçimimiz ilişkilerimizde esas rol oynuyor. İnsanlar bir şeye bağlanırlar ya da bağlanmazlar. Bağlanmanın şekli ve biçimi ilişkinin yaşanmasındaki niteliği etkilediği gibi bitişinde de etkili oluyor. İnsanlar bir eşyaya ya da canlıya nasıl ya da hangi şekilde bağlanıyorlar?

Bu bağlanmada temel biçim, insanın ilk temel ilişkisine benziyor. Bu da anneyle ya da anne türevi ile olan ilişki biçimi. İnsanlar bebekliklerinde birincil olarak bağlandıkları kişiyle aralarında olan ilişkiye göre gelecek yaşamlarındaki bağlanma stillerini geliştirirler ve bu onların hem arkadaş hem de romantik ilişkilerini etkiler.

4 çeşit bağlanma stili vardır. güvenli bağlanma tarzı(secure), saplantılı (preoccupied), kayıtsız (dismissing) ve korkulu bağlanma tarzı (fearful).

1) güvenli bağlanma tarzı, düşük kaygı ve düşük kaçınması olan bireylerde görülür, olması gerektiği gibi bağlanılacak insan dense bu insanları gösteririm yani 🙂 güvenli bağlananların hem kendilerine hem de ilişkilerinde karşılarındaki kişiye güvenleri vardır ama mesela bağlandığı kişi sevgilisiyse, sevgilisi bıraktığında bunu kabullenir, gitmek istiyorsa gider diye düşünür, yoluna devam eder, güvenli olanların kendilerine ve bağlandıkları kişiye tutumları pozitiftir, yani hem kendilerine hem karşılarındakine değer verirler.

2) saplantılı bağlanma tarzında yüksek kaygı ve düşük kaçınma vardır, bağlandığı kişiye yapışır, sanki mutual yaşam sürmek ister, bırakılmaya dayanamaz, aşırı kontrolcü ve kıskanç tipler bu gruba girer. kendileri hakkındaki görüşleri negatiftir, bağlandıkları kişiye karşı pozitiftir yani onu gözlerinde büyütürler, bağımlı kişilik bozukluğu gibi ve kaygı bozukluklarına daha yatkın olabilirler.

3) kayıtsız bağlanma yaşayan insanların düşük kaygı ve yüksek kaçınmaları vardır, yani ilişkiye girmeye istekli değillerdir ama bunun sebebi kaygılı olmaları değildir. İlişkilerde karşılarındaki kişiye değer vermezler, sadece kendi çıkarlarını düşünürler, bunların kendilerine bakış açıları pozitiftir, bağlandıkları kişiye karşı negatiftir yani kendilerini bir şey zannedip karşılarındakine değer vermezler. İşkolik insanların bir kısmı böyledir, işler yüzünden ilişkiye vakitleri olmadığı gibi bahaneler üretirler halbuki insanlara değer vermeyip kendilerini yücelttiklerinden ve yakın ilişkilerde üstünlük komplekslerinin altında yatan aşağılık komplekslerinin yani negatif yanlarının ortaya çıkıp rezil olacaklarından korktuklarından düzgün ilişkiler yaşayamazlar.,benmerkezci yapılarından dolayı dışa zarar veren kötüye kullanma davranışlarında bulunabilirler ve aynı zamanda kendine zarar verme davranışları (alkol, sigara, madde bağımlılığı) gösterebilirler, eğer çocukluktan itibaren böyle bir insanla beraber büyüdülerse kendilerine zarar verecek insanları seçip bağlanabilirler, en karmaşık olan bağlanma tarzı bu kanımca.

4) korkulu tarz kişininse yüksek kaygı ve yüksek kaçınması vardır, ne kendisine ne karşısındakine değer verir yani ikisine de tutumu negatiftir, böyle insanlar ilişkiye girmekten kaçınırlar, diğer insanlardan uzak dururlar ama kayıtsızlar gibi kendilerini bir şey sandıklarından değil değersiz olduklarını ve kimsenin onları sevmeyeceğini düşündüklerinden olur bu, kendilerine verdikleri değer çok düşük olduğundan da depresyona en yatkın grup bu olmaktadır, bu grubun tedavisi kayıtsız bağlanma grubuna göre daha kolaydır çünkü bastırılmamış bir aşağılık kompleksi ile uğraşılacaktır, gel gelelim bastırılmış bir kompleks içeren kayıtsız bağlanma kişilerinin sorununu su yüzüne çıkar çıkarabilirsen.

Bu bağlanma stillerinden birisiyle bağlanılmasının sonucu olarak bağlanma biçimi hatalıysa, yaşanılan kayıba bağlı olarak geliştirilen tepkiler de hatalı olacaktır.

Bunun yanında modern düşünme biçimini de yok sayamayız. Hz Pirimiz yaşanılan sıkıntılarda ve kayba verilen cevaplarda unutulmaması gereken üç ana esası göz ardı etmememizi önerir. Modern insanın unuttuğu yada öğrenmediği bu üç öğe: duygular, ruhsal zayıflık ya da olgunluk ve Allah’ın takdiri.

Tepkiler değerlendirilirken bu üç öğe de bana göre gözden geçirilmeli ve tartışılmalıdır. Duygular zaten ana ruhsal yapının temel taşıdır. Duyguların kontrolü gerekir. Hz Mevlanamız bunu yaprakların suyun yüzeyini kaplaması metaforu ile açıklar. Su aklı yapraklar da duyguyu temsil eder. Yaprakların suyun yüzeyinden uzaklaştırılması ve aklın ortaya çıkarılmasını önerir. Bu ya insanın kendi çabası ile ya da Allah’ın göndereceği rüzgar ile olur. Zayıflık ya da olgunluk kişinin çabasına bağlıdır. Olgunlaşmak, kemale ermek bir kılavuz yardımıyla olur. Takdirse olmazsa olmazıdır yaşamın.

Adına modern psikoterapide yas terapisi denilen işlevde özellikle takdir kısmının tartışılması mutlaka meslektaşlarımızca tedavilere ilave edilmelidir kanaatimce. Bununla ilgili Mesnevi’de bolca malumat mevcuttur.